.
Ekonomik Göstergeler
Dolar
29.84 ₺
Euro
32.45 ₺
GBP
1.124 ₺
JPY
7.842
Ana Sayfa
Gündem
Spor
Köşe Yazıları
Podcast

Cumhuriyet dönüştürülüyor

Okuma Süresi: 4 Dakika
Toplam Okunma: hesaplanıyor...
Cumhuriyet dönüştürülüyor
Cumhuriyet dönüştürülüyor
Paylaş:
Cumhuriyetimiz, kuruluşundan tam bir asır sonra, kritik bir aşındırma ve dönüştürme süreci yaşamaktadır. Bu sürecin adı, yönetenler tarafından demokratik kavramlarla makyajlanmış olabilir. Ancak yaşananların özeti şudur: Cumhuriyet rejiminin kurucu kodları, devlet aklının taşıyıcı sütunları ve halk egemenliğini esas alan yönetim yapıları ardı ardına aşındırılmakta ve dönüştürülmektedir.
Bu aşınma; kimi zaman bir mahkeme kararıyla, kimi zaman bir genel kurul iptaliyle, kimi zaman da bir belediye başkanına yönelik medya manipülasyonlarıyla karşımıza çıkmaktadır. Ve her defasında şu cümleyi tekrarlamak zorunda kalıyoruz: Cumhuriyet dönüştürülüyor.

Sistematik bir saldırı altındayız
Bu yalnızca bir aşındırma ve dönüştürme değildir. Türkiye Cumhuriyeti; çok katmanlı ve sistematik bir saldırıyla karşı karşıyadır. Mesele artık yalnızca bir siyasal iktidarın uygulamalarıyla sınırlı değildir. Bu, çok daha derin, dış kaynaklı ve stratejik düzeyde kurgulanmış bir dönüştürme saldırısıdır.
Anadolu’daki binlerce yıllık Türk varlığını ve onun devlet geleneğini yeniden biçimlendirmek isteyen emperyal akıl, uzun süredir bu topraklarda yalnızca ekonomik değil, siyasi ve kültürel bir yeniden yapılanma peşindedir. Bu projenin en görünür aşaması; ulus-devlet yapısının çözülmesi, laiklik, yurttaşlık ve hukuk devleti ilkelerinin aşındırılmasıdır.
Bu sürecin yürütücüsü yalnızca iç siyasi aktörler değildir. Dışarıdan kurgulanan bir tasarımın, Büyük İsrail Projesi’nin (BİP) yerli taşeronlar eliyle yönetilmesidir. Bu doğrultuda Türkiye’nin etnik yapıları kurcalanmakta, dini yapılar ise geçmişin karanlığına çekilmektedir. İç siyaset, dış güçlerin hizmetine sunulmuş bir aparata dönüştürülmektedir.

Yeni Anayasa değil, yeni kimlik inşası
Sözde “özgürlükçü” ve “sivil” bir anayasa tartışması, aslında Cumhuriyet’in kurucu ilkelerine yönelik açık bir tasfiye girişimidir. Üniter yapının sorgulanması, yurttaşlık tanımının etnikleştirilmesi, dinin kamusal alana yayılması ve laikliğin gölgelenmesi bu sürecin ilk adımlarıdır.
Oysa devlet, vatandaşın inancına karşı tarafsız olmalı ve tüm inançlara eşit mesafede durmalıdır. Din bireyin vicdanına aittir, devletin siyasetine değil.
Bugün camilerde siyaset, mahkemelerde intikam, okullarda dogma ve üniversitelerde şaşkınlık varsa, bu yalnızca siyasal değil, epistemolojik bir gerilemenin göstergesidir.

Yargı nerede, hukuk nerede?
Anayasa mahkemesi kararlarının yok sayıldığı, hak arama yollarının tıkandığı, bireyin devlete karşı korunaksız bırakıldığı bir düzende ne demokrasiden ne de devletten söz edilebilir. Zira devletin varlık nedeni bireyin hakkını korumaktır.
Ancak bugün yargı; siyasal mühendislik için araçsallaştırılmış, adalet yerine sadakat esas alınmıştır. Tutuklamalar, davalar, görevden almalar; hukuk devletinin içini boşaltan sistematik bir deformasyon örneğidir.

Merkezi demokrasi, yerel demokrasi ile çatışıyor
Demokratik bir sistemde, merkezi demokrasi ile yerel demokrasi bir uyum ve verimlilik içinde çalışmalıdır. Oysa Türkiye'de bu denge, “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” adı altında, başkanlık oligarşisine dönüşmüştür. Bu oligarşi; bir devletin halkıyla kurduğu direk demokratik temas noktası olan yerel yönetimleri baskı altına almıştır.
Bu yapının, kendinden olmayan yerel yönetimlere yaklaşımı; düşmanca ve cezalandırıcıdır. Belediyeler mali kısıtlamalarla, hizmet engellemeleriyle, keyfi suçlamalarla ve kayyum atamalarıyla işlevsiz hale getirilmektedir.
Bu yapı; sadece yerel yönetimleri değil, o yönetimi seçmiş milyonları hedef almaktadır. Seçme hakkı sadece sandığa gitmek değil, sandıktan çıkan iradenin karşılık bulmasıdır. Eğer seçilen kişi baskılanıyor, etkisizleştiriliyorsa; orada demokrasiden değil, otokrasiden söz etmek gerekir.

Liyakat değil, sadakat
Toplumun kendi kaderini belirleme hakkı; özgürlükçü inanç iklimine, kamusal tarafsızlığa ve bilimsel akla dayanmalıdır. Ancak son yıllarda eğitimden yargıya, medyadan kamuya kadar birçok kurumda liyakat değil, sadakat esas alınmıştır. Kurumlar geçmişlerinden koparılmış, genç kuşaklara Cumhuriyet bilinci yerine dogmalar ve soyut kutsallar aktarılmıştır.
Adım adım yürütülen bu sessiz dönüşüm, toplumda tehlikeli bir “normalleşme” yanılsaması doğurmuştur. Oysa bu gelişmeler normal değildir. Cumhuriyetin adım adım çökertilmesidir.

Cumhuriyet için direniş zorunludur
Burada bahsedilen direniş; fiziki bir karşı koyuş değil, Cumhuriyet değerlerinin yeniden kamusal alana taşınmasıdır. Anayasal düzenin yeniden inşası, merkez–yerel demokrasi dengesinin kurulması ve halkın bu sürecin asli parçası haline getirilmesidir.
Cumhuriyetin gerçek sahibi olan halk, yeniden sürecin merkezine yerleşmeden, bugünkü sorunlar çözülemez.
Bu nedenle;
• Yerel yönetimler dirençli yapılara dönüşmeli,
• Üniversiteler özgürlükçü ve üretken zeminlere kavuşturulmalı,
• Gençlik, umut ve yaratıcılıkla cumhuriyete ve demokrasiye sahip çıkmalı,
• Sivil toplum konfor alanından çıkıp kamusal sorumluluk üstlenmelidir.
Cumhuriyet için bu ve benzeri dirençler gösterilmelidir.
Aksi takdirde; Cumhuriyet yalnızca bir vitrin düzenine, demokrasi ise bir seçim oyununa dönüşür. Seçimler yapılır ama halk iradesi oluşmaz. Mahkemeler çalışır ama adalet dağıtmaz. Meclis toplanır ama halkı temsil etmez.

Son bir hatırlatma
Bugün yaşananlar rastlantı değil; dışarıda planlanan ve içeride uygulanan bir Cumhuriyeti dönüştürme ve Türkiye’yi bir Ortadoğu ülkesi yapma projesidir. Bu projeye karşı durmak, her Türk’ün; milli ve tarihsel sorumluluğudur.
Bu toprakların çocuklarına bırakacağımız miras; temelleri yıkılmış bir Cumhuriyet ve köklerinden koparılmış bir millet olamaz.