.
Ekonomik Göstergeler
Dolar
29.84 ₺
Euro
32.45 ₺
GBP
1.124 ₺
JPY
7.842
Ana Sayfa
Gündem
Spor
Köşe Yazıları
Podcast

Sürecin sonuçlandırılması için illaki Öcalan ile görüşmeye gerek yoktu

Okuma Süresi: 5 Dakika
Toplam Okunma: hesaplanıyor...
Sürecin sonuçlandırılması için illaki Öcalan ile görüşmeye gerek yoktu
Sürecin sonuçlandırılması için illaki Öcalan ile görüşmeye gerek yoktu
Paylaş:
Gazeteci Yazar Murat Kışlalı, GÖZLEM’in ülke gündeminin başında gelen olay ve gelişmelerle ilgili sorularını cevapladı.

GÖZLEM – Ankara, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli arasındaki “Öcalan’la görüşmeye gidip gitmeme” sorunu ile çalkalanıyor. Sizce Bahçeli neden ısrar ediyor, Erdoğan neden duymazlıktan geliyor ve de sonuç ne olacak?

K – Bahçeli “Milliyetçiliği”nin bile sorgulanır hale geldiği, sadece Türkiye değil kendisi açısından da çok riskli bir süreç başlattı. Bu süreci Erdoğan’ın kabulü, hatta yönlendirmesi olmadan başlatmış olması düşünülemez. Bu yeni açılım süreci nihayetlenmediği sürece, Bahçeli seçmende ciddi biçimde sorgulanacak. Bu şekilde kalırsa da Bahçeli’ye ve MHP’ye verdiği zarar kalıcı olacak. Sonar’ın yaptığı Kasım ayı araştırmasına göre “Devlet Bahçeli’nin Terörsüz Türkiye söylemlerini destekleyenlerin” oranı yüzde 38,6. Buna karşın “Bu Pazar seçim olsa MHP’ye oy veririm” diyenlerin oranı sadece yüzde 3,2. Sürece açıkça karşı çıkan ve Komisyon’da yer almayan İYİ Parti ile Zafer Partisi’nin toplam oy oranı yüzde 7,3. MHP bu süreçten ciddi yara aldı. Bahçeli sürecin hızla sonuçlandırılmasını istemesinin bir nedeni bu. Ancak sürecin sonuçlandırılması için illa ki Öcalan ile görüşmeye gerek yoktu. Öcalan’ın muhatap kabul edilmesini, meşrulaştırılmasını, “normalleştirilmesini” Türkiye’de çok az kesim istiyor. Aynı Sonar araştırmasında “Sizce Abdullah Öcalan serbest bırakılmalı mı?” sorusuna “Evet” yanıtı verenler yüzde 9,1, “Hayır” diyenler yüzde 77,9. Öcalan ile görüşülmesi işte bu serbest bırakılmanın da ön adımı ve bunu şu an Türkiye’de isteyen çok az seçmen var. Dolayısıyla Tayyip Erdoğan’ın da kararlılıkla ve açıklıkla destek verememiş olmasının en bariz sebebi yine bu durum. Öcalan’ın normalleşmesini, Suriye’de PKK’nın kolu SDG’yi meşrulaştıracağı ve bu bölgeyi istedikleri gibi şekillendirmelerini sağlayacağı için esas İsrail ve Amerika Birleşik Devletleri istiyor. Devlet Bahçeli’nin ve kısmen Erdoğan’ın da bu konuda bir yıl içindeki 180 derece dönüşlerinin arkasında bu durumun da yattığını düşünüyorum. İş sadece iktidarlarının devamı olsaydı, Komisyon – Öcalan görüşmesini gündemde tutmadan, sürece PKK’lıların affedilmesiyle ve diğer yasal düzenlemelerle devam ederlerdi.

GÖZLEM – Komisyon’un İmralı’ya gidişi öncesi İYİ Partili Erhan Usta, TBMM Başkanı sıfatıyla yeni açılım ile ilgili Komisyon’un başkanı olan Numan Kurtulmuş’a “Numan Kurtulmuş’un Öcalan sevdasını biliyoruz da, Öcalan’ın Numan Kurtuluş sevdası nereden geliyor?” diye sordu. Daha sonra İyi Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu da bu soruyu her kürsüde sormaya devam edeceklerini söyledi. Neden?
K – Erhan Usta bunu Cumhuriyet’ten İklim Öngel’e şöyle açıkladı: “2013’te dönemin notlarından derlenen ‘İmralı Notları’ kitabının 12. sayfasında Öcalan, mevcut çalışmanın sonuç alıcı olmadığı ve bir komisyon kurulup Kurtulmuş’un bu işin başında olması gerektiğini söylüyor. Öcalan, Kurtulmuş’un Meclis Başkanı olmadığı bir dönemde bu öneriyi yapıyor. AKP’ye yeni geçtiği dönem. Kurtulmuş’un fikirleri zaten biliniyor. Bir süre önce ‘Devletin ülkesi ve milleti olmaz’ dedi... Burada ya hakikaten derin bir cehalet ya da derin bir kötü niyet var. Ben cehaletten olmasını beklemiyorum.” Usta’nın söylemek istediği “Kurtulmuş’un Komisyon’da Apo’nun isteğiyle bulunduğu” olsa gerek. O açıdan bakıldığında Kurtulmuş’un Komisyon’un Apo ile görüşmesini niçin bu kadar çok istediği de ortaya çıkmış oluyor.

GÖZLEM – Anayasa’nın 103’üncü maddesi diyor ki; “Cumhurbaşkanı, görevine başlarken Türkiye Büyük Millet Meclisi önünde aşağıdaki şekilde ant içer: Cumhurbaşkanı sıfatıyla, Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma, Anayasaya, hukukun üstünlüğüne, demokrasiye, Atatürk ilke ve inkılaplarına ve laik Cumhuriyet ilkesine bağlı kalacağıma, milletin huzur ve refahı, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerinden yararlanması ülküsünden ayrılmayacağıma, Türkiye Cumhuriyetinin şan ve şerefini korumak, yüceltmek ve üzerime aldığım görevi tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücümle çalışacağıma Büyük Türk Milleti ve tarih huzurunda, namusum ve şerefim üzerine ant içerim.” Sizce Erdoğan “görevinde ‘tarafsız mı?”
K – Maalesef değil. Sadece “tarafsızlık” konusunda değil, bu yeminde geçen pek çok konuda da bana göre yeminin gereğini yerine getirmiyor. “Anayasaya, hukukun üstünlüğüne, demokrasiye, Atatürk ilke ve inkılaplarına ve laik Cumhuriyet ilkesine” ne kadar bağlı? “Adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerinden yararlanması ülküsünden” ne kadar ayrılmadı? “Üzerine aldığı görevin” ne kadarını, söz konusu genel başkanı olduğu partisine muhalefet edenler olduğunda, tarafsızlıkla yerine getirmek için çalıştı? Zaten bu nedenle mevcut anayasayı “yenisiyle” değiştirmek istemiyor mu?

GÖZLEM – Hayat Pahalılığı giderek artıyor, özellikle “emekliler” yaşam yolculuğunda zorlanıyorlar. “16 milyon emeklinin maaş zamları ise ‘hayat pahalılığını karşılayacak ölçüde’ ancak seçim önceleri” yapılıyor; görüşünüz?

K – Başta enflasyonun 2021’de yeniden hortlamasının nedeninin bu iktidar oluğu gerçeği bir yana, enflasyon ile mücadelede dar gelirli kesimin ciddi darbe alacağı baştan beri belliydi. Ancak eğer devletin gereksiz taşıt-konut kiralamaları, yapılan garantili projeler, şehir hastaneleri, rant, yolsuzluk gibi ısraf konuları olmasa ve devlette de ciddi tasarruf uygulansa idi enflasyon görece kısa bir sürede daha makul noktalara inebilir, dar gelirlinin sıkıntısı da daha kısa zamanda bitebilirdi. Erdoğan, nihayetinde seçmen olan bu kesimin sıkıntılarını görece azaltma adına, maaş ve ücretlerin belirlendiği dönemlerde, özellikle seçim önceleri ekonomi yönetiminin önerdiğinden daha çok zam yapmaya çalışıyor.

 GÖZLEM – Milyonlarca çalışan da “Asgari Ücret Tespit Komisyonu toplantısında alınacak kararları” bekliyor. SGK Başuzmanı İsa Karakaş, Türk-İş'in ekim verilerine göre aylık açlık sınırının 28 bin 412 TL’yi aştığının altını çizerek “Yasal olarak asgari ücretin gıdanın ötesinde tüm iaşe-ibate (konut, giyim, sağlık, ulaşımı…) masraflarını karşılaması elzem” dedi. Karakaş, Türk-İş'in hesapladığı bekar bir işçinin yaşama maliyetinin 36 bin 984 TL olduğunu ve mevcut asgari ücretle arasındaki farkın 14 bin 880 TL olduğunu, ama bu rakamın enflasyona bağlı olarak her ay artacağını, dolayısıyla yeni asgari ücret işçinin cebine girdiğinde 40 bin TL’lik rakamları çoktan aşmış olacağını ifade etti. Siz ne diyorsunuz?

K – Türk-İş’in hesabı makul. Bunun içinde biraz “pazarlık payı” olduğu düşünülse bile 36 bin liralık rakamın hedef asgari ücret olarak ortaya sürüleceği düşünülebilir. Ancak bunun gerçekleşmeyeceğini biliyoruz. Asgari ücret şu an net 22 bin 105 lira. Mehmet Şimşek’in başında bulunduğu ekonomi yönetimi ve genel olarak dünyadaki kapitalist piyasacı anlayış, asgari ücretin belirlenmesinde bir sonraki yılın enflasyon hedefinin dikkate alınmasını istiyor. Geçen yıl asgari ücret 17 bin 2 lira, Merkez Bankası’nın 2024’teki son beklenti anketine göre 2025 enflasyonu beklentisi yüzde 27,07 idi. Asgari ücrete bunun biraz üzerinde yüzde 30 zam yapıldı. Şimdi görülüyor ki 2025 yılı enflasyonu yüzde 33 civarında olacak. Merkez Bankası’nın 2026 sonu enflasyon beklentisi son raporunda yüzde 16’da tutuldu. Böylelikle asgari ücretteki beklentinin düşük tutulması ve artışın da buna bağlı düşük yapılması hedefleniyor. Asgari ücret artışı yüzde 16 yapılsa, asgari ücret 25 bin 642 lira olur. İşveren sendikalarının asgari ücret artışını yüzde 25’de tutma istekleri kabul görürse, asgari ücret 27 bin 631 liraya çıkıyor. Piyasanın 2026 enflasyon tahmini yüzde 27-28 civarında. Geçen yıl olduğu gibi bunun biraz üzerinde yüzde 30 zam yapılsa bile asgari ücret 28 bin 736 liraya çıkıyor ve Ekim ayı açlık sınırını ancak yakalıyor. Ki bu sınırın Aralık sonunda 30 bin liraya yaklaşacağı unutulmamalı. Bu nedenle, ekonomideki, özel sektördeki sıkıntılar da dikkate alınırsa, asgari ücrete yüzde 30’un üzerinde bir zam yapılabileceğini sanmıyorum.