Savaşın da ateşkesin de gerekçesi ne olabilir?
Savaşın da ateşkesin de gerekçesi ne olabilir?
Paylaş:
ABD Başkanı Trump; 13 Haziran’da İsrail’in İran’a saldırısıyla başlayan çatışmaların 12’nci gününde sürpriz bir şekilde ateşkes kararı alındığını duyurdu. Karşılıklı füze ve hava saldırılarının gittikçe yoğunlaştığı bir dönemde hiçbir ön çalışma yapılmadan, taraflar arasında müzakere edilmeden, ABD’nin ani bir kararı ve Başkan Trump’ın talimat niteliğindeki duyurusuyla ateşkese karar verilmesi şaşırtıcı oldu.
ABD; ateşkesten iki gün önce İran’ın 3 nükleer tesisine sığınak delici bombalarla saldırı düzenlemiş, Başkan Trump; İran’ın nükleer tesislerine ağır hasar verdirildiğini, nükleer programının yok edildiğini söylemişti. İran ise ertesi gün ABD’nin Katar’daki hava üssüne füze atarak bu saldırıya cevap vermiş, üste çok büyük hasar oluştuğu duyurulmuştu. ABD ve İsrail’in İran’a karşı tutumları sadece askeri saldırılardan ibaret de değildi. Ateşkesten bir gün önce Trump, sosyal medyada yaptığı bir paylaşımda; İran’da rejim değişikliği yapılması gerektiğinden söz etmişti. Bu gelişmelerin savaşı tırmandıracağı ve bütün bölgeye yayabileceği konuşulurken, Trump beklenmedik bir şekilde ateşkese karar verdiğini açıkladı ve taraflar hiç itiraz etmeden bu karara uyacaklarını ilan ettiler.
İsrail Başbakanı Netanyahu; “İran’ın nükleer ve balistik füze tehdidinin ortadan kaldırıldığını, bu anlamda operasyonun hedefine ulaştığını, ABD Başkanı Trump ile tam koordinasyon içinde, karşılıklı ateşkes önerisinde mutabık olduklarını” açıkladı.
Buna karşılık İran Yüksek Güvenlik Konseyi; “İsrail saldırılarına zamanında ve orantılı yanıtlar verdikleri, verilen yanıtların düşmanı pişman olmaya, yenilgiyi kabul etmeye ve saldırganlığını tek taraflı olarak durdurmaya zorladığı” açıklamasını yaptı. ABD ve İsrail bu açıklamaya yanıt vermedi.
Gelinen aşamada İran rejiminin halen ayakta olduğu, askeri gücünü de büyük ölçüde muhafaza ettiği görülmektedir. Ayrıca 13 Haziran’dan bu yana yaşananlar İran için çok büyük bir tecrübe olmuştur. Ateşkes kararı; özellikle istihbarat ve istihbarata karşı koyma konularında hatalarını telafi etmesi, zafiyetlerini gidermesi, yeniden tertiplenmesi, askeri gücünü toparlaması ve daha etkili hale getirmesi için fırsat verecektir. ABD ve İsrail’in savaşta verilecek molaların düşman için avantaj olacağını bilmemeleri mümkün değildir. O halde bu ani ateşkes kararının gerekçesi ne olabilir?
Bence ABD ve İsrail; başlangıçta İran’ın askeri gücünü hafife almışlardır. İran her İsrail saldırısına derhal cevap vermiş, İsrail’in başkentine, hava üslerine, askeri ve ekonomik tesislerine güçlü ve başarılı saldırılar düzenlemiştir. İsrail’in çok önem verdiği ve dünyada bir benzerinin daha olmadığını iddia ettiği Demir Kubbe Savunma Sistemi beklenen etkiyi gösterememiştir. İran’ın saldırıları; Demir Kubbenin zayıf taraflarını ortaya çıkarmış, iddia edildiği kadar başarılı olmadığını göstermiştir. ABD’nin nükleer tesislere yaptığı saldırıların da planlanan etkiyi sağlayamadığı görülmektedir. Bu durum Pentagon İstihbaratının raporuyla da teyit edilmiş, Pentagon; Başkan Trump’ın aksine “İran’ın nükleer programının imha edilemediğini, sadece aylarca geriye götürüldüğünü” rapor etmiştir. Kısaca İran’ın askeri yönden kolay lokma olmadığını anlaşılmıştır. İran’ın Hürmüz Boğazı’nı kapatma tehdidinin de ateşkes kararında etkisinin olması kuvvetle muhtemeldir.
Her şeye rağmen taraflar arasında ateşkes kararı alınması çatışmanın bittiği anlamına gelmemektedir. Nitekim Trump; 24 Haziran’da icra edilen NATO Liderler zirvesi sonrasında çatışmaların her an yeniden başlayabileceğini ifade etmiştir. Bölgemizde, ABD’nin başını çektiği çatışmaların hedefe ulaşmadan sona erdirilmesi mümkün değildir. Araların ve molaların daha güçlü bir saldırı için hazırlık maksadıyla verilmiş olması ihtimal dahilindedir.
Süreç böyle devam ederken ülkemizde iktidarın olaylara yaklaşımının ve taraflara karşı tavırlarının çelişkilerle dolu olduğu dikkat çekmekte ve eleştirilmektedir. İsrail’in İran’a karşı saldırısı şiddetle kınanırken ilişkilerin kesintisiz sürdürülmesi, İsrail’in en yakın ve en değerli müttefiki, en değerli hamisi ABD’nin; bölgemizde, ülkemizi de etkileyen faaliyetlerinden rahatsızlık duyulmaması, ABD Başkanı Trump’la görüş birliği içinde olunduğu mesajları verilmesi dikkatlerden kaçmamaktadır.
Kafalarımız bunlarla meşgulken 24 Haziran’da NATO Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi düzenlenmiştir. Sonuç bildirgesinde müşterek savunma konseptinin geliştirilmesi için önemli adımlar atıldığı, üye ülkelerden birisine yapılacak saldırının bütün üyelere yapılmış sayılacağı, üye ülkelerin savunma bütçelerinin çok büyük oranda artırılmasına karar verildiği açıklanmıştır. Buna göre Türkiye; ABD’nin İran’a karşı başlatacağı yeni bir saldırıya koşulsuz destek verecektir. Ayrıca 22,8 milyar dolar olan savunma bütçemizi 47 milyar dolar artırarak 70 milyar dolara çıkaracaktır. Bu kararların ülkemizi nerelere sürükleyeceği ve zaten sıkıntıda olan ekonomimizi nasıl etkileyeceği ortadadır.
Olan bitene bakıldığında sadece İsrail-İran çatışması değil, bütün dünyadaki gerginliklerin küresel bir kutuplaşma ortamı yarattığı, tarafların saflarını sıklaştırma ve önlemlerini artırma gayreti içinde oldukları dikkat çekmektedir. Bu durum ülkemizi de etkilemektedir. Ancak bizim yöneticilerimizin söylemleriyle eylemlerinde tutarsızlık olduğu algısı hakimdir. Bence dış politikada tutarsızlık son derece tehlikelidir. Bu hem uluslararası alanda güven sorunu yaratacak hem de iç cephede çatlaklara neden olacaktır. Ülkemizde son zamanlarda her vesileyle iç cephenin güçlü tutulması gerektiğinden bahsedilmektedir. Oysa iç cephenin güçlü tutulması için düşmana düşman, dosta dost denmesi, dostla düşmanın hiçbir tereddüt oluşmayacak şekilde açıkça tanımlanması ve halkımızın dış tehditlere karşı sarsılmaz şekilde birlik ve beraberlik içinde olması gerekmektedir. Bunun için de ilkeli bir yaklaşım benimsenmeli, halkımızın kurucu ve koruyucu değerlerimize bağlılığı güçlendirilmelidir. Aksi halde Millî Mücadele yıllarımızda olduğu gibi emperyalizmin yönlendirdiği ayrılıkçı, yıkıcı, bölücü zihniyet yine devreye girecektir.
Bölge ülkeleri bu aşamaya kadar gereken birlikteliği sağlayamamışlar, müşterek mücadele, müşterek savunma konsepti oluşturamamışlardır. Bizim için bundan sonra yapılması gereken en az zararla bu badireyi atlatmak olmalıdır. Bunun için de iç cephe güçlendirilmeli, ancak bu; hiçbir siyasi ve ideolojik çıkar gözetmeden yapılmalıdır.