.
Ekonomik Göstergeler
Dolar
29.84 ₺
Euro
32.45 ₺
GBP
1.124 ₺
JPY
7.842
Ana Sayfa
Gündem
Spor
Köşe Yazıları
Podcast

“Rüşvet, ekonomik suçtan öte, ahlaki ve jeopolitik bir sorun”

Okuma Süresi: 5 Dakika
Toplam Okunma: hesaplanıyor...
“Rüşvet, ekonomik suçtan öte, ahlaki ve jeopolitik bir sorun”
“Rüşvet, ekonomik suçtan öte, ahlaki ve jeopolitik bir sorun”
Paylaş:
SELİN TEKİN

Eski diplomat, London Energy Club Başkanı, yazar ve seyyah Mehmet Öğütçü ile uluslararası gözlemleri, siyasi, ekonomik ve enerji diplomasisi tecrübeleri ve kamu etiği üzerine değerlendirmeler içeren bir konuyu konuştuk. Öğütçü, rüşvetin bir “bireysel suç” değil, bir “sistem hastalığı” olarak ele alınmasını öneriyor. “Rüşvet sadece içsel bir hastalık değil, dış politikada da şantaj aracıdır” diyen Öğütçü, açıklamalarında Türkiye’nin şeffaf, ahlaklı ve dirençli bir yönetim modeli kurabilmesi için yol haritası sunuyor.
***
Rüşvet ve yolsuzluk neredeyse her ülkede var. Ancak siz bu konuyu sadece ekonomik değil, aynı zamanda “jeopolitik bir silah” olarak tanımlıyorsunuz. Neden?
Çünkü rüşvet yalnızca içerideki bir yozlaşma değil; dışarıdan da kullanılabilen bir şantaj aracıdır. Bir yabancı devlet ya da çok uluslu çıkar grubu, hangi bürokratın, hangi bakanın, hangi ihalenin arkasında ne tür ilişkiler olduğunu biliyorsa, o dosyayı gerektiğinde masaya koyar. Bir imza, bir yatırım, bir uluslararası oylama karşılığında bu bilgiler sessizce hatırlatılır. Dolayısıyla rüşvet, sadece mali değil, ulusal güvenlik riskidir. Bu durum sadece gelişmekte olan ülkelerde değil; Çin, Rusya, Körfez, Orta Asya gibi yerlerde açık biçimlerde, Batı’da ise sofistike kılıflarla işler.
Kimi yerde “danışmanlık”, kimi yerde “lobicilik” ya da “bağış” adı altında yürütülür ama özü değişmez: çıkar karşılığında ilke terk edilir. Batı bu konuda daha temiz değil, sadece daha ustaca gizliyor.
***
O halde Batı’nın “temiz” olduğu inancı biraz abartılı mı?
Kesinlikle. Rüşveti sıfırlayan ülke yok; sadece yakalanma riskini artıran sistemler var. Panama ve Pandora belgelerinde ortaya çıkan tablo bunu açıkça gösterdi. Batı’da rüşvet nakit olarak değil, “meşrulaştırılmış bağış” ya da “lobi desteği” biçiminde akar. Ama asıl fark şu: Batı’da sistem hesap sorabiliyor. Yani suçun işlenmesi değil, gizlenmesi zor.
***
“Yasalardan çok kültür değişmeli”
Türkiye’de 1990’lardan bu yana defalarca “temiz toplum” kampanyaları gördük ama kalıcı başarı sağlanamadı. Neden?
Çünkü biz rüşvetle mücadeleyi bir “kanun meselesi” zannediyoruz. Oysa bu, kültür meselesidir. Bağımsız kurumlar zayıfladığında etik mekanizmalar çöker. Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde bir memur devletin kalemini evine götürmezdi; çünkü bu utanç vericiydi. Bugün “herkes yapıyor” kültürü hâkim. Yolsuzluk idari değil, ahlaki bir çürüme haline geldi.
Siz “rüşvet sadece para değildir” diyorsunuz. Nasıl yani?
Rüşvet, çıkar karşılığı ilkeden vazgeçmektir. Bu bazen nakit olur, bazen makam, bazen sessizlik. Bir medya kurumu bir olayı görmezden geliyorsa, bu da bir tür sessizlik rüşvetidir. Bir bürokrat, bir şirketin önünü açıp “sonra bana yer açarsın” diyorsa, o da rüşvettir. Yani mesele yalnızca suç değil, vicdan deformasyonudur.
***
“OECD Sözleşmesi
Siz uzun yıllar OECD’de çalıştınız ve Rüşvetle Mücadele Sözleşmesi’nin hazırlanma sürecinde bulundunuz. Bu anlaşmanın önemi nedir?
OECD’nin 1997 tarihli Yabancı Kamu Görevlilerine Rüşvetin Önlenmesi Sözleşmesi, uluslararası iş dünyasında oyunun kurallarını değiştiren ilk metindir. Yani artık “yurt dışında rüşvet serbest” devri bitti. Her ülke, kendi vatandaşının başka ülkede verdiği rüşvetten sorumlu hale geldi.
Ben de o dönemde OECD Yatırımlar Direktörlüğü’nde görevliydim ve bu metnin oluşturulmasına katkı verdim.  Ancak sorun, imza atmak değil, uygulamak. Türkiye bu sözleşmeyi 2000 yılında imzalayarak yürürlüğe koydu. Fakat OECD’nin 2024 değerlendirmesinde hâlâ “etkin uygulama eksikliği” eleştirisi alıyoruz. Türkiye sözleşmeyi imzaladı ama içselleştiremedi. Yani hukuki çerçeve var ama kültürel direnç devam ediyor.
***
Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün endekslerinde Türkiye’nin yeri ne durumda?
2024 verilerine göre Türkiye, 180 ülke arasında 101. sırada. Bu, 2013’teki 53. sıradan ciddi bir gerileme demek. Yani on yılda 50 basamak kaybettik. Bu sadece bir itibar kaybı değil; doğrudan yatırım güvenliği göstergesi. Yatırımcı artık “vergi teşviki”nden önce “ahlak teşviki” arıyor. Çünkü rüşvet, adil rekabetin düşmanıdır. Bir ihaleye giren şirketlerden biri etik dışı avantaj elde ediyorsa, diğerlerinin motivasyonu kırılır. Bu, ekonomiyi yavaşlatır, üretimi bozar, beyin göçünü tetikler. Kısacası rüşvet, hem rekabeti hem de geleceğe olan inancı öldürür.
***
“Batı, yok etmedi; kurumsal hale getirdi”
Siz OECD ve enerji diplomasisi içinde uzun yıllar bulundunuz. Batı bu işi nasıl yönetiyor?
Batı rüşveti yok etmedi; kurumsallaştırarak denetim altına aldı. Bugün büyük şirketlerin neredeyse tamamında “uyum programı” ve “etik sorumluluk birimi” var. Rüşvet suçu artık sadece etik değil, finansal risk sayılıyor. Bir firma rüşvet nedeniyle soruşturulursa, hisse değeri düşer, krediye erişimi kısıtlanır. Yani dürüstlük, artık rekabet avantajıdır.
***
“Rüşvetin jeopolitik aracı haline geldiğini” söylediniz. Bu nasıl işliyor?
Bugün savaşlar topla tüfekle değil, bilgiyle yürütülüyor. Bir ülke, başka bir ülkenin gizli finansal ilişkilerini biliyorsa bu artık bir pazarlık gücüdür.  Birleşmiş Milletler oylamalarında, enerji projelerinde, kredi görüşmelerinde bu dosyalar sessizce açılır. Kimin hangi hesabı, hangi offshore bağlantısı olduğu biliniyorsa, o kişi özgür karar veremez. Bu nedenle rüşvetle mücadele, dış politikada da caydırıcılık aracıdır.
***
“Polisiye değil, sistem reformudur”
Peki çözüm ne?
Benim reçetem dört eksende özetlenebilir.
* Kurumsal Şeffaflık: Kamu harcamaları, bağışlar, ihaleler ve izin süreçleri dijital açık veri formatında yayımlanmalı. Vatandaş “devlet nereye ne harcadı”yı görebilmeli.
* Yakın Çevre Denetimi: Kamu görevlilerinin birinci derece yakınları da mal beyanında bulunmalı. Çünkü rüşvet çoğu zaman “dolaylı yoldan” akar.
* Uluslararası Bilgi Paylaşımı: Offshore hesaplar otomatik veri değişimi sistemine dahil edilmeli. G20 ve OECD’nin başlattığı süreçler güçlendirilmeli.
* Kültürel Dönüşüm: Eğitimde, medyada, kamu söyleminde dürüstlük yeniden prestijli hale gelmeli. “Çalıyor ama yapıyor” anlayışı değil, “yapıyor çünkü çalmıyor” anlayışı hâkim olmalı.
***
Türkiye’de bu dönüşüm nasıl başlar sizce?
Birincisi, liderlik örneği gerekir. Yukarıda dürüstlük görünür olmazsa, aşağıda da olmaz. İkincisi, bağımsız kurumlar güçlenmeli; sık sık değişen kadrolarla etik kültür oluşmaz. Üçüncüsü, siyasi finansman reformu. Partilerin bağış sistemi şeffaf olmadıkça “bağış” rüşvetin kılıfı olur. Son olarak da vatandaşın sahiplenmesi gerekiyor. “Ne yapalım düzen böyle” diyen bir toplumda hiçbir düzen değişmez.
***
“Ekonomik değil, ahlakidir”
Sizin tanımınızla rüşvetin “en ağır bedeli ekonomik değil, ahlakidir.”
Evet. Bir ülke borcunu ödeyebilir ama itibarını kaybederse kimse ona kredi açmaz. Rüşvet ekonomiyi değil, vicdanı çürütür. Ve vicdan çökerse, kanunlar sadece kâğıt üzerinde kalır.
***
Son olarak, “rüşvetsiz bir Türkiye” nasıl bir ülke olurdu?
Önce paranın değil, insanın itibarı yükselirdi. Yatırımcı güvenle gelirdi, çünkü kural değişmezdi. Kamu yöneticisi korkmadan karar verir, iş insanı rüşvet yerine inovasyona yatırım yapardı. Yabancı ülkeler bizimle dosya değil, ortaklık masasında otururdu. Ve en önemlisi, millet yeniden kendine saygı duyardı. Bizim en büyük kaybımız para değil, kendimize duyduğumuz saygıdır.