Artık yazı yazmak içimden gelmiyor… Biliyorum ki, acıyı yazarak, çirkini, kötüyü yazarak, zaten “bu yönde eleştirileri gazete sayfalarında okumaktan, TV ekranlarında dinlemekten bıkan” okuyucularıma “Benim oğlum bina okur, döner döner gene okur” emrivakisini yapmaktan öteye ne ifade eder? Orman yangınlarında, mağara aramalarında “şehitler verdiğimiz” bir süreçte, “mutluluk verecek bir şeyler yazmak” ise, mümkün mü? Artık, “kararım” yavaş yavaş kesinleşiyor; 4 Ekim’de 90 yaşına basacağım” ve de “Paydos” diyerek perdeyi indireceğim, galiba…
+++++++++
ERDEM VE POLİTİKA…
“Cumhuriyeti kuranlar bizim kültürümüzü dışlayıp, bize yabancı olan batı kültürünü uygulamaya koydular ve bunu millete kabul ettirdiler” tarzındaki yalan yanlış iddialarını haklı çıkarmaya çalışanların, Atatürk’ün “Biz ne Avrupalılaşacağız ne Amerikanlaşacağız. Kendi kültürümüzde çağdaşlaşacağız” açıklamasıyla tatmin olmaları gerekmez mi? Buna rağmen görüşlerinde ısrar etmeleri, Cumhuriyete karşı olmalarındandır. Esasında Cumhuriyetten ve inkılaplardan rahatsız olanlar, gelişmekten, yenileşmekten, uygarlıktan ve özgürlükten uzak olanlardır.”
Ali Naili Erdem
++++++++
SÖZÜN ÖZÜ…
Geceleri “Dağlarımızdaki orman yangınları” ile yatıyor, sabah “Belediyelerimizdeki şafak operasyonları” ile uyanıyoruz! Yüzlerce asır öncesinden bizlere miras kalan ormanlarımızın yanması gibi, metan gazı şehitlerimiz gibi ve de toplamda “milyonlarca oy verip seçtiğimiz” belediye başkanlarımıza kıyılması da canımızı yakıyor! Dahası, siyasetin girdabında hukuku, vicdanı ve insafı arıyoruz.
++++++++
Bir Hikmet Çetinkaya vardı…
“Sağ – Sol” diye, gençlerimizin gece gündüz, sokaklarda birbirlerine kurşun yağdırdığı günlerdi. Hikmet Çetinkaya “solun gazetesi” Cumhuriyet’in, Ben de “sağın gazetesi” Tercüman’ın Ege – İzmir temsilcileri idik… O acı günleri, o hassas ve “asker baskılı, sıkı yönetimli” günleri beraber geçirdik. Bu arada O, “Fetö” girdabının gelmekte olduğu görüp, hem bizleri, hem ülkeyi yönetenleri uyarmak için elinden geleni de yapıyor, ama ne yazık ki, “tehlikeyi anlayan” olmuyordu, ta ki “darbe
‘Geliyorum’ diyene” kadar…
Sonra Hikmet, Urla Gazeteciler Sitesi’nde bizim sokağımızda bulunan evini de satarak, İstanbul’a göçtü. 1986’da devamlı köşe yazıları yazmaya başladığı Cumhuriyet Gazetesi’nin Genel Koordinatörlüğü'nü de üstlendi. 2014'te Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Ona, “50 yıldan uzun süredir gazeteciliği sürdürenlere layık görülen” Burhan Felek Basın Hizmet Ödülü’nü verdi. 1968, 1970 ve 1971 yıllarında da İzmir Gazeteciler Cemiyeti Hasan Tahsin Ödülü'nü, 1975’te Türk Dil Kurumu Basın Ödülü'nü almıştı. Cemiyetimizden, telefonlarımıza gelen “İzmir Gazeteciler Cemiyeti Üyesi, uzun yıllar Cumhuriyet Gazetesi Ege Temsilciliği görevini sürdüren Hikmet Çetinkaya çoklu organ yetmezliği nedeniyle tedavi gördüğü hastanede yaşamını yitirmiştir” acı mesajı, ondan aldığım son haber oldu. Atatürk’ü seven, onun “Kemalizm'in temel ilkelerini temsil eden” 6 Okunu (Cumhuriyetçilik, İnkılapçılık, Laiklik, Halkçılık, Milliyetçilik ve Devletçilik) savunan aydın ve de cesur bir gazeteci idi. Nurlar içinde yat, Hikmet kardeş, bir gün elbet “bir yerlerde” gene buluşacağız.
Mutluluğu özlemek!
Mutluluğu özlemek!
Paylaş: