Muhalefete kapsamlı bir saldırı başlatılmış durumda
Muhalefete kapsamlı bir saldırı başlatılmış durumda
Paylaş:
Gazeteci Yazar Murat Kışlalı, GÖZLEM’in ülke gündeminin başında gelen olay ve gelişmelerle ilgili sorularını cevapladı. Kışlalı, erken seçim tartışmaları ve kabine değişikliği söylentileri, son dönemde artan gözaltı ve soruşturmalar, CHP’de yaşanan gelişmeler, TÜSİAD başkanlarına açılan soruşturma konularında açıklamalarda bulundu.
GÖZLEM – Erken seçim ve kabine değişikliği konularında Cumhurbaşkanı’nın atacağı adımlar tartışılıyor; neler olabilir?
K –Erdoğan bugünkü ekonominin geldiği noktada erken seçim konusunda hiçbir adım atmaz. Bu konuda kimsenin “yanlış” beklentiler içinde olmaması gerekir. Bir defa son dönemdeki kayyum atamalarına ve gözaltılara ve DEM yetkililerinin en üst düzeydeki “serzeniş ve itiraz”larına rağmen, yeni Apo açılımıyla DEM’i yanına çekerek Anayasa’yı değiştirme olasılığı halen varlığını koruyor. Bu olmasa ve mevcut Anayasa’ya bağlı kalacağı varsayılsa bile Meclis aracılığıyla erken seçim kararı alınmasını, normal seçimlerden çok kısa bir süre kalana kadar gündeme getirmeyecektir. Özgür Özel 2025’den sonraki bir erken seçim kararına karşı çıkacaklarını söyledi ama o dönemde Erdoğan’ın “hodri meydan” diyerek almak isteyeceği erken seçim kararına hiç bir muhalif parti itiraz edemez. Çünkü bu, her şeye rağmen “muhalefet sandıktan kaçıyor” görüntüsü verir. Kabine değişikliği konusuna gelince, yasalara göre Turizm Bakanlığı’nın sorumlu olduğu Kartalkaya faciası sonrası bile İçişleri Bakanlığı, “fil yerine piyonu feda ederek” İl Özel İdaresi’ni suçlayan bir rapor hazırladı. Kendi başına bu bile faturanın siyasi muhataplara çıkarılmayacağını gösteriyor. Erdoğan’ın, 23 Şubat’taki Kongre sonrası parti yönetiminde Merkez Karar ve Yönetim Kurulu ile Merkez Yönetim Kurulu’nda ciddi değişikliğe gitmesi bekleniyor. Ancak kabinede bazı bakanları değiştirmesinin “kendisini zayıf” göstereceğini düşünürse, bunu yapmaz. Şimdiden kabinedeki değişikliğin pek çok bakanın emekli maaşı almasını sağlayacak yasal bir düzenleme yapılıp, bunu alabilmeleri için gerekli olan iki yıllık sürelerini tamamlayacakları yaz aylarına kalabileceği konuşuluyor.
GÖZLEM – Türkiye’de “demokratik rejim ve hukuk devleti” ilkelerinde bir kayma mı var; gözaltılar, tutuklamalar, ceza kararları art arda geliyor; görüşünüz?
K – Erdoğan, tekrar Cumhurbaşkanı seçilebilmesini sağlamak için Anayasa’yı değiştirmeye ve gündemi ekonomik sıkıntılardan koparmaya dönük çok ciddi ve kendisini de zor durumda bırakabilecek bir “Yeni Apo açılımı” adımı attı, attırdı. Bu süreci yönetebilmek ve bu açılımla gelecek değişimi kabul ettirmek için muhalefetin reflekslerini bozup yönetmek, ülkede çıkabilecek tepkileri engellemek üzere ağır bir baskı rejimi kurma yoluna girmiş gözüküyor. Nefes Gazetesi’nden Murat Muratoğlu, “The World Justice Project”; Türkçesiyle “Dünya Adalet Projesi” isimli organizasyonun 214 bin kişiden görüş alıp 3 bin 400 uzmana değerlendirerek dünya adalet endeksini oluşturduklarını ve araştırma sonucunda “Diktatörlüğe kalan mesafeyi ölçen ‘Hükümetin Gücünün Sınırlandırılması’ klasmanında Türkiye’nin 142 ülke içinde 137. olduğunu” yazdı. Organizasyonun websitesinde “Hükümetin Gücünün Sınırlandırılması” klasmanı şöyle açıklanıyor: “Dünya Adalet Projesi Adalet Kuralı Endeksi’nin 1. Faktörü ülkeyi yönetenlerin kanun ile ne ölçüde sınırlandırıldığıdır. Bu ölçüm hükümet ile yönetici ve kurumlarının gücünün anayasal ve kurumsal yollarla kanun karşısında ne ölçüde sınırlandığını ve sorumlu tutulduğunu ortaya koyuyor. Aynı zamanda hükümetin gücü üzerinde, özgür ve bağımsız basın gibi hükümet-dışı denetim mekanizmalarını kapsıyor.” Türkiye bu endekste 142 ülke arasında 137. olmuş. Bu endeksi yapan Türkiye’den birileri değil, dünya genelinde bir derecelendirme kuruluşu. Objektif ve bilimsel olarak görülen durum bu.
GÖZLEM –CHP ne yapıyor, ne yapabilir?
K – CHP’ye dönük kapsamlı bir saldırı başlatılmış durumda. Kamuoyu yoklamalarında Erdoğan’dan fazla oy alacağı gözüken iki CHP’li büyükşehir belediye başkanı bertaraf edilmek isteniyor. Hem CHP’nin kamuoyunda yüzde 60’lar seviyesinde başarılı görülen belediyelerine, hem de Ekrem İmamoğlu’nun büyük desteğiyle Özgür Özel’in seçildiği son Kurultayı’na soruşturmalar açılıyor. CHP yönetimi, buna karşı, ilk fırsatta siyaset yasağı getirilmek, hatta tutuklanmak istenilen Ekrem İmamoğlu’nu Cumhurbaşkanı adayı yapmak üzere harekete geçti ve ezber bozdu. İmamoğlu’nun Cumhurbaşkanlığı adaylığı, kendisiyle ilgili 3 önemli davanın görüşüleceği 11 Nisan öncesine yetişecek gibi. İmamoğlu’nun bir an önce yurt genelinde büyük bir seçim kampanyası başlatıp, Cumhurbaşkanı seçildiğinde başta ekonomi olmak üzere ülkeyi içine düştüğü durumdan nasıl çıkaracağını geniş halk kitlelerine anlatması gerekiyor. Bu şekilde CHP’nin yüzde 30’larda kalan oy oranını, CHP’li belediyelerin ulaştığı yüzde 60’lık halk desteği seviyelerine çıkartması ve Cumhurbaşkanlığı adaylığının önünün kapatılmasını olabildiğince zorlaştırması lazım.
GÖZLEM – Bir tarafta TÜSİAD Divan Kurulu Başkanı ve Dernek Başkanı “yaptığı açıklamalar” sebebiyle “polisler arasında savcılığa getirilir ve soruşturmalar açılırken”, Van ve Diyarbakır’da tertiplenen “Kürt sorunu ve Kürtçe üzerine, AKP’li milletvekilinin de konuştuğu ve Şeyh Said’in resimlerinin olduğu” panel ve çalıştaylarda “Atatürk / Kemalizm / Cumhuriyet üzerine yapılan “ağır ifadelerin bulunduğu” konuşmalar tam tabiri ile “es geçiliyor” ve savcılar duymuyor, ne diyorsunuz?
K – Önceki hafta “sistem çöktü” diyerek iktidara dönük ciddi tespit ve eleştirilerde bulunan TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Ömer Aras ile TÜSİAD Başkanı Orhan Turan, Erdoğan’ın Meclis’teki “TÜSİAD’ın açıklaması haddini aştı, buram buram provokasyon kokuyor. Eski Türkiye’de siyaseti dizayn ediyorlardı. ...Ama yeni Türkiye’de haddinizi bileceksiniz” sözleri ve TÜSİAD’ı ağır şekilde itham ettiği konuşmasından sonra, neredeyse yaka bağır açık bir şekilde Adliye’ye götürülüp soruşturmadan geçirildiler. Bu görüntüler, hakikaten iktidarın “baskı yelpazesinde” unutulmayacak bir şekilde yerini aldı. Erdoğan, iktidarının bekası için herhangi bir “geri adım” atma görüntüsü vermeden bu baskıyı daha da yoğunlaştırarak devam ettirmek zorunda. Buna karşı yargıdan ve denetim mercilerinden “farklı bir sesin çıkmasını” beklemek çok zor. Teğmenlerin TSK’dan ihracına karşı oy kullanan korgeneral sürülerek Ordu’dan istifa etmek zorunda bırakılıyor. Oyuncu piyasası ile ilgili içeri alınıp, 10 yıl önceki Gezi Parkı’ndan tutuklanan oyuncu menajerini serbest bırakan hâkim Hâkim ve Savcılar Kurulu tarafından soruşturuluyor. İktidarın isteklerine karşı çıkanlar acımasızca cezalandırılırken, atmayı düşüneceklere de “gözdağı” verilmiş oluyor. Bundan dolayı, konu Anayasa, yasalar veya hukuk değil ki; Cumhuriyet’in temel ilkelerine karşı adeta bir isyan başlatmak isteyenlere savcılar bir şey desin. İktidar tarafında Hüda-Par açıklamalarına ilişkin tek sıkıntı, Cumhurbaşkanı danışmanı anayasacı Mehmet Uçum’un işaret ettiği gibi, bu tür isteklerin, MHP çizgisi dikkate alındığında yeni açılım sürecine zarar verme ve Anayasa değişikliğini zora düşürme olasılığıdır.
GÖZLEM – TÜSİAD liderleriyle doğrudan ilişkili bu TV görüntülerinin, uluslararası ekonomi dünyasını ve “yabancı sermaye gelişini” nasıl etkileyeceği düşünülmüyor mu?
K – Şu an için zaten Türkiye’de yeterince yüksek bir reel faiz var. Bu durum Mehmet Şimşek bünyesinde uluslararası sermaye tarafından kontrol edilebilecek bir programla kısa vadede Türkiye’ye sıcak para yapacak yatırımcılar açısından sıkıntı yaratmayacak ve tam tersine ciddi kârlar sağlayacak şekilde sürdürülebiliyor. Yeterince yüksek faiz verirseniz kısa vadede bu “görüntülere” bakan olmaz. Ama Erdoğan’ın dikkate almadığı nokta, ekonomiyi yeniden canlandırmak için faizleri düşürtmeye çalıştığı son dönemde bu görüntülerin faizlerin istediği hızda düşmesini engelleyecek olmasıdır. Bu bahsettiğiniz görüntüler ve Türkiye’de hukuk ve demokrasinin seviyesi esasta uzun vadeli yatırımcılar açısından daha çok dikkate alınan ve yatırım kararlarında etkili olan unsurlar. Ama Türkiye’ye doğrudan yatırım dediğimiz uzun vadeli yatırımlar zaten düştü. Hatta başta TÜSİAD olmak üzere sermayenin büyük kesimi, hem ekonomik şartlardan hem de yeni yasal düzenlemelerin yarattığı kaygılardan dolayı yatırımlarını yurtdışına çıkarıyorlar. TÜSİAD’ın “sistem çöktü” çıkışında da bu kaygıların yeri olabilir.