Türkiye bir skandallar ülkesine dönüştü. Son bombanın adı: Sahte diploma çetesi.
İddialara göre, organize bir yapı, devletin bazı yetkililerinin e-imzalarını ele geçirerek, yüzlerce kişiye para karşılığı sahte diplomalar düzenledi. Bu kişiler şimdi yükseköğretim kurumlarında öğretim üyesi olarak görev yapıyor olabilir.
Bu bir felaketin tanımıdır.
Ama daha büyük felaket ne biliyor musunuz?
Bunu ortaya çıkaranlara dava açılması.
Evet, yanlış okumadınız. YÖK, sahte diplomaları kamuoyuna bildiren kişi ve kurumlara dava açıyor. Gerçekleri değil, gerçekleri söyleyenleri yargılıyorlar. Dava açmak diplomaları temize çıkarmaz. Yapılacak şey çok basittir: Belgeler incelenir varsa çelişkiler açıklanır, kamuoyu tatmin edilir.
Yargı bir temizlik aracı değil, adaletin terazisidir. Bu dava süreciyle birlikte kamuoyuna şu mesaj veriliyor gibi: "Devletin üst kademelerine dair şüphe duymayın. Sorgulamayın. Sadece itaat edin."
Bu zihniyet yalnızca demokratik denetimi değil, devletin kurumsal ciddiyetini de zedeler.
Burada söz konusu olan sadece sahtecilik değil, DEVLETİN İTİBARIDIR.
Bu olay sadece bireysel sahtecilik değil; eğitim sisteminin, devlet denetiminin, üniversite saygınlığının çöküşüdür.
Bir ülkenin en saygın kurumlarında, akademik unvanlar bu şekilde “ücret karşılığı” dağıtılıyorsa, diplomaların hiçbir anlamı kalmaz.
Kimler bu sahte diplomaları aldı?
Kaç üniversitede kaç makale bu kişilerce yazıldı?
Kaç öğrenciye bu kişiler not verdi?
Eğer gerçekten bazıları bu sistemle “akademisyen” olduysa, bu bir güvenlik sorunudur.
YÖK’ün yaptığı şeyin adı açıkça kurumsal kendini koruma refleksidir.
Oysa anayasal düzen ve kamu vicdanı adına yapılması gereken şudur:
Olay derhal soruşturulmalı.
E-imzası çalınan yetkililer ortaya çıkarılmalı, sahte diplomalar iptal edilmeli.
Sorumlular hakkında ceza davası açılmalı.
Tüm kamuoyuna açık bir denetim süreci başlatılmalı.
Ancak bunların hiçbiri yapılmadı. Neden?
Bilinmez.
Diploması sahte iddiası ile görevden alınan Ekrem İmamoğlu tutuklu yargılanırken... Halkın gözü kör, ağzı torba değil!
Bu olayda da uygulama neden aynı değil? Bunun yerine "kendi içimizde hallederiz" anlayışıyla sessizlik tercih ediliyor?
Ve şimdi ibre dönüp suç duyurusu yapanlara yöneliyor...
Gerçekleri ihbar edenler değil, sahtekarlık yapanlar yargılanmalı
Gerçekleri ihbar edenler değil, sahtekarlık yapanlar yargılanmalı
Paylaş: