TÜİK, Eylül 2025 enflasyonunu, herkes 2.4-2.6 bandında beklerken 3.23 gibi yüksek bir düzeyde açıklayınca, enflasyon ile mücadele konusunda umudunu azaltanlar çoğaldı. Kendisinin açıklaması ile 'irrasyonel' ekonomik politikalara son vermek iddiası ile 2 Haziran 2023 tarihinde görevine başlayan Maliye Bakanı Sayın Mehmet Şimşek, iki yılı aşkındır enflasyon ile mücadele ediyor. Kendisi göreve geldiğinde, yıllık enflasyon yüzde 39.59 düzeyinde idi. Şimdi ise 33.29! 2025 yıl sonu için açıkladığı ekonomik programdaki hedefi ise yüzde 15 idi. Şimdiden, gerçekleşmenin bunun iki katı olacağı kesinleşti!
Enflasyonu, mal ve hizmet fiyatlarında genel bir artış olarak tanımladığımızda, ortadaki sorun paranın satın alma gücündeki bir azalma şeklinde belirecektir. Bu durum kuşkusuz, ekonomik istikrarı ve gelir dağılımındaki adaleti bozacak, yatırım ortamını olumsuz etkileyecektir. Ancak, ironik bir şekilde bazı olumlu etkilerini de görmezden gelemeyiz: Örneğin Merkez Bankası, para politikası yönetiminde bir hayli özgürlük alanına kavuşur, bol dağıtılan krediler ile yatırım teşvikleri sağlanarak işsizlik azaltılabilir vs.
Ancak günün sonunda, halkın alım gücü azalır, sosyal refah bozulur. Dolayısı ile enflasyon ile mücadele, hükümetlerin ekonomik politikalarında her zaman öncelikli yerini korur. Ancak, anti enflasyonel politikalar uygulandığı deklare edilmesine rağmen, makul bir süre geçmiş ve enflasyon istenilen düzeye düşmemişse sorun ne olabilir?
Cevap çok kompleks değil! Bunu, Marmara Üniversitesinden Prof. Dr. Sabri Burak Arzova, konferanslarında sıklıkla vurguluyor: Servet etkisi! Yani belirli bir sermaye ve üst gelir grubuna, enflasyon, ciddi bir gelir sağlıyor. Prof. Arzova', Sayın Mehmet Şimşek'in 'irrasyonel' olarak nitelediği ‘'Nas ya da Türkiye Ekonomi Modeli '' ile, yatırıma dönüştürülerek istihdam yaratması amacı ile verildiği söylenen düşük faizli krediler, çoğu sanayici tarafından kendi servetlerini arttırma apareyi olarak kullanıldığı gibi, yine aynı şekilde Kredi Garanti Fonu kaynaklı dağıtılan paralar da servet transferi şeklinde belirli kesimin varlığını arttırmaya yaradı. Sonrasındaki kur atakları, yüksek faizler ve KKM (kur korumalı mevduat) atraksiyonları, belirli bir gelir grubunun (ki bu Türkiye Gelir Grubu İstatistiklerinde, ülkenin yaklaşık yüzde 8'i kadar) daha da zenginleşmesine neden oldu' diye durumu özetliyor.
Bu noktada, bu gruba yani yüksek servetlilere odaklı vergi politikaları uygulanabilirdi. Ancak bunun yerine, düşük ve orta gelirlileri hedefleyen ekonomik konsolidasyonlar tercih edilince, ortada gelir adaletsizliği ve orta gelir grubunun fakirleşmesine yol açan dirençli enflasyon döngüsü yaşanır oldu.
Yani bu bir tercih. Yoksa, enflasyon mücadelesinin sadece bir para ve maliye politikalarının icrası ile yapılamayacağını bilmek için iktisat okumak gerekmiyor! En basitinden beklenti yönetimi ya da en radikal bir tercih ile yapısal reformlara ihtiyacın olduğunu herkes biliyor.
İthalata dayalı ekonomi modelinden adil vergi düzenine, eğitim ve tarımdan adalet sistemine kadar birçok konuda yapısal reformlara ihtiyacımız var. Dünyaya ve geleceğe entegre bir eğitim sistemi ya da gıda arzını garantiye alan ve ülke potansiyellerini en iyi kullanan bir tarım politikası yaratmamız gerekirken, neredeyse her bakan değişiminde sanki başka bir partiden gelinmiş gibi, stratejilerin de değiştiği bir vizyon ile devam ediyoruz. Geçenlerde, Eğitim Bakanı, içinde bulunduğu partinin 2012 yılında getirdiği 12 yıllık temel eğitim süresini kısaltmaktan bahsediyordu! Her yeni gelen tarım bakanından da yepyeni modeller duyuyoruz. Halbuki, gıda ve eğitim, sıradan ailelerin en büyük harcama kalemleri ve enflasyonu da tetikleyen ana unsurlardan.
Görüldüğü gibi, kamu harcamalarının kısıtlanması ya da evrensel hukuk normlarına uygun adalet sistemlerinden bahsetmedik bile. Sonuç olarak, bütünleşik mali ve kur politikalarına, yapısal reformlar ile uygun siyasi iklime paralel dış kaynak regülasyonu yaratılmadan, enflasyon ile mücadele başarıya ulaşamayacaktır. Enflasyonu makul düzeye indirmeden de ülke bireylerinin yaşam kalitesi yükseltilemediğimiz gibi, ulusal ekonomimiz de potansiyel büyüme oranlarına ulaşamaz.
Enflasyonu düşürmek konusunda yeterince zamanı kaybettik. Bu, sadece Merkez Bankası ve Bakan Sayın Mehmet Şimşek'in çabaları ile sonuç alınacak konu değil. Tıp doktorları bilir, bazı akut hastalıklar zamanında tedavi edilmezse, kronikleşir ve ilgili organda yetmezliği yol açabilir, bu da vücutta toksik bir ortam yaratır, diğer organ fonksiyonlarını da etkiler ve tablo zamanla çoklu organ yetmezliğine dönüşür
...Enflasyon, toplum için toksik bir ortam yaratıyor... Gerekli reformlar ile makul enflasyon oranlarına inmemiz bir zaruriyet artık...
Umarız, önümüzdeki 12 ay içinde bunu başarmış oluruz.
Enflasyonla mücadelede niçin hızlı sonuç alınamıyor!?
Enflasyonla mücadelede niçin hızlı sonuç alınamıyor!?
Paylaş: