.
Ekonomik Göstergeler
Dolar
29.84 ₺
Euro
32.45 ₺
GBP
1.124 ₺
JPY
7.842
Ana Sayfa
Gündem
Spor
Köşe Yazıları
Podcast

“Doğalgaz, yeni çağın jeopolitik enstrümanı”

Okuma Süresi: 6 Dakika
Toplam Okunma: hesaplanıyor...
“Doğalgaz, yeni çağın jeopolitik enstrümanı”
“Doğalgaz, yeni çağın jeopolitik enstrümanı”
Paylaş:
Selin Tekin

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Washington ziyaretinde imzalanan 20 yıllık ABD LNG anlaşması, Türkiye’nin enerji stratejisinde yeni bir sayfa açtı. Artık mesele yalnızca sanayiye yakıt sağlamak değil; küresel güç oyununda el yükseltmek, ekonomik rekabet gücünü artırmak ve jeopolitik bağımsızlığı güçlendirmek.
Enerji diplomasisinin duayen isimlerinden, eski diplomat ve London Energy Club Başkanı, aynı zamanda gazetemiz köşe yazarı Mehmet Öğütçü ile Türkiye’nin doğal gaz denklemindeki yeni hamlelerini, küresel trendleri ve 2030’lara uzanan stratejik vizyonu konuştuk. Öğütçü, doğal gaz artık sadece enerji değil, Türkiye’nin jeopolitik kaderini belirleyen stratejik bir kaldıraç olduğunu belirtiyor. Öğütçü’nün verdiği bilgiye göre 2024 verilerine göre Türkiye’nin doğalgaz tablosu şöyle:

* Toplam tüketim: ~52 milyar m³
* Yerli üretim payı: %4
* İthalat faturası: 15–20 milyar $
* Başlıca tedarikçiler: Rusya, Azerbaycan, İran, ABD, Katar, Cezayir
* LNG payı: 2024’te %31 → 2025 ilk çeyrekte %44
* Kritik tarihler: İran sözleşmesi 2026’da sona eriyor – Cezayir 2027 – Rusya 2025–26 yenileme – ABD LNG 2026’da devreye giriyor.

Doğal gazın önemini uzun yıllardır vurguluyorsunuz. 2025 itibarıyla Türkiye açısından bu kaynak neden hâlâ kilit önemde?
Doğal gaz artık yalnızca fabrikaların çalışması, evlerin ısınması ya da elektrik üretimi için kullanılan sıradan bir enerji kaynağı değil. 21. yüzyılın enerji jeopolitiğinde, devletlerin dış politikasını şekillendiren, sanayinin rekabet gücünü belirleyen ve hatta savaşların sonucunu etkileyebilen stratejik bir enstrümandan söz ediyoruz.
Türkiye açısından gazın rolü daha da kritik çünkü sanayimizin bel kemiği, ekonomimizin omurgası ve diplomasimizin en etkili manivelalarından biri hâlâ gaz. Onu kimden, nasıl, hangi fiyatla ve hangi yollarla aldığımız, sadece bir ticari tercih değil; bir jeopolitik vizyon meselesi. Enerjideki konumumuz dış politikadaki manevra alanımızı, ekonomimizin rekabetçiliğini ve küresel sistemdeki yerimizi doğrudan etkiliyor.

“ABD anlaşması sadece enerji değil, stratejik bir mesaj”
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 25 Eylül’deki Washington ziyaretinde imzalanan ABD LNG anlaşmasını nasıl okumalıyız?
Bu anlaşmayı yalnızca bir enerji tedarik kontratı olarak görmek büyük hata olur. 20 yıl vadeli bu anlaşma, Türkiye’nin Rusya’ya bağımlılığı azaltma, enerji sepetini çeşitlendirme ve dış politikada daha özerk bir pozisyon alma kararlılığının güçlü bir ifadesidir.
Washington’dan gelen mesaj açık: “Rusya’dan enerji ithalatını azalt, hatta sıfıra indir.” Bu mesaj yalnızca Ankara’ya değil, Avrupa’ya da verildi. Ukrayna savaşından sonra AB, Rus fosil yakıtlarından uzaklaşma yolunda tarihi adımlar attı: kömürde tamamen sıfırlandı, petrolde %27’den %3’e, gazda %55’lerden %5’in altına indi. Almanya ve İngiltere LNG altyapılarını ABD ve Katar ekseninde yeniden şekillendirdi. Bulgaristan 2026’dan itibaren Rus gazı transitini durduracağını açıkladı.
Türkiye de bu yeni oyunun dışında kalamaz. ABD anlaşması, bizi sadece gaz alan bir ülke olmaktan çıkarıp küresel enerji diplomasisinde aktör hâline getiriyor.

“52 milyar m³ gaz, 20 milyar dolar fatura”

Türkiye’nin bugünkü doğal gaz tablosunu biraz rakamlarla özetler misiniz?

2024’te Türkiye yaklaşık 52 milyar m³ gaz ithal etti. Yerli üretim toplam tüketimin yalnızca %4’ünü karşılayabildi. Ortalama 9–10 USD/MMBtu fiyatla hesapladığımızda, yıllık ithalat faturası 15–20 milyar dolar aralığında gerçekleşti.
Karadeniz’deki Sakarya sahası ve Trakya gazı, ithalat hesabına dahil edilmiyor çünkü yerli üretim sayılıyor. Ancak üretim miktarı hâlâ çok sınırlı. Mart 2024 itibarıyla Sakarya sahasında günlük üretim 3,7 milyon m³ civarındaydı. Bu hacim ithalatı anlamlı biçimde azaltacak seviyede değil. Dolayısıyla dışa bağımlılığımız sürecek, ama bunun akıllı yönetilmesi elimizde.

“Boru hattı gazı: Ucuz ama bağımlı”

Türkiye’nin gaz arzının omurgasını hâlâ boru hattı gazı oluşturuyor. Bu tabloyu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Evet, bugün için durum bu. Boru hattı gazı yüksek hacimli ve görece ucuz enerji sağlıyor ama siyasi ve ekonomik bağımlılık riskini de beraberinde getiriyor.
Azerbaycan: TANAP üzerinden gelen Şah Deniz gazı Türkiye’nin en ucuz ve en istikrarlı kaynağı. Fiyatı 7–9 USD/MMBtu civarında ve sözleşme 2036’ya kadar sürüyor.
Rusya: TürkAkım ve Mavi Akım’dan gelen gaz 9–12 USD/MMBtu bandında. Ancak 2025–2026’da yenileme dönemi başlıyor ve bu siyasi baskıların artabileceği anlamına geliyor.
İran: Petrol endeksli fiyat yapısı nedeniyle en pahalı boru hattı gazı. 10–13 USD/MMBtu ve sözleşme Temmuz 2026’da bitiyor. Bu bizim için yeniden müzakere fırsatı.
Boru hatları bize fiyat avantajı sağlıyor ama “vanayı tutan el” aynı zamanda siyasi baskı aracı hâline gelebiliyor. Bu da Türkiye’nin stratejik kırılganlığı anlamına geliyor.

“LNG: Jeopolitik bağımsızlığın anahtarı”
LNG’nin payı son yıllarda hızla artıyor. Bunun önemi nedir?

LNG’nin önemi üç başlıkta özetlenebilir: kaynak çeşitliliği, fiyat esnekliği ve jeopolitik sigorta. ABD ile yapılan 20 yıllık anlaşma, sadece gaz arzını değil, Türkiye’nin dış politika manevra alanını da genişletecek.
ABD LNG’si: 8–10 USD/MMBtu bandında. Yeni anlaşma 2026’da devreye girecek.
Katar LNG’si: Avrupa piyasalarına endeksli fiyatlarla 9–11 USD/MMBtu civarında.
Cezayir LNG’si: Petrol endeksli 9–12 USD/MMBtu bandında, sözleşme 2027’ye kadar sürüyor.
2025’in ilk çeyreğinde LNG’nin toplam ithalattaki payı %44’e ulaştı (2024’te %31 idi). Bu artış Türkiye’yi sadece bir boru hattı tüketicisi olmaktan çıkarıp, daha rekabetçi ve bağımsız bir enerji aktörü hâline getiriyor.

“2026–2027: Yeni bir dönemin kilit yılları”

2026–2027 dönemini ‘tarihi fırsat penceresi’ olarak tanımlıyorsunuz. Neden?

Çünkü önümüzdeki iki yıl içinde Türkiye’nin doğal gaz stratejisini yeniden şekillendirebileceği çok önemli dönemeçler var:
İran sözleşmesi 2026’da sona erecek.
Cezayir anlaşması 2027’ye kadar sürecek.
Rusya ile yapılan bazı sözleşmelerin yenilenme dönemi 2025 sonu – 2026 başında başlayacak.
ABD ile yapılan 20 yıllık LNG anlaşması 2026’da devreye girecek. Bu dönem, fiyatları yeniden müzakere etmek, esneklik sağlamak ve tedarik portföyünü çeşitlendirmek açısından son on yılın en stratejik fırsatı olabilir. Türkiye bu süreçte sadece “alan” değil, “oyun kuran” taraf hâline gelmeli.

“Doğal gaz merkezden yan rola geçecek”

Uzun vadede doğal gazın rolü azalacak mı?

Evet, bu kaçınılmaz. Gaz önemini tamamen yitirmeyecek ama rolü değişecek. Dört ana dönüşüm bunu belirleyecek:
Yenilenebilirlerin yükselişi: 2024 itibarıyla elektrik üretiminde yenilenebilirin payı %45’e ulaştı. Doğal gazın payı %25’e düştü. 2030’a kadar bu oran %20’nin altına inebilir. Nükleer enerji: Akkuyu’nun ilk ünitesi 2026’da devreye girecek. İkinci ve üçüncü santraller ve SMR teknolojileriyle bu rol artacak.
Enerji verimliliği: Sanayiden binalara kadar verimlilik yatırımları tüketimi ciddi ölçüde azaltacak. Yapay zekâ ve akıllı şebekeler: Talep yönetimi ve üretim optimizasyonu sayesinde gaz ihtiyacı yapısal olarak düşecek. Bu gelişmeler, doğal gazı sistemin merkezinden çıkarıp “dengeleyici ve stratejik” bir rol oynayacağı noktaya taşıyacak.

“Türkiye, bir enerji HUB’ı olabilir”

Türkiye’nin önünde yeni fırsat alanları var mı?

Kesinlikle var. Önümüzdeki on yılda enerji satrancının taşları yeniden dizilebilir:
Irak ve Suriye gazı: Siyasi istikrar sağlandığında devreye girebilir. Bu, Türkiye’yi transit ülke olmaktan çıkarır ve Avrupa’ya açılan bir enerji kapısı hâline getirir.
Doğu Akdeniz: İsrail, Mısır ve Kıbrıs açıklarındaki sahaların üretime girmesi Türkiye’ye yeni ortaklık fırsatları sunar. Ankara bu gazın Avrupa’ya taşınmasında kilit rol oynayabilir.
Yunanistan ile LNG merkezi: Ortak kurulacak bir LNG ticaret ve dağıtım merkezi, Türkiye’yi sadece geçiş ülkesi değil, fiyat belirleyen bir enerji merkezi (HUB) konumuna yükseltebilir.

“Vanayı tutan değil, oyunu kuran olmalıyız”

Son olarak, Türkiye bu enerji satrancında nasıl bir strateji izlemeli?

Yiğidi öldür ama hakkını ver: Türkiye bugüne kadar doğal gaz stratejisini büyük ölçüde akıllıca kurguladı. TANAP gibi projeler, LNG terminalleri, depolama kapasitesinin artması, Karadeniz’deki üretim ve uluslararası anlaşmalar bu aklın ürünüdür.
Ama yeni dönem farklı. Artık önceliğimiz “ABD ne istiyor”, “AB ne baskı yapıyor” ya da “Rusya gücenir mi” gibi sorular olmamalı. Türkiye yalnızca kendi ulusal çıkarlarını, uzun vadeli ekonomik ve jeopolitik menfaatlerini esas alarak karar vermeli.
Doğal gaz artık sadece bir enerji kaynağı değil; 21. yüzyılın büyük güç oyununda stratejik bir kaldıraç. Türkiye bu kaldıraçla nasıl oynarsa, yalnızca enerji geleceğini değil, jeopolitik kaderini ve küresel rekabet gücünü de öyle belirleyecek.
Türkiye’nin önünde iki yol var: Vanayı tutanlara bağımlı bir enerji tüketicisi olmak ya da oyunu kuralım, fiyatı belirleyelim, stratejiyi biz yazalım. Ben ikinci yolun artık mümkün ve gerekli olduğuna inanıyorum.
Son söz: Enerji politikaları artık yalnızca teknik ve ekonomik kararlar değil; dış politika, güvenlik, sanayi stratejisi ve teknoloji vizyonu ile iç içe geçmiş bütüncül bir mesele. Türkiye bu oyunu akıllı oynarsa sadece gazını değil, geleceğini de yönetir.