Sıcaklar adeta kavuruyor. İklim değişikliğinin de etkisiyle, alıştığımız değerlerin çok üzerinde hava sıcaklığıyla karşı karşıyayız. Verilere göre geçtiğimiz yıl, 1971’den bu yana kaydedilen en sıcak yıl oldu. Gidişat, her yeni yılın bir öncekini, sıcaklık rekorlarıyla geride bırakacağına işaret ediyor.
Denize koşuyoruz ama…
Böylesi sıcak günlerde hepimiz serinlemek için deniz kenarlarına koşuyoruz. Gözümüz, suyun akvaryum gibi berrak olmasını arıyor. Fakat her zaman bu berraklığı bulamıyor, “su kirli gibi” diyerek huzursuz oluyoruz.
Plaj suları düzenli olarak izleniyor
Ancak bilinmeli ki, tanımlanmış plajlarımızda, herhangi bir sağlık riski yaşanmaması için düzenli izleme yapılıyor. Sezon başlamadan bir ay önce, o ilin uzmanlarından oluşan bir komisyon, yüzme suyu kalitesinin izlenmesine yönelik bir takvim belirliyor. En fazla sayıda yüzenin olduğu ya da en yüksek kirlilik riskinin beklendiği bölgelerden sezon boyunca, iki haftada bir su numuneleri alınıyor. Bunun dışında herhangi bir olumsuzluk gözlemlendiğinde, yetkililere hızlıca haber verilmesi büyük önem taşıyor. Sağlık Bakanlığı, halk sağlığını ilgilendiren süreçleri yürütürken; Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı da kirliliğe neden olan unsurların ortadan kaldırılması için gerekli müdahaleleri yapıyor. Yüzme alanlarında siyanobakteri çoğalma potansiyeli tespit edilirse, bu durum akut önlemlerin ardından il yüzme suyu komisyonunca değerlendiriliyor. İlgili yerlerin ekstra önlemler alınması sağlanıyor. Plajlara ilişkin su kalite verilerine Sağlık Bakanlığı’nın “Yüzme Alanları Bilgi Sistemi” üzerinden açık kaynak olarak erişmek mümkün.
Mavi Bayrak: Temizliğin ve bilincin simgesi
Bir diğer önemli gösterge de Mavi Bayrak uygulaması. Yalnızca yüzme suyu kalitesiyle değil, plajın genel çevre duyarlılığı ve can güvenliği kriterleriyle de değerlendirilen bu ödül, aynı zamanda önemli bir turizm göstergesi. Mavi Bayrak; belirli standartları sağlayan plaj, marina ve teknelere veriliyor.
Türkiye dünyada üçüncü sırada
Şu an 30’u Avrupa’da olmak üzere dünya genelinde 51 ülkede uygulanan bu programa Türkiye, 577 mavi bayraklı plajıyla dahil. Bu sayıyla İspanya ve Yunanistan’ın ardından dünya üçüncüsü konumundayız. En fazla mavi bayraklı plaj Antalya’da, ardından Muğla, üçüncü sıradaysa 64 plaj ve 5 marina ile İzmir yer alıyor. Bu plajlara ait detaylı bilgilere ve su kalitesi verilerine de Mavi Bayrak web sitesinden ulaşılabiliyor. Mavi Bayrak, sadece fiziksel koşullara yönelik bir standart getirmiyor. Aynı zamanda çevre bilincini yaygınlaştırma misyonu taşıyor. Bu nedenle bayrak sahibi plajların yıl boyunca en az beş çevre eğitimi etkinliği düzenlemesi gerekiyor. Mavi Bayrağa başvurabilmek için öncelikle, son dört yıllık deniz suyu izleme sonuçlarının “mükemmel" düzeyde çıkması gerek. Değerlendirmeler hem ulusal hem de uluslararası jüri tarafından yapılıyor. Bayrak “bir yıl” süreyle veriliyor. Yıl içindeki denetimlerde kriterlerin sürdürülebilirliği sağlanamazsa, bayrak indiriliyor. Bu da özellikle çevre duyarlılığı yüksek turistlerin gözünde ciddi bir prestij kaybı anlamına geliyor.
Denizleri kirleten unsurlar
Kirleticiler temel olarak kara kaynaklı ve deniz kaynaklı olmak üzere ikiye ayrılıyor. Kara kaynaklı kirlilik; atıksu deşarjları, kontrolsüz atıklar, kirli dereler gibi unsurların denize ulaşmasıyla oluşuyor. Aslında karada gördüğümüz her tür kirlilik denizler için de risk yaratıyor.
Deniz kaynaklı kirlilik ise ağırlıklı deniz araçlarından kaynaklanıyor. Büyük gemiler ve yatlar, çeşitli kurallara tabi. Bu araçların atık yönetimi Gemi Atık Takip Sistemi (GATS) ve Mavi Kart Sistemi (MKS) ile izleniyor. 2020 itibarıyla her iki sistem Denizcilik Atıkları Uygulaması (DAU) çatısı altında birleştirildi.
Tekneler de sorumluluk taşıyor
Bayrağı ne olursa olsun, atık üretme potansiyeline sahip tüm tekneler 2011’den bu yana Mavi Kart sistemine tabi. Bu sistemde tekneler, seyrüsefer sırasında oluşan atıklarını, atık alma tesislerine ya da gemilerine vermek zorunda. Ve her işlem dijital ortamda DAU üzerinden izleniyor. Atıklar, yolcu ve personel dahil toplam kişi kapasitesine bağlı olarak belirlenen düzende teslim edilmeli. Mesela, kapasitesi 12 kişiden az olan tekneler 15 günde en az bir defa atıklarını vermek zorunda. Denetimler Sahil Güvenlik Komutanlığı tarafından gerçekleştirilirken, uygulama süreçleri Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından izleniyor. Seyrüseferde olup 15 günlük periyotta atık teslim etmemiş olan tekneye ceza uygulanıyor. Ancak burada ana amacın “denizi koruma” olduğu gerçeğinden uzaklaşmamak gerek. Mesela atığını verip yurtdışına çıkış yapan bir tekne 15 günlük periyodu sağlayamayabilir. Bu bağlamda, özellikle küçük teknelere yönelik sahadaki uygulama esaslarının daha ayrıntılı tanımlanmasının faydalı olacağını vurgulamakta yarar var. Bu, hem tekne kullanıcılarının doğru yükümlülükleri bilmesi, hem de denetim ekiplerinin standart
uygulamalar geliştirebilmesi açısından önemli.
Denizler, kıyılar hepimizin
“Denizler, kıyılar hepimizin.” Denizler yalnızca yaz mevsiminin değil; iklim sisteminin, gıda zincirinin ve ekonomik faaliyetlerin temelidir. Üstelik bizden hiçbir şey beklemeden sürekli kaliteli mahsul üretmekteler, yeter ki kirletmeyelim.
Denizler akvaryum gibi kalsın diye
Denizler akvaryum gibi kalsın diye
Paylaş: