“Çöp, doğru yerde bulunmayan değerli bir malzemedir.” Bu söz, çevre alanında ülkemizin öncülerinden Prof. Dr. Kriton Curi’ye ait. 1990’lı yıllarda ilk kez duyduğumuzda hafif bir tebessümle karşıladığımız bu ifade, bugün artık tüm gerçekliğiyle karşımızda duruyor. Zaman içinde doğanın kaynaklarının sınırlı olduğu ve bu kaynakların hoyratça kullanılması halinde ne denli büyük zararlar doğurabileceği daha iyi anlaşıldı. Böylece çöp algısı değişti; “atıktan hammaddeye” uzanan yeni bir anlayışla, çöp ekonomik bir değere dönüştü.
Her birimiz günde yaklaşık 1-1,1 kg evsel atık üretiyoruz. Bu da yalnızca bir günde İzmir’de 5.000 ton, Ankara’da 6.000 ton, İstanbul’da ise 17.000 ton evsel atık oluştuğu anlamına geliyor. Birkaç kiloluk çöpün evimizde yarattığı rahatsızlık düşünülürse, kent ölçeğindeki bu devasa hacmin çevresel etkilerini ve yönetim zorluklarını tahmin etmek hiç de güç değil. Özellikle belediye hizmetlerinin sekteye uğradığı dönemlerde, örneğin İzmir’de yaşanan son grev süreci gibi, işleyişte aksama yaratacak önemli olaylar risk boyutunu arttırıyor.
Atığın yolculuğu ve belediyelerin rolü
Yasal düzenlemelere göre; evsel çöp, bahçe atığı, moloz gibi atıkların toplanması ilçe belediyelerinin, bu atıkların bertarafı ise büyükşehir belediyelerinin sorumluluğunda. Belediyelerin bu hizmetler için yaptığı yatırım ve işletme harcamaları ise su faturalarımıza yansıyan katı atık bedeli olarak bize ulaşıyor.
Günümüzde çöp, sadece bir bertaraf sorunu olmasının yanısıra aynı zamanda bir enerji ve hammadde kaynağı. Yeni nesil tesisler adeta birer fabrika gibi çalışıyor. Geri kazanılabilir olan atıklar ayrılarak sanayiye yeniden kazandırılıyor, kalan organik içerikli atıklardan alınan gaz ise elektriğe dönüştürülüyor.
Sanayide yeni yaklaşım: Endüstriyel simbiyoz
Sanayi atıkları da benzer şekilde değerlendiriliyor. “Endüstriyel simbiyoz” adı verilen bu modelde, bir tesisin atığı başka bir tesisin hammaddesine dönüşüyor. Bu yaklaşım, hem çevreye duyarlı hem de ekonomik açıdan kazan-kazan ilişkisine dayanan sürdürülebilir bir sistem sunuyor. Avrupa Yeşil Mutabakatı ile birlikte ürünlerin çevresel etkilerinin hesaplandığı karbon ayak izi sistemlerinde, geri dönüşümden elde edilen hammaddeler üreticiye karbon avantajı sağlıyor. Bu da geri dönüşümü daha cazip kılıyor.
Atık ayrıştırma: Sorumluluklar ve gerçekler
Evsel atıkların yaklaşık %20’si geri dönüştürülebilir nitelikte. Ancak bu atıkların diğerlerinden ayrıştırılması gerekiyor. Bu görevi sokaktaki çöpün sahibi olan ilçe belediyeleri üstleniyor. Büyükşehir belediyeleri ise sistemin koordinasyonunu sağlamakla yükümlü.
Toplumun bu konuda bilinç seviyesi artmış olsa da, ayrıştırılan atıkların düzenli toplanmasına yönelik kesintisiz ve güvenilir bir hizmet beklentisi sürüyor. Belediyeler görevleri gereği bu alanda çaba gösteriyor; ancak sürecin hem operasyonel hem de mali açıdan ciddi planlama gerektirmesi, istenen ayrıştırma oranlarına ulaşmayı zorlaştırıyor.
Atığın haritası ve geri dönüşümün ekonomisi
Atık türleri oldukça geniş bir yelpazeye yayılıyor: inşaat molozları, kullanılmış bitkisel yağlar , atık motor yağları, pazaryeri ve bahçe atıkları, piller, elektronik atıklar, hurda araçlar, tıbbi ve tehlikeli atıklar, hatta radyoaktif kalıntılar... Her biri için ayrı yönetim stratejileri ve yasal düzenlemeler mevcut. Ortak hedef ise atığın öncelikle azaltılması, değerlendirilebilir nitelikte olanların da geri kazanılması. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın verilerine göre, Türkiye genelinde tehlikeli atık geri yapan 391 izinli tesis bulunuyor. Bu rakama, tehlikesiz atıkları geri kazanan tesisler de eklendiğinde toplam sayı 3.091’e ulaşıyor. Sadece ambalaj atıklarını geri dönüştürmek üzere yetkilendirilmiş tesis sayısı ise 466. Ayrıca bitkisel atık yağ, kullanılmış lastik, akü ve pil gibi özel nitelikli atıkların geri kazanımına yönelik çalışan çok sayıda tesis de ülke genelinde faaliyet gösteriyor. Bu tablo, Türkiye’nin atık geri dönüşüm altyapısının hem kapsam hem de yaygınlık açısından önemli bir noktaya geldiğini gösteriyor.
Ancak bu tesislerin verimli çalışabilmesi için bir şeye ihtiyaç var: Nitelikli atık girişi.
Sokak toplayıcıları ve atık ithalatı gerçeği
Sistemin en görünmeyen ama en etkili halkası ise sokak toplayıcıları. Geçimlerini bu yolla sağlamaya çalışan bu bireyler, geri dönüşüm sektörüne ciddi katkı sağlıyor. Ancak atıkla karışıp kirlendiği için bu malzemelerin geri dönüşüm kalitesi düşüyor, işe yaramayan kısımlar bertaraf edilmek zorunda kalıyor. Bu durum, geri dönüşüm sürecinin verimliliğini azaltıyor. Sonuç olarak, ülkemiz geri dönüşüm sistemini besleyecek nitelikteki atığı yurt içinden yeterince temin edemediğinde, çözüm olarak atık ithalatına yöneliyor. Hatta çoğu zaman daha uygun maliyetlerle temin edilebildiği için de ithalat tercih ediliyor.
Yeni umut: Depozito yönetim sistemi
Bu soruna bir çözüm olarak geliştirilen “Depozito Yönetim Sistemi”, tek kullanımlık ambalajlar için hayata geçiriliyor. Yapay zekâ destekli makineler aracılığıyla ambalaj atıkları tanınacak, bu atıkları getiren vatandaşlara ise belirli bir ücret ödenecek. Maddi teşvik unsuru, sistemin hem benimsenmesi hem de uzun vadede sürdürülebilirliği açısından kritik bir rol oynuyor.
Son söz: Atık mı, kaynak mı?
Geri kazanım, çevresel bir yükümlülük olmanın ötesinde, ekonomik açıdan da stratejik bir fırsat sunuyor. Ancak bu fırsatın gerçeğe dönüşmesi; doğru altyapı, kararlı uygulamalar ve toplumun tüm kesimlerinin iş birliğiyle mümkün olabilir.
"Atık mı, kaynak mı?” Cevabı, bakış açımızda ve onu nasıl yönettiğimizde gizli.
Çöp değil, kıymetli malzeme: Atığın dönüşen hikayesi
Çöp değil, kıymetli malzeme: Atığın dönüşen hikayesi

Paylaş: