.
Ekonomik Göstergeler
Dolar
29.84 ₺
Euro
32.45 ₺
GBP
1.124 ₺
JPY
7.842
Ana Sayfa
Gündem
Spor
Köşe Yazıları
Podcast

Başkanlık sistemiyle güçler ayrılığı sistemi bozuldu

Okuma Süresi: 5 Dakika
Toplam Okunma: hesaplanıyor...
Başkanlık sistemiyle güçler ayrılığı sistemi bozuldu
Başkanlık sistemiyle güçler ayrılığı sistemi bozuldu
Paylaş:
Gazeteci Yazar Murat Kışlalı, GÖZLEM’in ülke gündeminin başında gelen olay ve gelişmelerle ilgili sorularını cevapladı.

GÖZLEM – “Türkiye’de demokratik rejim işliyor mu?” sorusu sorulmaya ve tartışılmaya başlandı, Sizin yorumunuz?
K – Demokrasinin temeli seçimler ve yönetimde “güçler ayrılığı” ilkesi. Güçler ayrılığı ilkesi maalesef başkanlık sistemine geçildikten sonra ciddi biçimde bozuldu. Meclisin yasama yetkisi tamamen yürütmenin yani Cumhurbaşkanı’nın elinde. O kadar ki yasa çalışmalarının temeli Meclis’te değil sarayda yürütülüyor. Yürütmenin deneticisi yargı da siyasi alanda neredeyse tamamen yürütmenin yönlendirmesi altına girmiş durumda. Son olarak Anayasa’ya göre serbest seçimleri denetlemesi gereken Yüksek Seçim Kurulu (YSK) ve il ve ilçe seçim kurullarının yetkisinin de yine yürütme güdümündeki yargının bir kısmı tarafından gaspedildiği görüldü. Ama yine de yargının tamamıyla yürütmenin güdümünde olduğunu söylemek mümkün değil. Bu kadar baskıya karşın zaman zaman, her ne kadar Hakim ve Savcılar Kurulu eliyle cezalandırılsa da, yargıdan hukuka uygun kararlar çıktığı, anayasaya ve hukuka uyan hâkim ve savcıların da olduğu görülüyor. Bu ortamda Türkiye’de, özellikle iktidarı ilgilendiren alanda, demokrasinin sağlıklı bir şekilde yürüdüğünü söylemek mümkün değil. Evet Türkiye her şeye rağmen hâlâ demokrasi düzeninde, ama kör topal, ama düşüp kalkarak, yaşamaya devam ediyor. Ancak pek çok açıdan da totaliter bir rejimin ciddi emareleri gözüküyor.

GÖZLEM – Ülkeyi ve ülke siyasetini “bu olumsuz tablodan kurtarmak” için ne yapılmalı, siyasetin zirvesindeki siyasetçiler, bu tabloyu “olumluya çevirebilirler” mi?
K – Demokratik bir toplum ve işleyiş oluşturabilmek için yurttaşların ve özellikle yöneticilerin, liderlerin demokrasiyi benimsemiş olması gerekir. Demokrasinin doğru işlemesi için, sadece çoğunluğun istediğinin olduğu değil, azınlığın haklarının da korunduğu, denetim mekanizmalarının işlediği bir sistem olmalı. Şu anda Türkiye’de iktidarın önceliğinin demokrasi değil iktidarının devamı olduğu anlaşılıyor. Eskisine göre demokratik şartların gereklerinin, iş iktidarı devam ettirmeye geldiğinde çok daha zayıfladığı bir dönemden geçiliyor. İşte bunda da “Demokrasi bir amaç değil araçtır, amaca ulaşıldığında trenden inilir” anlayışının egemen olması etkili oluyor. Ancak her şeye rağmen Türkiye’de halkın büyük çoğunluğu demokrasi istiyor. Gerçek demokratik şartların oluştuğu bir sistemin işlerlik kazanması için içgüdüsel bir şekilde öyle veya böyle bir mücadele veriyor. Yapılması gereken bu mücadeleyi yavaşlatmadan, aynı bu şekilde halkı da mücadelenin bir parçası yaparak “hak, hukuk, adalet” arayışına, demokrasi arayışına devam etmek.

GÖZLEM – Ana Muhalefet CHP’deki gelişmeler için ne diyorsunuz; “milyonların umudu sarsılıyor” mu?
K – Hafta içinde Ankara 42. Asliye Hukuk Mahkemesi CHP Kurultayı’nın iptaline ilişkin davayı 24 Ekim’e erteledi. Geçen hafta “...Pazartesi günkü davada CHP açısından çıkabilecek en iyi karar ‘davanın ertelenmesi’ olabilir” demiştik. Bu öngörü gerçekleşti. Mahkeme, CHP’nin başına tekrar Kemal Kılıçdaroğlu ve yönetimin gelmesi için istenilen “tedbiren çağrı heyeti” talebini de reddetti. Mahkeme bu kararın gerekçesini “tüm tedbir taleplerinin daha önce değerlendirildiğinden karar verilmesine yer olmadığına” hükmetti. Dolayısıyla bir açıdan bakıldığında Mahkeme’nin 24 Ekim’e ertelenen davada esas kararını verene kadar CHP’nin başına Kılıçdaroğlu veya başka bir yönetimi atamayacağı yönünde bir sonuç çıkıyor. Ancak tabii davanın siyasi niteliği bu konuda kesin bir hüküm vermeye olanak kılmıyor. Ayrıca Mahkeme’nin “Ankara 26. Asliye Mahkemesindeki dosyanın son durumunun bildirilmesini” istemesi, esas kararını vermede bu mahkemenin kararının etkili olacağını ortaya koyuyor. Ankara 26. Asliye Mahkemesi, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının CHP’nin 4-5 Kasım 2023’de yapılan 38. olağan kurultayında, aralarında Ekrem İmamoğlu’nun da bulunduğu 12 isim hakkında “iştirak halinde hareket ederek, bazı delegelere menfaat karşılığında oy kullandırdıkları” yönündeki iddianamesini görüşecek. Aslında 26. Asliye Ceza Mahkemesi bu davayı görüşmemek için elinden geleni yaptı ancak son olarak Anayasa Mahkemesi’nin hızla verdiği kararla tabiri caizse “bu topu kucağında” buldu. 26 Asliye Ceza Mahkemesi buradaki iddianame yönünde bir karar verirse, Ankara 42. Asliye Hukuk Mahkemesi’ndeki Kurultay davasında iptal ve “çağrı heyeti atanmasına” dönük CHP aleyhine bir sonuç çıkabilir. Ancak Yargıtay Onursal Daire Başkanı Hamdi Yaver Aktan 42. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin erteleme kararını Cumhuriyet Gazetesi’nde “...önceki ara kararında ceza yargılamasını bekletici mesele sayan mahkeme bu kez AYM kararından sonra davaya bakacak (26.) Asliye Ceza Mahkemesi’ndeki dosyayı istemesi de yerindedir. ...Ceza mahkemesinden mahkumiyet çıkması ve seçimi etkileyecek ölçüde olması halinde ancak (42.) Asliye Hukuk Mahkemesi o kongre aleyhine karar verebilir. Daha ceza mahkemesi sonuçlanmadığından bekletici mesele yapması yerindedir. Ancak seçimin hukuka uygun Siyasi Partiler Kanunu kapsamında yapıldığı kamuoyuna yansıyan bilgilerden anlaşılmaktadır. Nitekim Ankara (3.) Asliye Hukuk Mahkemesi de ret kararı vermiştir. Dolayısıyla daha önce ifade etmiş olduğumuz üzere davanın altı boş, CHP’nin olumsuz anlamda gündemde tutmak amacıyla hareket edildiği düşünülmelidir” diye değerlendirdi. Dolayısıyla hukuk kararın ret yönünde çıkmasını gerektiriyor. Ancak siyasi yönlendirmenin burada ne kadar etkili olduğu ileride görülecek.

GÖZLEM – CHP zirvelerindeki “sert açıklamalarla sürdürülen” bölünmeler nasıl birleştirilebilir ve “birlik beraberlik” sağlanabilir?
K – CHP’deki bölünmeler ancak ve ancak eski Kılıçdaroğlu yönetimi yeniden partinin başına geçirilirse hayati bir öneme sahip olur. Şu an için bu ihtimal en azından “ertelenmiş” durumda. Bunun dışında CHP gibi ilerici bir partide her zaman farklı sesler çıkacaktır. CHP’yi AKP gibi tek ses halinde, bir biat partisi olarak görmek mümkün değil. Mesele CHP’de farklı seslerin çıkması değil, en nihayetinde bugün olduğu için belli amaç uğrunda hareket edecek bir liderliğin korunmasının, muhalefetin sürdürülmesinin önemli olduğunun anlaşılmasıdır. CHP’nin bugün için en önemli eksikliği, iktidara geldiğinde, özellikle ekonomi politikaları açısından nasıl bir yol izleyeceğinin hâlâ belli olmamasıdır. CHP’nin bu kadar ekonomik sorunun, eşitsizliğin, geçim derdinin olduğu bir ortamda “İsrafı şöyle önleyeceğiz, kayıt dışını böyle bertaraf edeceğiz, vergi düzenini şu şekilde değiştireceğiz” şeklinde bir söylemi olamıyor. Bu da kararsız seçmeni ikna edememesine neden oluyor. 

GÖZLEM – Sporumuzda “3 büyükler” nitelemesi, “1+1+1” görüntüsü vermeye başladı; 3 Büyük takımın arası, spor olarak futbol olarak da, mali durum olarak da, yönetimsel olarak da “açılmaya” başladı. “Trabzonspor yetişti” derken, “ayrılma” konusunda görüşünüz; ne yapılabilir?

K – Fenerbahçe’nin en önemli sıkıntısı bir an önce şampiyonluğu elde etmek. Her yıl yarışa bu kaygıyla başladıkları için her yıl takım ciddi biçimde değişiyor, oyuncular gelip gidiyor ve bir sistem oturtulamıyor. Bu yıl göreve getirilen Tedesco da gittiği her takımda ilk yılında başarılı olduğu için tercih edildi. Türkiye’de üç büyükten bazısının başarısının zayıfladığı, bazısının ligi domine ettiği değişik dönemler olmuştur. 1980’lerde Galatasaray 14 yıl üst üste şampiyon olamamıştı. 1970’ler Trabzonspor’un, 1990’ların başı Beşiktaş’ın, son dönem de Galatasaray’ın lige ağırlığını koyduğu dönemler oldu. Dolayısıyla “3 büyükler”, 10-15 yıllık dönemler dikkate alındığında önemini yitiremez, varlığını sürdürmeye devam eder. Fenerbahçe illa ki bir yıl şampiyon olacak. O olduğunda da şampiyonluğu bulduğu kadronun omurgasını, Galatasaray’ın şimdi yaptığı gibi koruyarak, daha büyük başarılara ulaşabilir. Futbolda başarının “ne kadar ekmek, o kadar köfte” yaklaşımıyla gelmediğinin anlaşılması gerekiyor. Bu açıdan da Beşiktaş’ın tekrar başarılı olduğu yıllardaki gibi altyapısına yönelmesi lazım. Trabzon’un ise diğer Anadolu kulüpleri oyuncuları için bir sıçrama tahtası olma özelliğini oturtması gerekiyor.