Ahlat’ta bir Külliye yapıldı.
Son 2 yıldır 26 Ağustos’ta Cumhurbaşkanlığı Hükümeti orada toplanıyor.
Konumuz oradaki Külliyenin mimarisi ya da maliyeti değil.
Konumuz; Ahlat’ın tarihsel kimliğinin nasıl anlatıldığı, Malazgirt zaferinin nasıl anlaşıldığıdır.
Orada yapılan konuşmalarda; ‘’Ahlat, Belh, Buhara, Kubbetü’l-İslam’’ diye tanıtılıyor. Bu şehirler bir Arap şehriymiş algısı yaratılıyor. Malazgirt savaşı; bir İslam/Hristiyan savaşı, savaşanlar Türk, Kürt, Arap bir arada Müslüman ümmeti olarak gösteriliyor. Bu yaklaşımlar; hem tarihi gerçekleri ifade etmemekte, hem de Türk tarihini ikincilleştirmektedir. Sadece tarih yanlış okunmamakta, tarih siyasal olarak yeniden kurgulanmaya çalışılmaktadır. Amaç, galiba; Türk milletinin, İslam ümmetine doğru evrilmesidir.
Oysa tarihi gerçekler böyle değildir;
1- Ahlat; Arap değil, bir Türk şehridir
Ahlat; Urartu’dan (M.Ö 9.yy) beri yerleşim yeridir. Zaten kadim bir Türk yerleşimi olan bu şehir; Selçuklular döneminde büyük bir Türk uç beyliği haline dönüşmüştür.
Belh ise; İslam’dan çok önce Budizm ve Zerdüştlüğün merkeziydi. Daha sonra Türklerle birlikte Horasan’ın ilmi merkezi oldu. Mevlana’nın babası, Alimlerin Sultanı diye anılan Bahaddin Veledoradan çıkıp Anadolu’ya geldi.
Buhara; M.Ö 5. Yüzyıldan beri bir Türk şehridir, Timur’un şehridir. Türklüğün en büyük önderlerinden biri olan Emir Timur’un zamanında tam bir Türk bilim merkezine dönüşmüştür.
Özetle, başta Ahlat olmak üzere Belh de, Buhara da öz be öz Kadim Türk şehirleridir.
Özellikle Ahlat, Türklerin Malazgirt ovasına bakan bir uç şehridir. Oğuz/Türkmen boylarının yurdu, Selçuklu akınlarının üssü, Derviş-Gazi hareketinin durağıdır. Oradaki Selçuklu mezarlığının taşları sadece mezar taşı değil, Türklerin; dil, motif, tamga, estetik ve inanç dünyasının mirasıdır. Ahlat; Türk akıl ve irfanının Anadolu’ya açılan kapısıdır.
2- Malazgirt Savaşı bir Türk-Bizans savaşıdır
Bazı çevreler Malazgirt savaşını bir İslam-Hıristiyan savaşı gibi gösteriyor. Oysa bu savaş; tam anlamıyla bir Türk-Bizans savaşıdır. Çünkü Alparslan ordusunun çekirdeği Oğuz/Türkmenlerden oluşur. Bu orduyu Arap ve Kürtlerin içinde olduğu bir ümmet ordusu gibi göstermek; tarihi çarpıtmaktır. Evet, Malazgirt’te savaşan Selçuklular Müslüman’dı. Ancak bu Müslümanlık Türklerin dünya görüşleri ve töreleriyle kaynaşmış, henüz Arap kültürel hegemonyasından çok uzak bir sentezdi. Selçuklular o dönemde henüz Fars etkisine girmemişlerdi. İsimleri; Tuğrul, Çağrı, Alparslan’dı. Daha sonra Selçuklular Fars/İran kültürünün etkisi altına girdiler ve isimleri Keyhüsrev, Keykavus, Keykubat oldu.
Ama 1071’de Anadolu’ya yön veren güç Türkmen-İslam senteziydi. Kesinlikle Araplaşmış bir kültür değildi.
3- Malazgirt tuzağı ve Türk tarih tezi
Batı tarihçiliği Malazgirt’i; ‘’Türklerin Anadolu’ya ilk girdiği tarih’’ olarak yazar. Bu, Türkleri işgalci göstermek için kurgulanmış bir anlatıdır. Batı’nın 1071’i özellikle seçmesi, Anadolu’daki Türk varlığını geçici ve istilacı göstermek için hazırlanmış bir tarih tuzağıdır.
Büyük Atatürk; bu tuzağı çok önceden görmüş ve Türk Tarih Tezi ile Anadolu’nun; Türkler için ‘’sonradan işgal edilmiş toprak’’ değil, binlerce yıllık kültürel sürekliliğin mekânı olduğunu ve Anadolu’nun yedi bin yıllık Türk yurdu olduğunu ileri sürmüştür.
Sümer’den Hitit’e, Etrüks’den Altay Dağlarına kadar Türklerin izini sürerek Batı’nın ‘’işgalci Türk’’ söylemini boşa çıkarmak istemiştir. Nitekim daha sonraki yıllarda arkeoloji ve tarih araştırmaları Atatürk’ü haklı çıkarmış, bugün artık Anadolu’nun yedi bin yıllık bir Türk yurdu olduğu kanıtlanmıştır.
4- 30 Ağustos’u gölgelemek
Tarihi gerçekler böyleyken; Ahlat’ı Araplaştırmak, Malazgirt savaşını Türk-Bizans savaşı olmaktan çıkarıp, Müslüman-Hristiyan savaşı haline dönüştürmek, Alparslan’ın ordusunu ümmet ordusu diye nitelemek, Büyük Taarruzun 26 Ağustosunu, Malazgirt’in 26 Ağustos’u ile gölgelemeye çalışmak akla ziyan beyhude işlerdir.
Malazgirt de bizimdir, Kocatepe de bizimdir.
Unutmamalıyız ki, yakın tarihimizin 26 Ağustos’taki Büyük Taarruzu ile 30 Ağustos zaferi kazanılmasaydı, Sevr ile Malazgirt çoktan bizden alınıp, Ermenistan yurdu yapılmıştı. Yani 30 Ağustos zaferi sadece Türkiye’yi kurtarmamış, Malazgirt’i de kurtarmıştır.
Uzak tarihimizin kahramanı Alparslan da bizimdir, yakın tarihimizin ve geleceğimiz önderi Atatürk de bizimdir.
Her iki kahramanımız da bize Türkün asaletini, özgürlüğünü, bağımsızlığını ve gücünü hatırlatmalı, bugünlerde Türkleri bölmek isteyen tertiplere ve etnisite tuzaklarına karşı her ikisi de bize rehber olmalıdır.
5- Etnisite tuzakları
Biz Malazgirt’le 30 Ağustos’u, Alparslan’la Atatürk’ü gölgelemek gibi beyhude işlerle uğraşırken birileri de bizi etnik parçalara ayırıp, parçalamak istemektedir. ABD emperyalizmini kontrol eden İsrail; ABD dış politikası gibi göstererek, seksen yıldır Atatürk’ün sağladığı Türk bağımsızlığını aşındırmış, şimdilerde ise Türkiye’yi tamamen parçalamak istemektedir.
ABD Büyükelçisi Barrack da; İsrail adına açıkça mozaik metaforu ile bölücülük yapmaktadır.
Demektedir ki; ‘’Türkiye çok sayıda etnik grubun oluşturduğu bir mozaiğin üzerinde oturuyor.Bu mozaik için, Osmanlı modeli en iyisidir.’’
Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milli Devletini seksen yıldır aşındırdılar, şimdi de son darbeyi vurup, bölmek istiyorlar.
Ama bilsinler ki, Alparslan’ın ordusunu durduramayan Bizans da, Mustafa Kemal’in milletini esir edemeyen emperyalizm de aynı yanlışa düştü.
Türk’ü ve onun iradesini küçümsediler. Şimdi aynı yanlışı tekrar ediyorlar, sonuç değişmeyecek.
Yine biz kazanacağız.
Ahlat Arapçılığı ve Malazgirt tuzağı
Ahlat Arapçılığı ve Malazgirt tuzağı
Paylaş: