Dünyanın neredeyse tüm ülkelerinin gezegenimizin geleceği için her yıl aynı masaya oturduğu küresel iklim zirvesi COP, 2026’da Antalya’da yapılacak. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin en üst karar organı olan bu buluşma, iklim politikalarının şekillendiği en geniş katılımlı platform olarak kabul ediliyor.
COP zirveleri; 195 ülkenin devlet başkanları, kamu heyetleri, özel sektör temsilcileri, sivil toplum kuruluşları ve akademik dünyadan binlerce uzmanı bir araya getiriyor. Finansmandan teknolojiye, sera gazı azaltımından iklim felaketlerine karşı uyuma kadar ülkelerin önümüzdeki on yıllarını etkileyecek kritik kararların tartışıldığı bu süreç, aslında dünyanın iklim geleceğinin yeniden yazıldığı bir müzakere alanı niteliğinde.
İlk COP, 1995 yılında Berlin’de düzenlendi. O günden bu yana zirveye dünyanın dört bir yanından pek çok şehir ev sahipliği yaptı; Cenevre, Kyoto, Bonn, Lahey, Marakeş, Yeni Delhi, Milano, Buenos Aires, Katowice, Paris, Madrid, Glasgow, Şarm El Şeyh, Dubai, Bakü ve Belém bunlardan bazıları. Ve şimdi bu küresel iklim diplomasisi rotasının 31. durağı Antalya.
Katılımcı verileri, COP sürecinin yıllar içinde ölçek ve etki bakımından belirgin biçimde büyüdüğünü ortaya koyuyor. 2015’te Paris’te düzenlenen COP21’e 30.372 kişi katılmıştı. Bunu 2021’de Glasgow’da 38.000, 2022’de Şarm El Şeyh’te 45.000 katılımcı izledi. 2023’te Dubai, 100.000’i aşan katılımcı sayısıyla bugüne kadarki en yüksek düzeye ulaştı. 2024’te Bakü’de yaklaşık 85.000, 2025’te Belém’de ise 70.000 civarında katılımcı kaydedildi.
Bu veriler ışığında, Antalya’daki COP31’in en az 50–60 bin katılımcıyı çekmesi bekleniyor.
COP zirveleri ortalama 12 gün sürüyor: Standart program 10 resmi gün ve iki hafta sonu günü. Ancak yoğun müzakere dönemlerinde bu süre 13–14 güne uzayabiliyor.
Müzakerelerin kalbi: Enerji, finans ve adil geçiş
Dünya ülkelerinin iklim geleceğini belirlediği COP zirveleri, her yıl yoğun bir diplomasi trafiği ve yüksek beklentilerle toplanıyor. Bu zirvelerin merkezinde ise üç temel başlık var: Küresel ısınmayı 1.5°C ile sınırlamak için fosilden yenilenebilir enerjiye geçişi hızlandırmak, ülkeleri iklim felaketlerine karşı daha dayanıklı hale getirmek ve gelişmiş ülkelerin gelişmekte olan ülkelere sunacağı iklim finansmanını arttırmak. Bunun yanında, “Kayıp ve Zarar” mekanizması kapsamında kırılgan ülkelerin desteklenmesi, karbon piyasalarının daha şeffaf işletilmesi, ulusal iklim taahhütlerinin izlenmesi ve tüm sürecin güvenilirliğini artıracak şeffaflık sisteminin güçlendirilmesi de müzakerelerin temel gündem maddeleri arasında yer alıyor.
Yeşil dönüşümün getireceği yeni ekonomi ile eski ekonomi arasında ortaya çıkan sosyal uçurumların nasıl kapatılacağına ise “Adil geçiş” tartışmaları odaklanıyor. Kömürden çıkış nedeniyle etkilenecek çalışanların, iş sahiplerinin ve bölge halklarının nasıl destekleneceği, enerji dönüşümünün sunduğu yeni fırsatlarla birlikte bu başlık altında ele alınıyor.
Ormanlardan okyanuslara, tarımdan enerjiye uzanan geniş bir yelpazede doğayı merkeze alan politikalar masaya yatırılırken, Blue Zone’da devletler yoğun müzakereler yürütür; Green Zone’da ise iş dünyası, gençler, bilim insanları ve sivil toplum temsilcileri geleceğin çözümlerini ortaya koyar. Bu nedenle COP’lar yalnızca bir diplomasi masası değil, siyasi iradenin, ekonomik dinamiklerin, toplumsal beklentilerin ve bilimsel gerçeklerin buluştuğu benzersiz bir küresel müzakere ekosistemidir. Bazı çevrelerce eleştirilse de COP’lar bugün hala dünyanın bütün ülkelerine eşit söz hakkı tanınan tek küresel iklim diplomasisi platformudur.
COP31’de Türkiye–Avustralya görev paylaşımı: Başkanlık ve müzakere liderliği
Türkiye ve Avustralya ortaklığıyla düzenleneceği açıklanan COP 31’e dair kimi eleştiriler, Türkiye’nin yalnızca ev sahibi konumunda kalacağı, başkanlığın Avustralya’da olacağı ve ülkemizin müzakerelerde söz hakkının sınırlı olacağı yönündeydi. Kamuoyunda zaman zaman “yetkinin dağılımı” konusunda yanlış bir algı oluşsa da gerçek durum bundan farklıdır.
COP31’in Başkanlığı Türkiye’dedir. Bu da ülkemizin zirvenin yüzü, siyasi lideri ve yön belirleyicisi olduğu anlamına gelir. Dünya liderlerinin katıldığı Liderler Zirvesi’nin yönetimi ve “Yüksek Düzeyli İklim Şampiyonları” sürecinin stratejik çerçevesi Türkiye’nin sorumluluğundadır.
Avustralya ise teknik müzakere başkanlığını üstlenmektedir. Teknik metinlerin hazırlanması, ülkeler arasındaki müzakere süreçlerinin yürütülmesi ve metodolojik konuların koordine edilmesi Avustralya’nın görev tanımı içinde yer almaktadır. Dolayısıyla COP31, Türkiye’nin başkanlığında ve Avustralya’nın teknik koordinasyonunda yürütülen tamamlayıcı bir görev paylaşımı çerçevesinde gerçekleştirilecektir.
Antalya’nın stratejik rolü: Ekonomik katkı, diplomasi ve yeşil dönüşüm
COP31’in Antalya’ya kazandırılması, yaklaşık on yıla yayılan kararlı diplomatik müzakerelerin ve bu süreci yürütenlerin uzun soluklu çabalarının bir sonucudur. Zira, COP zirveleri aynı zamanda ev sahibi ülkeye ekonomik katkı sağlar. Glasgow COP26’nın kent ekonomisine 250 milyon dolar doğrudan katkı sağladığı biliniyor. Paris COP21, 170 milyon dolarlık turizm ve hizmet geliri yarattı. Dubai COP28 ise hem yüksek katılım hem de sürdürülebilir altyapı yatırımlarıyla milyarlarca dolarlık uzun vadeli kapasite oluşturdu. Antalya açısından da benzer bir ekonomik ve tanıtım etkisi bekleniyor. Önceki COP zirvelerinin ekonomik etkileri dikkate alındığında, Antalya’da düzenlenecek COP31’in konaklama, ulaşım, lojistik, güvenlik ve yeme-içme hizmetleri aracılığıyla Türkiye’ye yüz milyon dolarlar düzeyinde doğrudan gelir yaratma potansiyelinden söz edilebilir. Bunun ötesinde Antalya’nın küresel görünürlüğünü artırarak marka değerine uzun vadeli katkı sunacaktır.
Esas önemli olan ise COP31 Türkiye için, yeşil kalkınma vizyonunun hızlanacağı, ulusal koordinasyonun güçleneceği, kentsel, endüstriyel ve finans sektörünün dönüşüm sürecine daha güçlü katılacağı, Türkiye’nin bölgesel iklim diplomasisinde daha belirgin bir rol üstleneceği çok boyutlu bir fırsattır. Doğru stratejiyle Antalya’daki zirve, ülkemizin sürdürülebilirlik tarihinde bir kırılma noktası olabilir ve Türkiye’yi bölgesel bir iklim lideri konumuna taşıyabilir. COP toplantıları, dünya liderlerinin ağırlanması başta olmak üzere tüm zorluklarına rağmen, küresel iklim rejiminin temel taşı niteliğindedir. Türkiye’nin COP31 ev sahipliği hem ulusal kapasitemizin görünürlüğüne hem de küresel iklim yönetişimine katkımıza güç katacak önemli bir adımdır.
Küresel siyasetin gölgesinde: Trump dönemi ve iklim iş birliğinin dayanıklılığı
Aklınıza, Trump yönetiminin iklim politikalarındaki değişimin bu süreçleri nasıl etkileyebileceği sorusu gelebilir. Bu endişeye verilecek en doğru yanıt, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi'nin İcra Sekreteri Simon E. K. Stiell’in COP30 Belem kapanış konuşmasındaki şu sözlerinde saklı: “COP30’un en önemli başarısı, tüm siyasi fırtınalara rağmen küresel iklim iş birliğinin hala dimdik ayakta olduğunun kanıtlanmasıdır. Dünyanın bir ülkesinin geri adım atmasına karşılık, 194 ülke Paris Anlaşması’na sahip çıkarak ‘iklim geçişi artık geri döndürülemez’ mesajını vermiştir.”
Trump döneminde küresel iklim iş birliğinin dayanıklılığı tartışılırken, Belem’de alınamayan kararların Antalya’ya devredilmesi COP31’e ayrı bir önem yüklüyor. Çünkü Antalya, yalnızca Türkiye’nin ev sahipliği açısından değil, fosil yakıt, finans ve adil geçiş gibi müzakerelerin en kritik başlıklarının sonuçlandırılacağı bir aşamaya ev sahipliği yapacağı için dünya açısından da belirleyici bir rol üstleniyor.
Şimdi asıl soru şu: COP31 dünyanın iklim kaderini değiştirecek ilerlemeyi sağlayabilecek mi? Ve belki de daha önemlisi, bu dönüşümde bizler nasıl bir rol üstleneceğiz?
195 ülke-12 gün COP31: Türkiye’yi küresel sahneye taşıyan zirve
195 ülke-12 gün COP31: Türkiye’yi küresel sahneye taşıyan zirve
Paylaş: