Doktor “göçü” durmuyor

Türkiye’deki doktorların ‘göçü’ durmuyor. Türk Tabipleri Birliği’ne (TTB), yurt dışında çalışabilmek için iyi hal belgesine başvuran sayısı, 2022 yılında 2 bin 685 iken, 2023’te 3 bin 25’e yükseldi.

Yalnızca Aralık ayında başvuran hekim sayısı 240 olarak açıklandı. Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Giderlerse gitsinler” demişti. Şimdi rekor kırıldı; durum vahim! Türkiye’den doktor göçünün temel sebebi ise düşük ücretler, ağır çalışma şartları ve sağlıkta şiddetin önün geçilememesi…

Doktorların Türkiye’den gitmesi üç temel nedene bağlanıyor. Öncelikle çalışma şartlarının son dönemde ağırlaşması. Sağlıkta şiddetin önüne geçilememesi ikinci sebep olarak gösteriliyor. Doktorları göçe zorlayan bir diğer sebep ise ekonomik şartlar. AKP’nin iktidara geldiği 2002’de en düşük doktor maaşı 5 asgari ücrete denk geliyordu. Bugün bu rakam 3 asgari ücret civarında.

2012’de 59 doktor yurtdışında çalışmak için iyi hal belgesi alırken, başvuru sayısı son 11 yılda 60 kat arttı. Sağlık Bakanlığı’nın ‘Beyaz Reform’ ismiyle yaptığı çalışmalarda göçe engel olamadı. Bakanlık, 2023’te tam üç kez açtığı atama ilanlarında yurtdışına giden hekimlerin yerini dolduramadı. Gidenler nedeniyle yan dal kadroları boş kaldı. Anketlere göre her 2 hekimden 1’inin yurtdışına çıkmak istediği bu korkutucu tablonun tersine çevrilebilmesi için, hekimlerin ekonomik olarak hak ettikleri ücretleri alması, çalışma şartlarının iyileştirilmesi ve sağlıkta şiddetin önüne geçecek yaptırımların hayata geçirilmesi gerekiyor.

Türk Tabipler Birliği (TTB), yurt dışında çalışabilmek için iyi hal belgesine başvuran hekim sayılarını açıkladı. TTB’nin açıkladığı rakamlara göre, “İyi Hal Belgesi” başvuru sayısı; Aralık ayında 240, 2023 yılında 3 bin 25 oldu. Bu sayı, 2013 yılında, yani 10 yıl önce 90; 2022 yılında ise 2 bin 685 olarak kayıtlara geçmişti.

“11 yılda 60 kat arttı”

TTB’nin sosyal medya hesabından yapılan paylaşımda konuya ilişkin, “İyi Hal Belgesi başvuru sayısının 11 yılda 60 kat artarak yıllık 3 bini aşması, hem Sağlık Bakanı’nın açıkladığı verilerin doğru olmadığını hem de “Beyaz Reform”un herhangi bir çözüm üretmediğini açıkça göstermektedir. Yönet(e)meyenlere inat sağlıklı bir gelecek için mücadelemizi 2024’te de sürdüreceğiz!” ifadelerine yer verildi.

Beyaz reform çare olmadı

Sağlık Bakanlığı tarafından hayata geçirilen “Beyaz Reform” yönetmeliği ise hekimlerin sorunlarına çare bulmadı, göçü durdurmadı, kadroları doldurmadı. Bakanlık, yıl içinde üç kez açtığı atama ilanlarında yurtdışına giden hekimlerin yerini dolduramadı. Yan dal kadroları da boş kaldı. Bu yönetmelik ile 2022’de ilk defa 4 bin 551 uzman hekim atamalarında kamuyu tercih etmişti fakat 2023’te açılan 7 bin 819 kadronun yalnızca 1865’i doldu. Yan dal branşlarında da 1073 kişilik kadroya 118 başvuru yapıldı. Açılan kadroların yüzde 11’i doldurulabildi. 2023’te çocuk acil, çocuk alerjisi, çocuk hematolojisi, çocuk metabolizma hastalıkları, çocuk ürolojisi, çocuk yoğun bakım, el cerrahisi, iş ve meslek hastalıkları, sitopatoloji, temel immünoloji, tıbbi mikoloji bölümleri için açılan kadrolara hiç atama yapılamadı.

Niye gidiyorlar?

TTB tarafından 1502 hekimin katılımıyla yapılan, Hekimlerin Çalışma Koşulları, Ekonomik Sorunları ve Şiddet Hakkında Değerlendirmeleri başlıklı anket çalışmasına göre, her iki hekimden biri yurtdışına gitmek istiyor. Ankette, hekimlerin neredeyse yarısı aldığı ücretin harcamalarına yetmediğini ve büyük çoğunluk da yetkililer tarafından kendilerine sağlıkta şiddet açısından güvenli bir çalışma ortamının sağlandığını düşünmediğini ifade etti.

2 bin 289 hekimin ankete ulaştığını ancak bin 502 hekimin yanıtlarının değerlendirmeye alınan ankette, “Ay sonu geldiğinde aylık gelirinizin ne kadarı cebinizde kalıyor?” sorusunu katılımcıların yüzde 44’ü “Aylık ücretimi tamamen harcamama rağmen yetmiyor” diye yanıtlarken; çalışmaya katılan hekimlerin sadece yüzde 27’si aylık ücretinin tam yettiği cevabını verdi.

“Yüzde 87 şiddet yaşadı”

Ankette, “Daha önce hasta veya yakını tarafından sözel veya fiziksel şiddet gördünüz mü?” sorusuna katılımcıların yüzde 87’si “evet” dedi. “Şiddet ardından Beyaz Kod veya ilgili mercilere şikayet bildirimi yaptınız mı?” sorusuna ise katılımcıların yüzde 36’sı “Evet” yanıtını verdi. 2021 Eylül ayındaki ankette de aynı soru sorulmuştu fakat bu oran yüzde 43’tü. Ankete katılanların yüzde 59’u son bir sene içerisinde hasta veya yakınlarından fiziksel veya sözel şiddet gördüğünü, yüzde 69’u son bir sene içerisinde çalıştığı ortamda sözel veya fiziksel şiddet olayına şahit olduğunu, ayrıca ankete katılanların yüzde 91’i yetkililer tarafından kendilerine sağlıkta şiddet açısından güvenli bir çalışma ortamının sağlandığını düşünmediğini kaydetti.

“Yüzde 66 yurtdışı istiyor”

Soruları yanıtlayan hekimlerin yüzde 66’sı yurt dışında hekimlik yapmak istediğini söylerken; neredeyse yarısı mevcut koşullarda hekimlik mesleğini severek yapmadığını belirtti. Yüzde 88’i iş yükü ve zaman baskısını (örneğin 5 dakikada bir muayene) sağlıkta şiddetin önemli nedenlerden görmekte olduğunu söyledi. Yüzde 69’u sağlıkta şiddetin en önemli nedenlerinden biri olarak performansa dayalı ücretlendirmeyi (teşvik sistemi) sorumlu tutarken; yüzde 93’ü sağlıkta şiddetin en önemli nedenlerinden biri olarak yetersiz cezaları görmekte olduğunu söyledi.

**********

“Hekimler itibarsızlaştırıldı, şiddet meşrulaştırıldı”

İzmir Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. Süleyman Kaynak, sağlıkta yaşan olumsuzlukların “Hekim göçü” tetiklediğini söyledi. Kaynak, son yıllarda uygulanan sağlıkta dönüşüm programı ile hekimlerin ve sağlık çalışanlarının itibarsızlaştırıldığını, hastanın müşteri haline getirildiğini, sağlık kurumlarının işletme durumuna sokulduğunu, bütün sağlık sisteminin eğitim ve araştırma hastanelerini içine alan üçüncü basamağa yığıldığını, sağlık ocaklarını da içine alan iki ve üçüncü basamağın yıkıma uğratıldığını belirtti. Hekimlerin, bu zorlu koşullarda çalışmaya zorlandığını; fiziksel ve sözel şiddete maruz kalmalarına izin verildiğini, bunların yanı sıra ekonomik olarak güçlük çektiklerini ifade eden Kaynak, hekimlerin bu olumsuzluklar sebebiyle ülkeyi terk edip yurtdışını tercih ettiklerini söyledi. Kaynak, Türkiye’deki sağlık sisteminin ivedilikle dönüştürülmesi gerektiğini, eğer yapıcı adımlar atılmazsa hekim göçünün önüne geçilemeyeceğini kaydetti.

Rekor sayıda hekimin yurtdışına gidişinin Türkiye’nin çok önemli sorunlarından biri olduğuna dikkat çeken Süleyman Kaynak, “Türkiye’de tıp fakültelerinden her yıl 12 bini aşkın mezun veriliyor. Mezunların 4’te birine yakınını yurtdışına göndermek durumunda kalıyoruz. Yeni mezunların yanı sıra uzman hekimler, üniversiteden ayrılan öğretim üyeleri, uzun süre Türkiye’de çalışmış olan kıdemli hekimlerimizin de yurtdışına gitmek için ‘iyi hal kağıdı’ talep ettiklerini görmekteyiz. Bu kadar hekimin ülkeyi terk etmesi çok önemli bir sorun. Ortalama olarak bir tıp fakültesi kontenjanının 250 olduğunu düşünsek, geçen yıl gidenlerin sayısı 10 ila 15 tıp fakültesi mezun sayısına eşit. Türkiye’de 128 tıp fakültesi var ve bunlardan 15’ini sanki yurtdışına hekim göndermek için açmışız, hekim eğitmek için açmışız gibi bir durumla karşı karşıyayız” dedi.

“Hastayla hekim karşı karşıya bırakıldı” 

21 yıldır uygulanan sağlıkta dönüşüm programının sağlık çalışanları ve hekimler için büyük olumsuzluklar meydana getirdiğini kaydeden Kaynak, “Sağlıkta dönüşüm programının en önemli ayağı, hekimi itibarsızlaştırmaktır. Bu bir hükümet politikasıdır. Hekim bir bant çalışanı haline sokulmuştur. Hükümet, bu itibarsızlaşmayı çok değişik yollarla yapmıştır. Çeşitli makamlardaki insanlar hekimlere itibar kaybına yol açacak sözler sarf etmişlerdir. ‘Hekime iğne yaptırmam’ sözünden, ‘Giderlerse gitsinler’ sözüne kadar hekimleri küçültücü ve itibarsızlaştırıcı birtakım sözler en üst düzeyden söylenmiştir. Hekimlerin ve sağlık çalışanlarının şiddete uğraması da bir alt politika olarak uygulanmıştır.” diye konuştu.

“Şiddetin sebebi, cezasızlık politikası”

Kaynak, “Maalesef hastalar da kamu sektöründen hizmet alırken bile ‘Müşteri her zaman haklıdır’ havasıyla hizmet aldıkları sağlık personeli ve hekime, kötü davranmaya başladılar. Sağlık Bakanlığı ve diğer makamlar şiddet gösteren insanlara karşı olağanüstü toleranslı davrandı. Şiddet uygulayanlara ceza indirimleri uygulanıyor, ertesi gün serbest bırakılıyorlar. Yani bir cezasızlık politikası nedeniyle insanlar sanki herhangi bir yerden alışveriş yapıyormuş, parasını ödüyormuş da yeteri kadar hizmet alamamış gibi her an şiddet gösterebilecek bir psikoloji ile sağlık sistemine dahil olmaya başladılar. Kamu yönetimi, ‘Sen şiddet göstererek istediğini elde etmeye çalış, ben senin arkandayım. Muayene mi, rapor mu, ameliyat mı istiyorsun bunu talep et eğer bunu sağlık sistemi senin istediğin gibi karşılayamazsa insanlara, görevlilere şiddet gösterebilirsin, ben senin arkandayım. Ben sana cezasızlık politikası uyguluyorum’ hissini çok yoğun bir şekilde yarattı. Dolayısıyla hasta da ‘Müşteri haklıdır’ pozisyonunda istediği şekilde sağlık çalışanına sözel ve fiziksel şiddet gösterir duruma geldi” ifadelerini kullandı.

“Sistem iflas etti”

Türkiye’de yılda 1 milyarın üzerinde hasta bakıldığını aktaran Kaynak, “Bu 25 günde bir Türkiye nüfusunun elden geçirilmesi demektir. Yıllık 150 milyon acil hasta bakılıyor. Bu rakamlar son derece anormaldir. Bu rakamlar sağlıkta dönüşüm sisteminin iflas ettiğini ortaya koyan rakamlardır. Türkiye’de insanlar normal sağlık hizmetine ulaşamadıkları için acil servise başvurmaktadırlar. 3. Basamak ağzına kadar dolmuş durumdadır. Şu an en ufak bir şikayeti olan ya üniversite hastanesine ya da araştırma hastanesine gidiyor. Ve orada çok ciddi bir yoğunluk ortaya çıkıyor. MHRS çok hızlı bir şekilde doluyor. Ve insanlar sağlık hizmetine ulaşamaz hale geliyorlar. Ve ulaşan da kamu yönetiminin verdiği cesaretle, hizmeti şiddet kullanarak alma yoluna gitmeye çalışıyor” ifadelerine yer verdi.

“Baştan aşağı dönüşüme gidilmeli”

Sağlıkta dönüşüm programının baştan aşağı revize edilmesi gerektiğini vurgulayan Kaynak, “Öncelikle birinci basamak güçlenmelidir. Sorunların yüzde 90’ını birinci basamakta çözmek gerekir. 1. Basamaklara, şimdikinin 3-4 katı hekim koymak bu hekimlerin çalışma ortamlarını çok hızlı bir şekilde organize etmek gerekir. Burada verilen hizmetlerin bir zincir sistemi içerisinde olması, birinci basamakta, çözümlenemeyen sorunların ikinci ve üçüncü basamaklara adım adım sevk edilerek çözülmesi gerekir. Hiçbir şekilde hastaneler işletme haline sokulmamalıdır. Sağlık bakanlığı bütçesi ile olabildiğince desteklenmelidir. Bugün sağlık bakanlığının bütçesi yüzde 4’lerdedir. Bunun yüzde 15-16’lara çıkartılarak sistemin ekonomik olarak desteklenmediği sürece bunların çözülmesi mümkün değildir. Hekimlerin ekonomik durumları ve çalışma şartları son derece düzgün hale getirilmelidir” diye konuştu.