Hilmi Uğurtaş… Atatürk Organize Sanayi Bölgesi Başkanı…
İş hayatına Bursa Merinos Fabrikası’nda başlayan Uğurtaş, İzmir Yün Fabrikası’nda İşletme Müdürü, sonrasında Genel Müdür Yardımcısı oluyor. 1987 yılında da tekstil yan sanayinde yıkama ve boyama alanlarında hizmet veren Özgün Boya’yı kuruyor. 1994’te, daha geniş bir alanda çalışma ihtiyaçlarının ortaya çıkmasıyla şirketlerini Atatürk Organize Sanayi Bölgesi’ndeki tesise taşıyorlar. Yolları Atatürk OSB ile kesişen Uğurtaş, 2003 yılında gerçekleştirilen ilk Genel Kurulu’nda Yönetim Kurulu Başkanı seçiliyor. 18 yıldan bu yana da başkanlık görevini sürdürüyor.
2006’da Türkiye’nin öncü Organize Sanayi Bölgelerinin (OSB) oluşturduğu “OSB’ler Ortak Platformu”nun kurucu başkanı seçiliyor. Bu platform 2008 yılında dernekleşerek Türkiye Organize Sanayi Bölgeleri Derneği (OSBDER) olarak yapılanıyor. Uğurtaş, derneğin ilk döneminde ‘Kurucu Yönetim Kurulu Başkanı’ olarak görev yapıyor. 2019 yılına kadar derneğin Yönetim Kurulları içinde yer alan Uğurtaş, 2019 yılında arkadaşlarının talebi ve desteği ile tekrar dernek başkanlığına getiriliyor.
Ege Bölgesi Sanayi Odası’nda Meclis Üyesi olan Uğurtaş, bunun yanı sıra EBSO 14. Kumaş ve Tekstili Bitirici Hizmetler Sanayi Meslek Komitesi’nde yer aldı ve 2005-2009 döneminde de EBSO Meclis Başkan Vekili olarak görev yaptı.
Hilmi Uğurtaş’a göre, dünya ile rekabet edebilecek en iyi üretim, ancak en iyi insan kaynağına sahip olarak gerçekleştirilebilir. “Hayallerimizi daima büyük tuttuk ve güncelleyerek geliştiriyoruz” diyerek çalışmalarına hız kesmeden devam ettiklerini ve 2021 yılı ile birlikte İAOSB’deki firmaların güçlü bir toparlanma sürecine girdiğini söyleyen Uğurtaş, “Pandemi sonrası oluşan yeni piyasa dengelerinden kendilerinin ne denli güvenilir firmalar olduklarını göstermişlerdir” diyor.
Uğurtaş, “dövizin yarın ne olacağının tahmin edilemediği bir ortamda üretim planlaması yapmanın, sipariş almanın ya da vermenin, ayakta kalmayı sağlayacak kârlılığı ve verimliliği tutturmanın imkansız olduğunu” belirterek sözlerini şöyle sürdürüyor: “Bu döviz hareketleri biz sanayicileri gerçekten çok yordu ve çok uzun bir yolu önümüzü görmeden yürümemize neden oldu.”
Hilmi Uğurtaş ile OSB’lerini, gerçekleştirdikleri çalışmaları, Pandeminin sanayiciye etkisini, ekonomiyi ve eğitimi de konuştuk.
-İzmir Atatürk Organize Sanayi Bölgesi Yönetim Kurulu Başkanı Hilmi Uğurtaş kimdir? Atatürk Organize Sanayi Bölgesi ile yollarınız ne zaman kesişti, başkanlık süreciniz nasıl başladı?
İzmir’de doğdum. İlk, orta, lise eğitimimi İzmir’de tamamladım. 1978 yılında Ege Üniversitesi Tekstil Fakültesi Boya Terbiye Bölümü’nden mezun oldum. İş hayatım, mezun olduğum yıl Bursa Merinos Fabrikası’nda başladı. 1984 yılında ise İzmir Yün Fabrikası’nda İşletme Müdürü, 1985’te ise Genel Müdür Yardımcısı oldum. 1987 yılında tekstil yan sanayinde yıkama ve boyama alanlarında hizmet veren kendi işimi, Özgün Boya San. ve Tic. Ltd. Şti. adı ile kurdum. Şirketimizde tamamen ihracata gönderilen denim giysilerin yıkanması ve boyanması işlemleri gerçekleştirmektedir. 1994 yılına geldiğimizde, daha geniş bir alanda çalışma ihtiyacımız ortaya çıktı. Bu nedenle İzmir Atatürk Organize Sanayi Bölgesi’ndeki 8 bin metrekarelik yeni tesisimize taşındık.
İAOSB’nin 2003 yılında gerçekleştirilen ilk Genel Kurulu’nda Yönetim Kurulu Başkanı seçildim. O günden bugüne tüm Genel Kurullarda katılımcılarımızın güveni ile bu görevimi sürdürmekteyim.
“OSB’ye değer katan üretimdir”
-Atatürk Organize Sanayi Bölgesi, katılımcılarına hangi avantajları sağlıyor, Bölge’nin ana hedefi nedir?
İzmir Atatürk Organize Sanayi Bölgesi alan olarak belki Türkiye’nin en büyük OSB’si değil. Ancak organizasyonu, yapısı, yönetim ve hizmet anlayışı ve bugüne değin yaptıkları ile Türkiye’nin gözbebeği olan, örnek alınan, takip edilen OSB’lerinden biridir.
Bir OSB’nin yapısını şekillendirirken, gidilecek yolu belirleyecek olan unsur;
“yatırımcı bir OSB’de yatırım yapmak için ne ister” sorusunun cevabıdır.
OSB’lerde mevzuatın sağladığı avantajların yanında, hammaddeye ve pazara ulaşım ağlarına (kara, hava, deniz, demir yolu) olan yakınlığı ve işletmelerin temel girdileri olan elektrik, su, doğalgaz, atık, iletişim, çevre vb. hususlardaki yeterliliği ilk sorgulanacak başlıklardır. İstenilen nitelikte ve sayıda mavi ve beyaz yakalı çalışan bulabilme olanakları çok önemlidir. O bölgede arsaya yapacağınız yatırımın size geri dönüş süreci ve elde edilebilecek katma değer, diğer bir önemli noktadır. Ayrıca yatırım yapılacak OSB’nin, hangi şehirde, hangi yerleşkede olduğu, çevresindeki kentsel dokuların (ikamet alternatifleri, sağlık hizmetleri, eğitim imkanları, sosyal imkanlar, güvenlik gibi) varlığı ve yeterliliği de sorgulanır. Eğer, yatırım yapılacak OSB geçmişi olan bir OSB ise o zaman da OSB’nin vizyonuna, çevre, eğitim, sağlık, spor, sanat gibi alanlardaki yapılanmalarına bakılır.
Tüm bu boyutlar doğrultusunda İzmir Atatürk Organize Sanayi Bölgesi, pek çok sektör için ideal yatırım ve çalışma ortamı sunmaktadır. 1990 yılından bugüne aktif olarak üretimin yapıldığı Bölgemiz, zaman içinde geliştirdiği hizmet kalitesi ve çeşitliliği ile bir prestij noktası haline gelmiştir. Ancak elbette bir OSB’yi en değerli kılan şey, içinde gerçekleştirilen üretimdir. Bölgemiz 8 milyar dolara varan iş hacmi, yarattığı ihracat kapasitesi, 50 bine yaklaşan çalışanı, sektörlerinde çok başarılı olan ve pazarlarında güçlü katılımcı firmaları ile her yatırımcının içinde bulunmak istediği bir Bölgedir.
-OSB’nizde kaç firma yer alıyor ve bölgede kaç kişiye istihdam sağlanıyor?
Bölgemiz, yaklaşık 7 milyon metrekare üzerine kurulu 637 sanayi parselini kapsamaktadır. Bölgemiz, yaklaşık 50 bin kişilik istihdama ayrıca gerçekleştirilen üretim ile yıllık 8 milyar dolarlık ciroya, 4 milyar dolarlık ihracat ve 1,5 milyar dolarlık ithalat potansiyeline sahiptir.
-Organize Sanayi Bölgelerinin Türkiye ve bölge için önemi nedir?
Bir sanayi tesisi ne ister? Elektrik, su, altyapı, yol, lojistik kolaylıklar, hammadde ve işgücüne yakınlık gibi pek çok unsuru sayabiliriz. Sanayi tesisleri belli bir planlama dahilinde toplanmaz ise bahsi geçen bu hizmetlerin tümünü ayrı ayrı o işletmelere götürmeniz gerekir. Oysa OSB’nin sağladığı altyapı, üretim için gereken tüm şartları sağlayacağı gibi işletme maliyetlerini de minimize edecektir.
Ayrıca, iklim ve ekonomi kaynaklı insan hareketlerinin yoğunluğu, pek çok yerde sanayi işletmeleri ile şehirleri iç, içe yaşamaya zorlamaktadır. OSB’ler çevresel duyarlılıkları ve yaptıkları yatırımlar ile kent ile sanayinin dostça yaşamasına imkan vermektedir.
OSB’leri, üretim ve istihdam kaynaklı küçüklü-büyüklü şehirler olarak tanımlayabiliriz. Ayrıca OSB’ler, içinde kümelenen sektörlerin sorunlarını bir arada kolayca çözme yeteneği oluşturmasının yanı sıra kümelenmenin verdiği ortak sinerji ile hareket edebilme yetenekleri de stratejik anlamda çok önemlidir.
-OSB’lerin ekonomiye katkısı nedir?
Bugün ülkemizde 325’in üzerinde OSB’de 70 bini geçen işletmede 2 milyon kişi istihdam edilmektedir. OSB’ler, Türkiye’de üretim, istihdam ve ihracatın üsleri haline gelmiştir. OSB’ler aynı zamanda planlı yatırım ve çevre dostu üretimin de odaklandığı merkezlerdir. OSB’lerimizde, her geçen gün Yeşil OSB hususunda daha ciddi yatırımlar yapılmaya başlanmıştır. Kurumsal yapıları güçlenen, yatırımcılarına özel imkanlar sunan, sadece üretim odaklı değil aynı zamana teknik ve sosyal donatı alanlarını da tamamlayan üretimde nitelik ve nicelik olarak sürekli artan rakamları yaratan ve ihtisaslaşan model bir yapıya dönüştü. Günümüzde, OSB’lerdeki katılımcı firmaların kurdukları Ar-Ge, test ve laboratuvar merkezleriyle OSB’leri teknolojiyi üreten alanlar haline gelmeye başlamıştır.
“En iyi üretim, en iyi insan kaynağı ile olur”
-Başkanlık sürecinizde gerçekleştirdiğiniz çalışmalardan örnekler verir misiniz?
Biz, İAOSB olarak banka hesaplarımızda çok paramız olsun, günlük rutin işler yürüsün gitsin diye hiç bakmadık.
Dünya ekonomisi ve bu ekonominin beklediği üretim süreçleri sürekli değişiyor ve gelişiyordu. Bizlerin hedefi daima şu olmuştur: “Dünya’da gelişmiş olarak tarif edilen üretim alanlarında ne varsa, bizim Bölgemizde de sanayicimize aynı imkanları sağlayacağız.” Özellikle üretimin temel girdileri olan elektrik, su, doğalgaz, atık su, iletişim, çevre, yol vb. lojistik gereksinimler gibi hususlarda mükemmele varmanın yanında, sürekli bir iyileştirme ve gelişme içinde olduk.
Bölgemiz şehrin içinde kaldıkça, üretim ve istihdam arttıkça işimizin sadece üretim ile sınırlı kalmadığını gördük. Bölgemizin sosyal, kültürel, çevresel ve eğitim alanında gereken yapılandırmalarını sağlayarak 7 gün, 24 saat yaşayan bir bölge haline geldik.
Hayallerimizi daima büyük tuttuk ve güncelleyerek geliştirdik. Bu noktada şunu özellikle vurgulamak isterim ki, zaman içinde eğitim, özellikle mesleki ve teknik eğitim her türlü önceliğimizin önüne geçti. Çıraklık okulu ile çıktığımız yol, bugün bizleri Özel İzmir Atatürk Organize Sanayi Bölgesi Nedim Uysal Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi gibi bir okulu kurma gururuna eriştirdi. Ama herkes bilmeli ki bu okul; hayallerimizin, hedeflerimizin sonu değil, sadece bir ara istasyonudur. Bizler dünya ile rekabet edebilecek en iyi üretimin, ancak en iyi insan kaynağına sahip olarak gerçekleştirilebileceğini biliyoruz.
“Güçlü bir toparlanma sürecine girdik”
–Coronavirüs salgını OSB’nizdeki sanayicileri nasıl etkiledi? Bölgenizde üretim ve ihracat ile ilgili sorunlar meydana geldi mi?
Çok zorlu geçen ilk dönemde, firmalarımızın en çok sıkıldığı konu birdenbire kesilen nakit döngüsü nedeniyle Pandemi öncesinden gelen ve her ay düzenli olarak devam etmesi gereken ödemelerin karşılanması oldu. İstihdamın korunması için alınan tedbirler bireylerin günlük yaşam kalitelerini olumsuz etkilese de bir anlamda işlerin varlığının devamını sağladı. Bu dönemde kamunun desteği ile açılan yeni kredi kanalları ile sanayici borçlanarak yaşamını sürdürme zarureti içinde hareket etti. Ötelenen mali sorumluluklar dönemsel olarak nefes aldırsa da günü geldiğinde ötelenen borçlar ile güncel borçların karşımı ciddi bir kaynak krizi yaşattı. OSB’ler içinde en çok yaşanan soruna gelirsek; kanunumuz gereği bildiğiniz gibi elektrik, su, doğalgaz, atık su, iletişim ve diğer temel hizmetler Bölge tarafından karşılanmaktadır. Ancak, üretim ve işletmenin yaşamı için temel olan bu girdilerde herhangi bir indirim, öteleme, erteleme sağlanmamaktadır. Bu dönemde sanayicilerimiz söz konusu kalemlere yönelik ödemelerini ya öz kaynaklarını kullanarak ya da daha çok borçlanarak gerçekleştirebilmişlerdir.
İAOSB’de olduğu gibi ihracatı yüksek olan OSB’lerde ihraç için üretilen ürünlerin karşı tarafın kabulü ya da lojistiği ile ilgili sorunlar da ortaya çıkmıştır. Ertelenen teslimatlar, vazgeçilen siparişler, karşı taraf beklediği halde ulaştırılamayan ürünler nedeniyle ya üretim durdurulmuş ya da stoka çalışılmıştır.
Ayrıca ithalata dayalı üretim süreçleri olan bazı işletmelerde hammadde temini ya da ara malı temininde de sıkıntılar yaşamıştır.
Ancak Bölgemiz geneline baktığımızda, ihracata çıkan firmalarımızın çok hızlı toparlandığını görmekten memnunuz. Demek ki bu firmalarımız ürünleri ve kaliteleri ile uluslararası piyasalarda bir yer edinmiş, tercih edilen firmalardır. Bu dönem şunu göstermiştir; küreselleşen dünyada sadece sizin iyi olmanız yetmemektedir. Herkes iyi olmalıdır.
Burada şunu özellikle belirtmeliyim ki; 2021 yılı ile birlikte İAOSB’deki firmalarımız güçlü bir toparlanma sürecine girmiş, Pandemi sonrası oluşan yeni piyasa dengelerinden kendilerinin ne denli güvenilir firmalar olduklarını göstermişlerdir.
“Karşımıza ciddi borç yükleri çıkacaktır”
-Pandemi koşullarında üretim yaparken, devletin destekleri Bölgenin üretimi sürdürmesi için yeterli oldu mu?
Pandemi dünyanın bugüne değin hiç yaşamadığı, hiç hazır olmadığı bir şekilde dünyayı etkisi altına aldı. Yaşamın birdenbire kapanması, kısıtlanması, salgına karşı çaresizlik çok kısa süre içinde tüm dünya ekonomisini yerle bir etti. Sınırlar kapandı, ithalat-ihracat durdu. İç piyasalarda sadece güncel ve yaşamsal ihtiyaçlar döndü. Bu durum zaten uzun yıllardır finansal kısıtlar ile boğuşan Türk sanayisi için özellikle de KOBİ’lerimizin için çok zorlayıcı oldu. Fabrikayı açamamak, üretememek, satamamak, tahsilat yapamamak özellikle nakit döngüsünü fazlasıyla olumsuz etkiledi. Bu durumda en tehlikede olan kesim şirketlerin artık ücret ödeyebilecek durumda olmadıkları çalışanlarının durumu idi. Ancak çıkarılan kısa çalışma ödeneği, işsizlik ödeneği, işten çıkarmanın yasaklanması gibi tedbirlerle istihdam korunmaya çalışıldı. Diğer yandan, başta devlet bankaları olmak üzere yeni kredi kanalları oluşturuldu. Bu kanallar aracılığı ile sorunları çözmese de yardımcı olacak tutarlarda para piyasaya pompalandı. Firmaların üretimlerine dönebilmeleri için yeni borçlanma enstrümanları geliştirildi. Bu tür para politikası enstrümanları ile piyasadaki döngü nispeten ayakta tutulmaya çalışıldı. Tabii tüm bu gelişmelerin en kötü yansımasını hızla büyüyen borçlanma rakamları ile gördük. Özellikle elektrik, doğalgaz gibi temel girdilerde ötelemenin sağlanamaması, ötelenen kamu alacaklarının ise, günü gelen ödemeler ile birleşerek karşımıza ciddi borç yüklerinin çıkması sürpriz olmayacaktır.
“Döviz hareketleri biz sanayicileri çok yordu”
–Dövizde yaşanan dalgalanmalar ve yüksek faiz sanayiciyi nasıl etkiliyor?
Dövizin durumunun Türkiye açısından iki yönlü bir değerlendirilmeye tabi tutulması lazımdır. Dövizin değer kazanması özellikle ihracat pazarlarında firmalarımızın eline kuvvetlendiren bir unsurdur. Ancak aynı değerlenme üretim için gereken hammaddeyi, ara malı ve hatta sermaye mallarını ithal etmek zorunda kalan firmalar için tersinedir.
Bu noktada tartışılması gereken ve gerçek riski yaratan durum, dövizin geldiği seviyeden ziyade, çok istikrarsız bir biçimde, çok geniş bir bant içinde ve çok hızlı hareket etmesidir. Bırakın bir hafta sonrayı yarın dövizin ne olacağı tahmin edilemeyen bir ortamda üretim planlaması yapmak, sipariş almak ya da vermek, ayakta kalmayı sağlayacak karlılığı ve verimliliği tutturmak imkansızdı. Bu döviz hareketleri biz sanayicileri gerçekten çok yordu ve çok uzun bir yolu önümüzü görmeden yürümemize neden oldu.
“Genç işsizliğin nedeni ortadadır”
-Özellikle genç işsizlik Türkiye’nin en büyük sorunlarından birisi. İstihdamı artırmak için neler yapılabilir?
Bir şeyi üretmek için yola çıkarken soracağınız ilk soru ‘Üreteceğim bu malı satabilir miyim?’ olmalıdır. Eğer ürününüz hem miktar olarak hem de kalite olarak hitap ettiği pazarın gereklerini karşılıyorsa üretmek ülkenin büyümesi ve gelişmesi için yapılabilecek en değerli faaliyettir. Yani üretmelisiniz ki ülkeniz büyüsün, gelişsin ve insanlarınız iş bularak belli bir yaşam seviyesine ulaşsın.
Ancak küreselleşen dünya pazarlarında rekabet unsurları da gittikçe çeşitlenmiş ve zorlaşmıştır. Hammadde temininden, üretim süreçlerinizin geliştirilmesi, maliyetlerin kontrol altında tutularak, piyasanın kabul edeceği kalite ve fiyat içinde ürünü sunmak zorundasınız. Doğru planlama, doğru süreç seçimi, doğru süreç yönetimi gibi her alanda ise bize gereken ilk şey insandır. Ancak bu insan kaynağı yukarıda bahsetmeye çalıştığım özelliklere sahip olarak eğitilen, öğretilen kısaca yetiştirilen kişiler olmalıdır. Bu kişilerin sayısı da ülke sanayisinin büyümesine yetecek kadar olmalıdır.
Sorduğunuz sorunun cevabı şurada saklıdır. ‘Biz Türkiye olarak bu saydığımız niteliklere sahip, yeterli sayıda insan yetiştirdik mi?’ Eğer cevabımız ‘Hayır’ ise genç işsizliğinin nedeni ortadadır.
“Okullar için mali kaynakların oluşturulması önemlidir”
-Özel İzmir Atatürk Organize Sanayi Bölgesi Nedim Uysal Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi’nin kuruluş amacı nedir? Bu bağlamda Türkiye’deki eğitim sistemini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ülkemizin nitelik ve nicelik olarak yetişmiş insan kaynağına olan ihtiyacı ortadadır. Üreten ve istihdam yaratan bir ekonomik modelin ana girdisi insan kaynağıdır. İnsan kaynağımız dünya ile rekabet edebilecek ve hatta onları geçebilecek düzeyde olmalıdır. Özellikle sanayimizin Ar-Ge yapabilen, inovasyon kültürüne sahip, verimli çalışmayı bilen, mesleki yeterliliklere sahip ve çalışma ortamına uygun çalışanlara ihtiyacı üst düzeydedir. Bu alanda mesleki ve teknik eğitimin önemi daha da öne çıkmaya başlamıştır. Ancak bugüne değin kamu hizmeti anlayışı içinde yapılandırılan mesleki ve teknik eğitimin beklentileri karşılayabilecek insanları yetiştirmeye imkan vermemiştir. Bu sistemin, insan kaynağına ihtiyaç duyan sanayiciler tarafından düzenlenmesi, yapılandırılması ve uygulanması çok verimli ve başarılı sonuçlar ortaya koymaya başlamıştır. Bölgemiz tarafından eğitim ve öğretim hayatına kazandırılan Özel İzmir Atatürk Organize Sanayi Bölgesi Nedim Uysal Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi, fiziki şartlarının oluşturulmasından, öğretmen kadrosunun yapılandırılmasına, öğrenci seçiminden, öğrencilerimize verilen eğitim kalitesine kadar çok başarılı bir örnek haline gelmiştir. Türkiye’de bizim okulumuz gibi başarılı olan birkaç örnek, özel sektörü özellikle OSB’ler içinde bu tür okulları kurma yönünde motive etmiştir.
Elbette bu gelişmelerde devletin bu tür okullara verdiği destek de çok önemlidir. Bu ortamda MEB ile meslek kuruluşları, odalar, OSB’ler çeşitli modelleri denemektedir. Ancak İAOSB olarak inancımız, bu tür okulları kur sonra, devlete devret anlayışının dışına çıkılmalıdır. Yani bu okullar sanayiciler tarafından yönetilmeli, sanayinin ihtiyaçlarına göre şekillendirilmelidir. Bunun için de en başta bu okulları sürdürülebilir kılacak mali kaynakların yaratılması önem taşımaktadır.
Selin Tekin