Sedat Peker sahneyi terk etmiyor

Suç örgütü kurmakla suçlanan ve yurt dışında yaşayan Sedat Peker, yaptığı açıklamalarla Türkiye’nin gündeminde kalmayı sürdürüyor. Önce İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Mehmet Ağar ve Korkut Eken ile ilgili iddialarda bulunan Peker, son olarak Suriye’ye silah taşıma iddialarını ortaya attı.

Peker, 8. videosunda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın eski başdanışmanı Adnan Tanrıverdi’nin kurucusu olduğu SADAT kanalıyla El Nusra’ya silahlar taşındığını iddia etti.

Videoda, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’a ‘Helalleşeceğiz’ diyen Sedat Peker’in neyi ima ettiği hafta boyu tartışıldı. Ne var ki Peker, hafta sonuna doğru Pazar günkü videosunun “Cumhurbaşkanı ile vedalaşma olmayacağını, onu Biden – Erdoğan görüşmesinden sonraya ertelediğini” ve “yeni videoda kendisinden her ay 10 bin dolar para alan milletvekilini açıklayacağını, bol bol Süleyman Soylu’ya mesaj göndereceğini” açıkladı..

Peker’in iddialarına ilişkin hükümet kanadı “Süleyman Soylu’nun yayındayız” açıklamasının dışında sessizliğini korurken, muhalefet partileri, iddiaların araştırılmasını istiyor. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun, “Sedat Peker’den 10 bin dolar alan siyasetçi” iddiasına ilişkin sessiz kaldığı gerekçesiyle TBMM Başkanı Mustafa Şentop’u eleştirerek, “Şentop konuşmuyorsa acaba 10 bin dolar benzeri bir olay her ay ona da mı veriliyor?” diyen CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na yanıt geldi. Kılıçdaroğlu’na çok ağır sözler söyleyen Şentop, sorunun muhatabı olmadığını ifade ederek, “Bakan bu siyasetçinin kim olduğunu açıklamadı. Bunun açıklanmasına dair kamuoyundan da beklentiler var, biz de bu konudaki beklentilerimizi ifade ettik yazılı-sözlü olarak Sayın Bakana” açıklamasını yaptı.

“TÜRKİYE AYDINLIĞA YAKIN”

Ertuğrul Yalçınbayır (Eski Başbakan Yardımcısı) – Bugün ortaya dökülenler sadece bugünlerde yaşanan olaylar değildir. Türkiye 3 Kasım 1996’yı yaşadı. Susurluk kazası ve ardından ortaya çıkan ilişkiler ağı, uzunca bir süre hem siyasetin hem de kamuoyunun gündemini meşgul etti. Türkiye’nin yakın tarihi açısından önemli bir dönüm noktasıydı. Susurluk kazadan sonra temiz toplum amacıyla “Sürekli Aydınlık İçin Bir Dakika Karanlık Eylemi” başlatıldı. İnsanlar gerçeklerin ortaya çıkması için, suçluların hesap vermesi için evlerinde ışıkları açıp kapattılar. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Susurluk Araştırma Komisyonu kuruldu. Ancak o araştırmadan istenilen netice alınmamıştı. O dönemin İçişleri Bakanı istifa etmişti. Bugün geldiğimiz noktada bu tür kampanya ve Meclis araştırmalarına her zamankinden daha fazla ihtiyaç var. Hesap verebilirliğini sağlamak açısından Türkiye’nin kendisini çek etmesi lazım.

Bu işin bir iktidar, bir suç örgütü, bir de kazanç ayağı var. İnsanların hevesleri hep iktidar olmaktan yana. İktidarda olanlar iktidarda olmak istiyor, olmayanlar da güçten yana olmak istiyor. Birlikte hareket edenler zaman gelir kuyruklarına basıldığı zaman, isyan ediyorlar. Bu da öyle bir durum. Bunun adı Peker olmuş, şu olmuş bu olmuş önemli değil. Önemli olan hesap verme ve hesap sorma anlayışıdır. Türkiye vakit kaybetmeden hemen demokrasi çerçevesinde sorumlulardan hesap sormalıdır. Siyaset bugün için sessiz. Bunlara karşı olanlar ya etkili değil, ya da koltuklarından endişe ediyorlar. Korkular var. Bu korkular belki de gerçeğin ortaya çıkması endişesidir. Gerçek ise er ya da geç ortaya çıkacaktır. Bu yalanlara karşı mücadele edenler ya da etmeyenler gün gelir ortaya çıkacaktır. Muhalefet, bugün yaşananları kamuoyuna iyi anlatması lazım. Temiz siyaseti iyi anlatmak lazım.

Herkes hesabını mutlaka verecektir. Bugün olmasa da yarın mutlaka… Hesabın verilmemesinin gecikmesi felakete yol açmasın. Türkiye aydınlığa yakın. Bu mücadeleyi sürdürmek zorundayız. Kişiler değil, iş sistem meselesi. Bu günkü sistem kapalı bir sistem. 1996 da Meclis daha etkiliydi. İktidar ve muhalefet milletvekilleri bir birlerine daha yakındı. Şimdiki gibi arada mesafe yoktu. İktidarda olanlar hesap vermekten kaçıyor. Hesapsız kitapsız iş var mı? Ben başbakanın emir ve talimatlarını yerine getirdim diyor. Ne demek emir ve talimatı yerine getirmek. Emir ve talimat hukuktadır, adalettedir.  Hak er ya da geç galip gelecektir.

“YARGININ OLAYI AYDINLATMASI GEREKİR”

Soner Aydın (Emekli Albay) – Ülkemizde gündemin çok sık değişmesine rağmen Sedat Peker’in iddia ve ithamları hala ilgiyle izlenmektedir. Basına yansıyan anketlerde her kesimden seçmenin yüzde 75’inin bu iddialara inandığı görülmektedir. Bence Sedat Peker’in iddialarının inandırıcı bulunması ve bu derece ilgi gösterilmesinin nedenleri; tutarsız ve çelişkili açıklamalar, soruların cevapsız bırakılması, konunun ulusal çıkarlara saldırı olarak gösterilmesi ve muhalefetle ilişkilendirilmeye çalışılması, gündemi saptırma çabaları, hukuki yönünün göz ardı edilmesi, asıl önemlisi TBMM’ne verilen araştırma önergelerinin siyasi kaygılarla reddedilmesidir. Böyle olunca toplumda; çıkar odaklarıyla ilişkilerin ve müşterek faaliyetlerin gizlenmeye çalışıldığı kanaati güçlenmektedir.

Geçtiğimiz hafta İçişleri Bakanı’nın sorulara cevap vermek için çıktığı televizyon programı ilgiyle izlenmiş, ancak Sayın Bakan’ın tatmin edici cevaplar verememesi, dikkatleri başka konulara çekmeye çalışması kuşkuları daha da derinleştirmiştir. Bu televizyon programında, Sedat Peker’den ayda 10 bin dolar alan bir siyasetçiden ve 17-25 Aralık sürecinde bir bakanın evindeki para sayma makinalarından bahsetmesi de tartışmanın yönünü ve olayların boyutunu değiştirmiştir. Sayın Bakan’ın bu açıklamaları; “birilerine gözdağı verildiği” kuşkusu doğurmuş, “işin ucu nereye gidecek” şeklinde bir beklenti oluşturmuştur. Sayın Binali Yıldırım’ın oğlunun Venezuela ziyareti ile ilgili iddialara verilen cevaplardaki tutarsızlık ve inandırıcılığının olmaması da kuşkuları artıran diğer bir etkendir.

Son zamanlarda Sedat Peker’in kardeşi Atilla Peker’in bazı devlet görevlileriyle ilişkisi üzerinden konuya Türk Silahlı Kuvvetleri ve MİT de dahil edilmeye çalışılmaktadır. Konu bilindiği gibi Kıbrıs’taki Kutlu Adalı cinayetidir. Emekli Yarbay Korkut Eken ve o dönem Kıbrıs Sivil Savunma Teşkilatı Başkanı olan Emekli Orgeneral Galip Mendi bu olayla ilişkilendirilmeye çalışılmaktadır. Olayda beyaz renkli Toros marka bir aracın kullanıldığı, bu aracın Kıbrıs Sivil Savunma Teşkilat Başkanlığına ait olduğu, suikastın Uzi marka bir silahla gerçekleştirildiği, Türkiye’de kayıp Uzi’lerin olduğu, cinayet silahının da bunlardan birisi olduğu iddia edilmektedir. Bence bu iddialar bütünüyle mesnetsizdir. Çünkü bir askeri kuruluşa böyle hukuk dışı bir görev verilmesi mümkün değildir. Sivil Savunma Başkanlığının devletin resmi aracıyla (Bu askeri kuruluşun bütün araçları -sivil plakalı da olsa- hem Genelkurmay Başkanlığı hem de trafikte görev özellikleriyle kayıtlıdır) yasa dışı işlere kalkışması mantıklı değildir. Ayrıca devletin envanterindeki bütün hafif silahların (personele ait şahsi silahlar dahil) balistik kayıtları tutulmakta ve muhafaza edilmektedir. Bu cinayetin devletten çalınan, kayıtlı bir silahla işlenmesi ve bunun tespit edilememesi de mümkün değildir. Bu nedenle ben; Sedat Peker’in Mehmet Ağar’la ilgili iddialarını güçlendirmek için TSK ve MİT’i olaya dahilmiş gibi göstermeye çalıştığı, birilerinin de kendilerini dikkatlerden kaçırmak için bu kurguya destek verdikleri kanaatindeyim.

Bunların yanında Sedat Peker; Suriye’deki radikal İslamcı El Nusra örgütüne, bir zamanlar Cumhurbaşkanlığı danışmanı olan Adnan Tanrıverdi’ye ait SADAT adlı güvenlik şirketi tarafından tırlarla silah gönderildiği ve kendisinin de buna aracı olduğu iddiasında bulunmuştur. Bu konu da üzerinde önemle durulması gereken bir konudur. Çünkü olayın gerçekleştiği 2014 yılında konu uluslararası boyuta taşınmış, Rusya bunu kanıtlamak için ciddi çaba harcamış ve sonuçta bir şekilde gündemden düşürülmüştür. Çeşitli zamanlarda bunun bir FETÖ kumpası olduğunun iddia edildiğini hatırlıyorum. Bu olayda benim üzerinde durmak istediğim konu Suriye’ye silah sevkiyatı yapılıp yapılmadığı değil, Sedat Peker’in ya da FETÖ’nün devletin en mahrem noktalarına nasıl sızdığı, devleti SADAT’la aynı karede gösterecek bilgilere nasıl sahip olabildiği, böyle hassas konularda nasıl itham edebildiği ve bu iddialara neden cevap verilemediğidir.

Ortada bir cinayet ve uluslararası silah kaçakçılığı itirafı ve iddiası vardır. Öncelikle yargının bunun üzerine gitmesi, varsa suçluları ortaya çıkarması, yoksa devleti ve devlet adamlarını aklaması gerekmektedir. Bütün bu hengâme içinde yapılması gereken vatandaşın devlete güveninin sağlanmasıdır. Bu güvenin sağlanması için devlet adamlarının önce kendilerine güvenmeleri, sonra da birlikte görev yaptıkları kadrolarına hâkim olmaları gerekmektedir. Aksi halde devlet adamlarının; Sedat Peker ve onunla iş tutan çıkar odaklarının esiri olması kaçınılmazdır. Bu da çok ciddi bir zafiyet, çok ciddi bir ulusal güvenlik sorunu doğuracaktır.