Her şeyden tasarruf edebiliriz. Giyim harcamamızdan, gıda harcamamızdan, ulaşım giderlerimizden, ısınmak için kullandığımız enerjiden… Peki, zihinsel enerjiden tasarruf eder miyiz? Bu soruyu “ne yazık ki evet” olarak yanıtlamak istesem de zihinsel enerji tasarrufu bazı durumlarda beyni koruyucu bir işlev üstlendiğinden, soruyu bu şekilde yanıtlayamıyorum. Bu noktada, sadece “evet” demekle yetinmek ve bunun üzerine düşünmeye davet etmek daha yararlı görünüyor. Zihin, enerjiden tasarruf etmeye meyillidir. Kendi haline bırakıldığı takdirde kolaya kaçar. Mümkün olan en az veriyi işleyerek, kestirme yoldan sonuca ulaşmak ister. Bazen az bir miktar bilgiyle değerlendirme yapar ve o miktarı o konuda çıkarım yapmak için yeterli görür. Gerçekten yeterli olup olmadığı ise sonrasında yaşananlarla ortaya çıkar. Bazı toplumlarda, zihinlerin enerjiden tasarruf etmesini kolaylaştıran etkenlerden söz etmek mümkündür. Örneğin, paternalizm olgusunun benimsendiği, “senin iyiliğin için bunu yapıyorum” söyleminin kabul gördüğü toplumlarda üstlenilen birtakım roller, yetişkinler arasında ebeveyn-çocuk ilişkisine benzer örüntüler ortaya çıkarır. Bu örüntülere işyerlerinde de rastlanabilir. Bir şirketteki ast-üst ilişkisi ebeveyn-çocuk ilişkisine benzeyebilir. Bu durumda yönetici, altındaki çalışanı her koşulda korur, kollar, onun yararına olacağına inandığı kararları onun adına alır. Bunun karşılığında çalışanın ona koşulsuz bir sadakat göstermesini ve kayıtsız şartsız itaat etmesini bekler. Böyle bir yöneticinin paternalistik liderliğe yatkın olduğunu da söyleyebiliriz. Paternalistik liderliğin baskın olduğu bir işyerinde, çalışanlar karar alınan konuya dair az bir miktar bilgiyle yöneticinin onlar için en doğru kararı alacağı çıkarımını tekrar tekrar yaparlar. Aynı çıkarıma varacak olduklarını bilmek, onları farklı bilgiler edinme ya da sorgulama çabasından uzak tutar. Böylece zihinsel enerjiden epeyce tasarruf etmiş olurlar. Bu tür bir tasarrufun fayda-zarar analizini yapmak kolay değildir. Ancak şunu söyleyebiliriz: Zihin buna çabuk alışır. Bu alışkanlık zaman içerisinde kişiyi istese de fayda-zarar dengesini gözetemez hale getirebilir. Neyin, kimin için, ne derece faydalı olduğu o kadar değişkendir ki, zihnimizi tam kapasiteyle kullansak bile bunu belirlemek için geniş bir perspektife ve esnek düşünceye ihtiyaç olur. Paternalistik liderliğin sık görüldüğü toplumlarda esnekliğe biraz şüpheyle yaklaşılabilir. Olumsuz bir bakış açısıyla değerlendirilebilir, hatta bazen ilkesizlik ile karıştırılabilir. Diyelim ki bir departman müdürü, geç kalmaları durumunda çalışanlara uygulanan ücret kesintisi kuralının kaldırılmasını talep ediyor. Şehir hayatının değişen koşullarını gerekçe olarak gösteriyor. Ancak genel müdür, yıllardır uyguladıkları bu kuraldan vazgeçilmesini “ilkesizlik” olarak değerlendiriyor. Departman müdürü ise bu konuda çalışanlara “esneklik” tanınmasında ısrar ediyor. Kuralın kaldırılması esneklikle mi ilkesizlikle mi ilişkilendirilir? Önemsiz gibi görünen ancak kritik olabilecek farkları anlamak için enerji harcamaktan kaçınmamakta fayda vardır. Çünkü düşünmeye üşenir hale gelirsek, bir süre sonra gözümüzün önündeki büyük farkları da göremeyebiliriz.