“Denizaşırı yoğun göçlerin yaşandığı çalkantılı günlerde bir grup insan, aheste kürek çekerek Urla Yarımadası'nın doğurgan topraklarına yanaştığında, karada onları ilk karşılayanlar, bu toprakları çok öncesinden yurt edinmiş olan zeytin ağaçlarıydı kuşkusuz. Kısa surede kendilerine zeytinyağı elde edebilecekleri basit düzenekler, işlikler kurdular ve bu işi geliştirdiler. Böylece doğal halini yemeklik olarak kullandıkları zeytinyağını, küçüktoprak kandillerde yakarak karanlık gecelerini aydınlatmak için de kullandılar; insan sağlığındaki önemini bildiklerinden, çeşitli baharat ve bitkilerle karıştırarak ilaç yaptılar; güzel kokulu çiçek ve yapraklarını yağın içinde bekleterek çeşitli kokular ürettiler ve onları özel olarak biçimlendirilmiş zarif toprak kaplarda sakladılar. Ayrıca budadıkları dallarını işlik ocaklarında kullandılar. Ağacı meyvesi ve yağıyla olanca zenginliği kendinde barındıran bu kadar değerli, bu kadar yararlı ve Akdeniz insanı tarafından bu kadar saygı gören bir başka ağaç daha olmamıştır… Antik çağ insanı zeytine dört elle sarılmış, onu öylesine değerli bir bitki olarak tanımlamış ki, bu dönemde yalnızca iyi insanların zeytin tarımı yapmasına izin verilmiş, bir kanun maddesiyle zeytinliğine bakmayan ya da bakım yaptırmayan üreticiye ceza verilmesi öngörülmüş. Helenistik Dönemde kutsal sayılan zeytin ağacını kesenlerin ölümle cezalandırıldığını ya da sürgüne gönderildiğini biliyoruz. Atinalı Solon, zeytin ağacını koruma yasası çıkartmış, Roma'daysa yabani zeytin ağaçlarını aşılayanlar beş yıl, yeni fidan dikenler on yıl vergiden muaf tutulmuş.”(A. Sedef Tunçağ, ‘URLA – Belgeler ve Anılarla’, Yakın Kitapevi, 2. Baskı, s.32)
Bu uzun alıntıyı neden yaptım? Çünkü Cumhur İttifakı daha önce toplumun direnişiyle 10 kez uygulanamamış olan ‘Zeytinleri Yok Etme’ yasasını bir kere daha TBMM’ye getirdi ve tüm muhalif görüşlere karşın ilgili komisyonlardan geçirip bir torba yasa içinde Meclis gündemine sokmaya çalışıyor.
CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer; ‘Sanayi, Ticaret, Enerji Tabii Kaynaklar Bilgi ve Teknoloji Komisyonu'nda 26 saat süren müzakereler sonrası geçen Maden Kanunu, Çevre Kanunu, Mera Kanunu, Orman Kanunu, Yapı Denetim Kanunu, Yenilenebilir Enerji Kanunu ve Zeytinliklerin Islahı Kanunu'nda değişiklikler içeren torba kanun teklifinin TBMM’de görüşülmeden geri çekilmesini istedi.
Gürer, bu düzenlemenin, maden işletmeleri izin süreçlerini kolaylaştıran, ÇED sürecini işlevsizleştiren, kamu yararını sınırlayan ve yalnızca zeytinliklere değil, Türkiye'nin tarımsal yapısına, çevresine ve kırsal yaşamına ciddi zararlar verebilecek düzenlemeler içerdiğini belirtti.
Bilindiği gibi Milas’a bağlı İkizköy’de bulunan Akbelen Ormanı’nda kömür sahasını genişletmek için özellikle zeytinliklerin kesimine karşı bölge halkı dişe diş bir mücadele yürütüyor. Yöre halkı, Tarım ve Orman Bakanına şöyle sesleniyor: “Akbelen Ormanı’nın yakın çevresindeki 45 bin zeytin ağacı maden açma faaliyetlerinden dolayı toz altında kalıyor. Zeytin ağaçlarımızın hem büyümesi hem meyve vermesi engelleniyor. Oysa Zeytincilik Kanunu çok açık. Madde 20’ye göre ‘Zeytinlik sahaları içinde ve bu sahalara en az 3 kilometre mesafede zeytinyağı fabrikası hariç zeytinliklerin vegatatif ve generatif gelişmesine mani olacak kimyevi atık bırakan, toz ve duman çıkaran tesis yapılamaz ve işletilemez.’ Yani zeytinliklerin çevresinde maden ocağı açılamaz, işletilemez!”
Yasa teklifinin genel kuruldan geçmesi durumunda zeytinciliğin ‘ölüm fermanı’nın imzalanmış olacağını belirten TARİŞ Zeytin Birliği Başkanı Fikret Akova ise "Bu işin suyu çıkar; ben genel kuruldan ümitliyim, yasalaşmayacağını öngörüyorum” diyerek milletvekillerine şöyle seslendi:
“Madencilik ile ilgili konu ilk olarak gündeme geldiğinde şiddetle karşı çıktık. Atatürk’ün çıkarttığı en önemli yasalardan birisi, 1939 tarihli 3573 sayılı zeytinlerin aşılatılması kanunu. Daha sonra yeniden güncellendi ve 4086 sayılı yasa ile isimlendirildi… 1995’ten beri bu tasarı11 defa gündeme geldi, 11’inci kez geldiğinde komisyondan geçti. Daha önce geçmemişti. Siyasi partiler, iktidarlar değişiyor ancak madencilerin talan projesi değişmiyor. Ben inanıyorum ki genel kuruldan geçmez… Çünkü zeytincilik bizim en önemli zenginliklerimizden bir tanesi. Bu sadece zeytinle alakalı değil, doğayı tahrip etmemeliyiz. Maden çıkartılsın, zenginlik deniyor ancak bunlar geri planda kalan konular. Atatürk’ün çıkardığı yasanın sulandırılmadan devam ettirilmesi lazım. Tariş, zeytinin ve zeytin ağacının yanındadır.”
Sayın Akova’nın vurguladığı gibi yasayı geçiremeyebilirler; yeter ki halk muhalefeti canlı tutulsun. Bunun için başta kooperatifler olmak üzere üreticilerin ve destekçi halkımız muhalefeti yüksekte tutmalı. Türkiye’nin dünyada en fazla zeytin yetiştiren ikinci ülke olma yolunda hızla ilerlediği bir dönemde böylesi bir doğa katliamının açıklanası bir tarafı yok. Hele fiyat açısından karşılaştırıldığında iş iyice anlamsızlaşıyor. Neden mi? En iyi ithal kömürün tonu en fazla 150 dolar. Ya zeytinyağının tonu? Kalitesine göre 7000-9000 dolar arasında değişiyor. İyi mi?
Zeytine düşmanlık
Zeytine düşmanlık
Paylaş: