
M.S. 178 yılında gerçekleşen ve İzmir'i (o zamanki adıyla Smyrna) yerle bir eden büyük depremden sonra, tüm Roma’yı seferber ederek tümüyle yıkılan şehri yeniden inşa eden, sonsuz şükran borçlu olduğum bir imparatordur.
STOACILIK NEDİR?
“Stoacılık”, derslerini stoa denilen direkli galeride veren Yunan düşünürü Kıbrıslı Zenon’un MÖ IV. yüzyılda kurduğu, doğaya uygun yaşamayı salık veren, ruhun duyumsamaz olduğunu öne süren, aklı egemen kılmayı ve dünya yurttaşlığını ülkü edinen öğreti ve felsefe okuludur.
Marcus Aurelius Roma tanrılarına inanıyordu ve bunu söylüyordu. Ancak daha yüksek bir güce (mitolojik tanrılardan daha yüksek) inanıyordu ve bu güce Akıl, Kozmos ve İlahi Takdir adını veriyordu. Bazen “Tanrı” olarak tercüme edilen daha yüksek güç budur. Bu inanç, onun gibileri daha ufukta gözükmeyen “Tek Tanrı” fikrine yaklaştırmıştır..
MARCUS AURELİUS’UN DİZİ DİBİNDE
Collection dergisi ve kulübü yayıncısı ve başkanı Şerif Antepli dostumuz, Hürriyet gazetesinin en çok okunan yazarı Yalçın Bayer ve bendeniz, ulaştırmacımız Bay Ecevit’in yönetiminde Galatasaray’daki Türkiye kültürünün atardamarı Arkeopera’ye gittik, bu mümtaz kuruluşun yöneticisi bin yıllık dostumuz Arkeolog Nezih Başgelen’e kavuştuk. (Gurubumuzun mümtaz siması Medya Profesörü ünlü yazar ve iletişimci Haluk Şahin, bu gezimize katılamadı, selamlarımızla..)
Nezih bizi nefis biçimde ağırladı.
Sonra Arkeopera’da o gün bir sunum yapan veren Doç.Dr. Evren Şar İşbilen’in “Zeus’un Kadınları” konulu konferansına katıldık ve mitolojinin derinliklerinde gökte dolaştık. Konferansçıyı kutlarım.

ZEUS’UN KADINLARI NEDİR?
Doç.Dr. Evren Şar İşbilen’in “Zeus’un Kadınları” isimli kitabının içeriğini de sunalım.. 1 Mart ayı böylece bizim takım için pek güzel başladı.
“.. Bu çalışma, Zeus ve onun birlikte olduğu kadınların hikayelerini bütüncül bir şekilde feminist paradigma üzerinden okuyarak, binlerce yıllık ana tanrıça kültünün toplumda nasıl sistematik olarak değersizleştirildiğini ve eril erkin toplumu şekillendirmede mitlerden nasıl faydalandığını ortaya sermektedir.
Mitolojik öyküler, içinde yeşerdikleri toplumun görüş, düşünüş ve duyuş şekillerini, toplumun siyasi ve sosyal yapılanmasını dışa vuran hatta yorumlanma biçimleri üzerinden düşünce tarihinin izdüşümlerini yansıtan karmaşık yapılardır. Dolayısıyla bu hikayelerin ardındaki toplumsal dinamiklerin ortaya çıkarılmasında kalıplaşmış yorumların ötesine geçilebilmesi için tarih, sosyoloji ve antropoloji bilimleri adeta birbirine muhtaçtır.
Tüm bunların paralelinde bu çalışma, alışılagelen klasik alegorik değerlendirmelerin dışına çıkarak ilk kez, Zeus'un hayatına giren kadınları Zeus'un varlığı ile birlikte bir bütün olarak değerlendirmiş ve gerek mitoloji gerekse Yunan kültür tarihi açısından önemli bir boşluğu doldurmayı hedeflemiştir.
Kitap bu yönüyle Zeus ile kadınlarını, eğlenceli birer anekdot olmanın ötesine taşımakta ve Yunan dünyasında tohumları atılarak günümüze kadar ulaşan cinsiyet ayrımcılığının, Yunan dini yapısındaki köklerine ışık tutmaktadır..”
Kadınlarımız, bu kitabı edinin derim. (Y.A.)
İGC ile yepyeni bir projede buluştuk
Dokuz Eylül ÜNiversitesi (DEÜ) Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema Bölümü mezunu Yönetmen Osman Dikiciler, D.E.Ü. Sahne Sanatları Bölümü mezunu ve İstanbul Şehir Tiyatrosu ünlü aktörü Özgürefe Yeşilpınar, Yenigün gazetesi eski sahiplerinden ve ödüllü tv yönetmeni Azize Yeşim Dinçer, İzmir Gazeteciler Cemiyeti’nin çalışkan ve üretken başkanı gazeteci Dilek Gappi ve ben Yaşar Aksoy, bir önemli ve büyük proje için İstanbul’da evimde buluştuk.

Bir ay önce karargahım olan Etiler’deki Akmerkez Mid-Point Kafe’de Dilek Gappi kardeşimizle buluşup kağıt üzerinde projenin çatısını kurmuştuk. Şimdi bu kez, benim evimde yoğun kar yağan bir günde hep birlikte bir araya geldik ve konuyu ayrıntılı olarak oluşturduk ve ilk adımları attık.
İzmirli kameraman Cezmi Kardaş’ın da değerli katkılarıyla birlikteliğimiz belgelendi. İlk kez tanıştığımız Cezmi Kardaş ve yönetmen Osman Dikiciler ile sanki yüz yıllık dostmuş gibi kaynaştık.
Hemen benim çekimlerim başladı. Projede yer alan Sabri Süphandağlı, Süha Tekil, Güngör Mengi, Özdemir Hazar, Yusuf Pakman, Zeynel Kozanoğlu gibi rahmetli meslek büyüklerimizi, ardından Türkmen Parlak, Prof.Bilge Umar, Tayfur Göçmenoğlu, Misket Dikmen gibi yaşayan büyüklerimizi ve Heykeltraş Turgut Pura’yı anlattım. Ç ekimlere Çeşme’deki evimde devam edilecek.
Yönetmen Azize Yeşim Dinçer ile zaten Yeni-TV’de yıllar önce beraber güzel projelere imza atmıştık. İzmir Gazeteciler Cemiyeti’nin yeni binasını tamamlamak için gerçekten didinen başkanımız Dilek Gappi ise yakından tanıdığımız ve desteklediğimiz bir değerli arkadaşımızdır.
Yola koyuluyoruz, hayırlı olsun. (Y.A.)
KÜTÜK İLE HÖDÜK
Yontulmamış oduna: “kütük” ;
Yontulmamış devlet büyüğüne : “Hödük” denir ya…
Kütüğün cinsleri vardır meselâ;
Çamı, gürgeni, cevizi, meşesi.
Ustası alır aletlerini, üstüne yürür.
Keser biçer, masa sandalye yapar;
Oturur kalkar insanlar.
Olmadı, atar sobaya yakar, ısınırlar.
Yani, yontulsa da yontulmasa da kütük
İşe yarar…
Yontulmamış devlet büyüğü olarak “Hödük”
Balta kesmez bir insan korkuluğudur.
Kuşları ürkütmekten başka işe yaramaz.
Uzaktan, boylu boslu, kelli fellidir.
Korumaları fır döner etrafında, yaklaştırmaz
Yakından bakılırsa ne olduğu anlaşılmasın diye…
Alet işlemez, söz dinlemez, hikmetinden sual olunmaz.
Oturması, kalkması, konuşması kabadır, incelmez.
Pot kırar, çam devirir.
“Dam” derken “Deve” çıkar ağzından.
Bir “Yandaş ordusu”
“Pire” yi “deve” ; “Deve” yi “pire” yapar.
Kapatır, yapıştırır, temizler, boyar, sıvar, montajlar
Daha hödüğü ortaya çıkana kadar.
Hödüğün dediği dedik, çaldığı düdük.
Önünde sonunda makamı çöplüktür…
Şiir: Prof.Dr.Murat Tuncay