.
Ekonomik Göstergeler
Dolar
29.84 ₺
Euro
32.45 ₺
GBP
1.124 ₺
JPY
7.842
Ana Sayfa
Gündem
Spor
Köşe Yazıları
Podcast

Yüksek kâr, düşük sorumluluk

Okuma Süresi: 3 Dakika
Toplam Okunma: hesaplanıyor...
Yüksek kâr, düşük sorumluluk
Yüksek kâr, düşük sorumluluk
Paylaş:
Son yıllarda Türkiye’de dijital platform ekonomisi olağanüstü bir hızla büyüyor. Getir, Yemeksepeti, Hepsiburada, Trendyol gibi şirketler artık sadece “teknoloji girişimi” değil; ekonomik sistemin yeni omurgasını oluşturan dev oyuncular. Bu şirketlerin en dikkat çekici özelliği ise, diğer sektörlere kıyasla çok daha yüksek kâr oranlarına ulaşmaları. Bunun başlıca nedeni de geleneksel işletmelerde kaçınılmaz olan en büyük gider kaleminin — çalışan maliyetlerinin — bu şirketlerde bilanço dışına itilmesi. Kuryeler, depocular, teslimat işçileri ya “taşeron”, ya “esnaf kurye”, ya da “bağımsız sözleşmeli” olarak sınıflandırılıyor. Böylece bu platformlar, ekonomik büyüklükleriyle orantısız derecede küçük personel giderleri ile devasa işlemler yönetiyor.
Bu tablo, yalnızca iş hukuku açısından değil; ticari rekabet, pazar adaleti ve etik bakımından da giderek daha fazla tartışılıyor.
Yasal çerçeve ve boşluklara bakarsak:
Platform ekonomisinin temel dayanağı, çalışanları şirketin bordrosu yerine bağımsız hizmet sağlayıcı olarak tanımlamak. Bu yöntem hukuken mümkün; ancak pratikte çalışanla şirket arasındaki ilişki pek de “bağımsız” görünmüyor. Kurye, siparişi kabul etmediğinde cezalandırılabiliyor; rota, hız, performans algoritmalar tarafından takip ediliyor; kimi zaman tek gelir kaynağı platform oluyor. Bu durum, birçok hukukçunun “gizli işçi-işveren ilişkisi” olarak tanımladığı bir gri alan yaratıyor.
Yasalar, teknolojik dönüşümün hızına yetişmekte zorlanıyor. Mevcut mevzuatın çoğu, geleneksel iş modelleri için yazıldığında bugün algoritmalar tarafından yönetilen bir iş gücünü tanımlamakta yetersiz kalıyor. Böylece büyük platformlar, hukukun gri bölgelerinde ilerleyerek kendi maliyetlerini dramatik biçimde düşürürken, risk ve yükümlülüklerin tamamını çalışanlara devredebiliyor.

Ticari rekabet açısından da dengesiz bir oyun alanı
Bu noktada asıl soru şu: Aynı alanda faaliyet gösteren bir bakkal, market zinciri veya lojistik firması neden daha düşük kâr marjlarıyla çalışmak zorunda? Çünkü onların önünde platformların sahip olmadığı zorunluluklar var: Bordrolu çalışan, SGK primleri, iş güvenliği yükümlülükleri, kıdem tazminatı, mesai ücreti…
Platformlar ise “biz bir teknoloji şirketiyiz” diyerek bu yükümlülükleri üzerinde taşımıyor. Sonuç: Aynı pazarda aslında eşit olmayan bir rekabet ortaya çıkıyor. Piyasa, çalışanlarını maliyetsizleştiren şirketler için avantajlı hale geliyor; geleneksel işletmeler geride kalıyor. Bu durum, uzun vadede sektör çeşitliliğini azaltarak tekelleşmeye zemin hazırlayabilir.

İşin Etik Boyutuna gelince, yüksek kâr kimin üzerinden sağlanıyor?
Platformların yıldan yıla artan kârlılığı iş dünyası açısından bir başarı hikâyesi gibi sunulabilir. Ancak bu başarı, büyük ölçüde teslimat işçilerinin güvencesiz çalışması sayesinde mümkün oluyor. Bir kurye kendi sigortasını, kendi vergisini, kendi motorunun bakımını ve yakıtını kendisi karşılıyor. İş kazası olması durumunda, çoğu zaman ne iş güvencesi ne de tazminat hakkı doğuyor.
Yani kar oranlarının yükselmesi, aslında risklerin şirketten çalışanlara devredilmesinin bir sonucu. Ekonomik başarı hikâyesi, çalışanların görünmez fedakârlıklarının üzerine inşa ediliyor.
Hal böyle olunca toplumun etik duygusu şunu sorgulamalı: Bir şirket ne kadar büyürse büyüsün, maliyetlerini çalışanlarının sırtına yüklüyor ve sosyal sorumluluğu minimize ediyorsa, bu sürdürülebilir ve adil bir model midir?
Avrupa’nın birçok ülkesinde bu tartışmalar daha ileri aşamada yapılmaya başladı. İspanya’da “Rider’sLaw” ile kuryelerin işçi statüsü tanınmaya başlandı. İngiltere ve Fransa’da mahkemeler, bazı platform çalışanlarının işçi sayılması gerektiğine hükmetti. Yani dünya, bu modelin sınırlarını yeniden çiziyor.
Türkiye’nin de platform ekonomisine dair hukuki ve ekonomik çerçeveyi güncellemesi gerekiyor. Amaç şirketleri cezalandırmak değil; pazarın adaletli, çalışanların güvenceli, rekabetin dengeli olduğu bir sistem kurmak.
Günümüzde Getir, Hepsiburada ve benzeri platformlar, Türkiye ekonomisine dinamizm katıyor, tüketici alışkanlıklarını dönüştürüyor. Fakat bu şirketlerin yüksek kârlılıklarını mümkün kılan görünmez gerçek, çalışan maliyetlerinin sistemli biçimde azaltılmasıdır. Yasal boşlukların bugün yarattığı avantaj, uzun vadede hem çalışanlar hem de sektör dengesi açısından ciddi riskler barındırıyor.