Emperyalizmin Akademileri sahte tarih yazmakta uzmandır. Bu konudaki son uzmanlıklarını Kürtlere tarih yazarken gösterdiler. 1980’lerden itibaren Batılı akademilerde “Kürt Studies” adıyla yeni bir bilim dalı oluşturuldu.
Harvard’dan Sorbonne’a kadar birçok üniversite, “Kürt Uygarlığı” konulu tezlerle fonlandı. Bu fonların çoğu, İsrail merkezli Rothschild–Bronfman sermaye vakıfları ve ABD’deki think-tank’ler aracılığıyla sağlandı.
Amaç, Türklerle Kürtleri ayıracak yeni bir tarih dokusu örmekti. Bu dönemde sahneye çıkan isimler de dikkat çekicidir:
İngiliz tarihçi David McDowall, “A Modern History of theKurds” adlı kitabında Kürtlerin tarihini “kadim bir ulus” olarak tanımladı;
Fransız araştırmacı ChrisKutschera, “Kurdistan” kitabında Osmanlı kayıtlarını tahrif ederek Kürtlerin Mezopotamya’da 3000 yıllık bir geçmişi olduğunu iddia etti.
1990’larda İsrail merkezli bazı kurumlar —özellikle Mossad’a yakın Shabak ve Begin–Sadat Center— Kürtlerle Yahudiler arasında “kan bağı” bulunduğu iddiasını yaymaya başladı.
Bu iddia, 1992’de İsrail televizyonunda “LostTribes of Israel” (Kayıp İsrailoğulları) belgeseliyle dünyaya sunuldu. Belgeselde Kürt aşiretlerinin “İsrailoğullarının kayıp kabilelerinden” olduğu öne sürülüyor, hatta bazı Kürt dini sembolleri “Davud yıldızı”na benzetilerek gösteriliyordu.
Bu “Sahte Tarih Tezler”i; arkeolojik temelden yoksundu ama siyasî karşılığı büyüktü. Aynı yıllarda, İsrail Dışişleri Bakanlığı arşivlerinde yer alan “Kürdistan Policy Memorandum” adlı belge, Kürtlerle stratejik temas kurma kararını içeriyordu.
O belge, daha sonra CIA kayıtlarında da yer aldı. Böylece tarih, akademik tezlerden istihbarat dosyalarına taşınmış oldu.
1. Terör,‘’Sahte Tarih’’ Aracı Yapıldı
Fakat bu “Sahte Tarih Tezler’’i masa başında kalmadı. MOSSAD ve ikizi CIA’in örgütlediği ASALA–PKK–PYD zinciri, bu “Sahte Tarih”’in silahlı kalemi yapıldı. Emperyal Medya bu ‘’Sahte Tarih Tezleri’’nidağlarda kanla desteklenmiş bir sahte destana dönüştürdü.
Terör, tarih inşasının görünmez eli oldu. Her patlama, Batı medyasında “ulus olma mücadelesi” olarak sunuldu. Her cenaze, “ezilen halkın trajedisi” diye anlatıldı.
Böylece, kan üzerinden bir kimlik meşrulaştırıldı. Bu; tarihin savaşla değil, algıyla yazıldığı dönemin başlangıcıydı. Bu algı oluşturma dönemi tam kırk yıl sürdü.
2. Terör yerine, terörsüz Türkiye masası
2025’lere gelindiğinde, artık “Terörsüz Türkiye” sloganı dillendirilmeye başlandı. Çünkü terör, işini bitirmişti. Artık “Kürt varlığı” zihinlerde yerini bulmuş, bir “Sahte Tarih” hafızalara yerleştirilmişti.
Şimdi o “Sahte Tarih”ten hukuki ve siyasal sonuçlar üretme dönemine geçildi.“Yeni anayasa”, “eşit yurttaşlık”, “Kürt kimliğinin tanınması” gibi başlıklar, aslında bu inşa edilmiş ‘’Sahte Tarih’’in siyasal yüzüdür. Bugün terörün yerini masa aldı. Terör, tarih yazmanın aracıydı; şimdi o tarihten siyaset devşiriliyor.
Yapay “Kürt tarihi” yeterince yerleştiğinde, sahne değişti: silah yerine “demokratik anayasa” söylemi öne çıktı. Bugün “Kürt kimliğinin anayasal güvenceye alınması” talepleri, terörün siyasallaşmış biçimidir.
3. Kürt sorunu değil, emperyalizm sorunu
Tabloyu doğru okumak gerekir: Türkiye Cumhuriyeti’nin bir Kürt sorunu yoktur. Cumhuriyet, Türk’üyle Kürt’üyle bir bütündür. Sorun, emperyalizmin Kürtleri araçsallaştırmasıdır.
Birinci Dünya Savaşı’ndan bu yana Yahudi güdümlü Batı’nın stratejisi hiç değişmemiştir. Bu değişmez strateji, Türk coğrafyasını etnik fay hatlarıyla bölmektir. Bugün “Kürt tarihi” diye sunulan şey, aslında Batı’nın yeni Sykes–Picot haritasıdır.
Bu haritanın arkasında da, Yahudi emperyalizminin kadim aklı vardır: Böl, ikna et, tarih yaz, sonra da o tarihten devlet türet.
4. Kim kiminle savaşıyor?
Kürtler, Türkiye Cumhuriyeti’nin düşmanı değildir. Ama emperyalizm, Kürt gençlerini “tarih savaşçısı” gibi kullanmaktadır. Asıl düşman, Türkleri ve Kürtleri birbirine düşüren bu dış akıldır. Bugün yapılması gereken, bu sahte tarihin bilimsel ve tarihsel olarak çürütülmesidir.
Çünkü; bu sahte tarih hem Türklere, hem Kürtlere zarar verecek, sadece emperyalist İsrail’in işine yarayacaktır. Türkiye’nin görevi; Anayasal masa oyunlarına gelmeden, terörün bıraktığı enkazı temizlemek ve “Sahte Tarih” yerine ortak bir gerçek tarih yazmak olmalıdır.
5. Cumhuriyetin direnişi
Cumhuriyet; bütün bu tertiplere direniyor. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti, bir etnisiteye değil, ortak vatana dayanır. Cumhuriyetin kurucu aklı, Türk’üyle Kürt’üyle bu toprakların ortak mülkiyetini esas almıştır. Atatürk’ün “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran halka Türk milleti denir” sözü, etnik kimliği değil, siyasal birliği anlatır.
Emperyal akıl ise tam tersini ister: Birlikten kimlik çıkarır, kimlikten ayrılık üretir, ayrılıktan da yeni sınırlar çizer. Bu, klasik sömürgecilikten çok daha incelikli bir yöntemdir. Bugün karşımızdaki tehdit, işte bu “anayasal sömürgecilik”’ tehlikesidir.
6. Kürtler bu oyunu görmeli
Kürtler, artık bu oyunu görmek zorundadır. Onlar, Türkiye Cumhuriyeti’nin değil, emperyalizmin kurbanıdır. Birinci Dünya Savaşı’ndan bu yana Batı, Kürtleri “parçalama aracı” olarak kullanmış; her defasında yarı yolda bırakmıştır.
Irak’ta Saddam döneminde, Suriye’de Esad döneminde, İran’da mollalar döneminde Kürtlere verilen her söz, aynı merkezin psikolojik operasyon metniydi. Ama hepsinden “bağımsızlık” değil, “bağımlılık” çıktı. Çünkü emperyalizm doğası gereği hiçbir halkı özgürleştirmez; sadece kullanır.
7. Terör susturulsa da “Sahte Tarih”’ sahnede
Bugün terör azalmış görünebilir ama ‘’Sahte Tarih’’ hâlâ sahnededir. Yahudilerin uydurduğu “Kürt tarihi”, sahte bir meşruiyet kaynağına dönüştürülmüş durumdadır. Yahudi aklı, terörü Kürt tarihinin kalemi olarak kullanmıştır.
Şimdi o terör kalemi; Türkiye’nin anayasasının satır aralarına gizlenmek isteniyor. Cumhuriyetin görevi; sadece sınırlarını değil, kendi tarihini ve hukukunu da korumaktır. Türkiye; terörle kaybetmediğini masalarda kaybetmemelidir. Türkler ve Kürtler Yahudi oyununa gelmemelidir.
Yahudilerin yazdığı Kürt tarihi
Yahudilerin yazdığı Kürt tarihi
Paylaş: