İzmir, Büyükşehir Belediyesinde; Türkiye gerçeklerine uymayan astronomik ve mantıksız talepleri ihtiva eden, bir toplu sözleşme ve grev dönemi yaşadık. Sendikanın talepleri, mantık ve insaf ölçülerine uymuyordu. Bu arada engellemelere, saygısız davranışlara; kabalıklara; gurur ve kibir dolu söz ve tavırlara da şahit olduk. Belediye Başkanına karşı bile, saygısızlıklar yapıldı. DİSK İzmir temsilcisinin, burnu Kaf Dağında tavır ve konuşmalarını izledik. Neymiş?" Arkasında 500 bin oy desteği varmış? Bu ne gurur ve kibirdir? Arkanda, o kadar destek varsa, sen aday olsaydın ve boyunun ölçüsünü alsaydın. Kendi oyun dışında, tek bir garanti oyun bile olmayacağını görseydin. Sen, işçileri koyun; Kendini de çoban mı sanıyorsun? Haddini bil.
-Bu yaşıma kadar, böyle talepler görmedim. Çocuğu evlenince veya karısı doğum yapınca, istenen izin süreleri? Rapor almazsa, (yani kaytarmaz ise) istenen talepler? Emekli olunca, evlâtlarının işe alınması garantisi (saltanat sürme arzusu) ? Ve daha birçok talepler? Asıl talep, belli ki; Hiç çalışmadan, astronomik ücretleri alalım ve yan gelip yatalım. (Ancak; Tekirdağ ve Diyarbakır'da, bu tür talepler ve davranışlar olmamaktadır.)
-Belediyenin, içinde bulunduğu durum; iktidarın akıl almaz ve hukuk dışı baskıları, engellemeleri; umurlarında değil. Bir tuturmuşlar "Eşit işe, eşit ücret"? Sizin aldığınız ücret, asgari ücretle çalışan milyonlarca işçi ile eşit midir? Bu ülkede, 13 milyon evlâdımız işsiz değil midir? Tüm emeklilerimiz, perişanlık çekmemekte midir? Belediyede çalışan sayısı, ihtiyacın kat kat fazlası değil midir? Sizin yaptığınız, iktidarın tetikçiliği değil midir?
-1999 da, görevi devrettiğimde, çalışan sayısı 9 bindi. Ciddi bir "İş Gücü Planması" yapmış ve Türkiye'de ilk TSE Belgesi alan Belediye olarak, normları ve standartları tespit etmiştik. İdeal kadro 7 bindi. Seçimi kaybetmesem, hedefimiz de buydu. Ancak; Benden sonraki başkanlar, (liyakatten ve ihtiyaçlardan ziyade) parti, hemşerilik ve mezhep faktörlerini ön planda sözleşmeli işçileri, kadrolara aldılar, kadroları şişirdiler. Yine, oy amacıyla, toplu sözleşmelerde bol keseden verdiler. Bu arada; Seçime 5-6 gün kala, Türk-İş ile, akla mantığa sığmayan bir toplu sözleşme imzalandı. Yeni başkanın kucağına bir bomba, müthiş bir istismar konusu, bırakıldı. Zaten; kadrolar da, DEM Parti mensupları ile şişirilmişti. Belediyenin mali iflası için ortam hazırlanmıştı. İktidarın haksız, hukuksuz baskıları da olunca, Belediye aciz duruma düştü. Şimdi, başkanın başta sendika yöneticilerinin akrabaları olmak üzere işçi çıkarma kararı isabetlidir.
-Bu arada; İktidara veya muhalefete ait olsun; Tüm Belediyelerin şirketleri tam bir kara deliktir. Hiçbir denetim, şeffaflık, yoktur. Her türlü yolsuzluğa, partizanca tayinlere, keyfi harcamalara, israflara, açıktır. Devamlı zarar ederler. Bu zarar, "Sermaye Artışı" yoluyla telafi edilir. Halkın hizmetine harcanması gereken kaynaklar, bir avuç yandaşa aktarılır (On yıllık görev sürem boyunca, şirketler her türlü denetime açıktı. Çok sayıda Yeminli Mali Müşavir tarafından, en titiz biçimde denetleniyordu. Tüm şirketlerin denetim ve yönetim kurullarında, Belediye Meclisinde grubu bulunan her partinin bir temsilcisi vardı. Ayrıca, Meclis bünyesinde de bir "Şirketler Komisyonu" kurulmuştu ve devamlı denetim yetkisi verilmişti. Hepsi kâr etti. Hiçbir şaibe ve dedikodu olmadı. Sağlanan kârlarla, İzmir’e eserler kazandırıldı (ÜST GEÇİTLER-PARKLAR-Burslar, Belediye Hastanesine araçlar, Spor tesisleri, vs.)
-Sıkıntının temelinde, Türkiye'deki "AĞALIK SİSTEMİ" yatmaktadır. İktidarlar; Sendikalar, Meslek Odaları, STK’lar, Vakıflar, Dernekler, vb. Tüm kurum ve kuruluşlarda aynı hastalık hakimdir. Yönetimi bir defa ele geçiren, koltuğu kaybetmemek için her yola başvurur. ölene kadar kalmak ister. Bunun için her tavizi verir.
1-İşte iktidar. Başarısızlığı ortada. Ancak, ölene kadar koltuktan inmemek için, hukuka ve vicdanlara uysa da uymasa da, her yola başvuruluyor. Davalar, tutuklamalar, zulümler, baskılar, tehditler, hukuksuzluklar, teröre tavizler, iftiralar, sosyal ve ekonomik çöküntü, israf, yolsuzluklar, kayırmalar, her şey mubah görülüyor. Demokrasiden; fikir, ifade ve teşebbüs hürriyetlerinden; can ve mal güvenliğinden; Bağımsız yargıdan, Hukuk Düzeninden; vazgeçilebiliyor.
2-Sendikalar. Yönetimi ele geçiren bırakmıyor. Niçin? Lüks araçlar, yüksek maaşlar, lüks binalar, hesapsız kitapsız harcama imkânları, politikaya atlama fırsatları vs. Nasıl olsa, bilgiye tecrübeye gerek yok. Bol bol laf üretimi. İlmi araştırmalar yapılmaz. Verimlilik kavramına, teşvikli ücret sistemi uygulamalarına önem verilmez. Tek yaptığınız ücret sendikacılığıdır. Zaten; Ya "SARI SENDİKA" olur, sırtını iktidara dayarsın; Ya da "KIRMIZI SENDIKA" olur; ideolojik, Bölgecilik, Mezhepçilik, vb saplantılarını tatmin edersin. Şüphesiz, ne kadar etkili olursunuz? Tüm üye sayınız, işçi sayısının yüzde 10’una, ancak ulaşıyor. Sadece kamuda ve birkaç holdingde varsınız. Medya sektöründe bile yoksunuz.
3- Türkiye'de "AĞALAR SALTANATI " hakimdir. Güneydoğu'da toprak, aşiret
Cemaat ağaları. Ülke çapında da; Sendika, Meslek Odalarının (TOBB, vb.), Vakıfların, ağaları. Derneklerin, Cemaatlerin, Partilerin, vb. kurumların Biz, bu çemberi kırmak için; REFAH-YOL Döneminde; tüm kurum ve kuruluşlarda, 2 dönemden fazla görev alınamayacağı kuralını, kanunlaştırmıştık. Maalesef, Merhum BAYKAL, Anayasa Mahkemesine gitti ve Kanunu iptal ettirdi. Büyük bir fırsat kaçtı.
Not:
1: Manisa'nın, çok sevilen, çok başarılı, Belediye Başkanı Ferdi Zeyrek kardeşimize, Cenabı Hakkın Rahmetini diliyorum. Mekânı Cennet olsun. Ailesinin ve hepimizin başı sağ olsun.
2: Grev sırasında; Sendika, Büyükşehir Belediyesince karşılanan servis yemek hizmetlerine bile izin verilmemiştir. Engelli evlatlarımızın eğitimi aksamıştır. Bu davranış sendikanın fikri yapısının bir göstergesidir.
Türkiye'de sendikacılık...
Türkiye'de sendikacılık...

Paylaş: