.
Ekonomik Göstergeler
Dolar
29.84 ₺
Euro
32.45 ₺
GBP
1.124 ₺
JPY
7.842
Ana Sayfa
Gündem
Spor
Köşe Yazıları
Podcast

Türkiye Suriye'de savaşa mı hazırlanıyor?

Okuma Süresi: 4 Dakika
Toplam Okunma: hesaplanıyor...
Türkiye Suriye'de savaşa mı hazırlanıyor?
Türkiye Suriye'de savaşa mı hazırlanıyor?
Paylaş:
Son günlerde Suriye’de; Fırat’ın doğusunda hakimiyet kuran SDG’nin, Şam Yönetimini elinde bulunduran HTŞ ile10 Mart 2025 tarihinde yaptıkları mutabakata uymaması nedeniyle gerginliğin tırmandığından, gerginliğin çatışmaya dönüşmesi halinde Türkiye’nin de Şam Yönetiminin yanında yer alacağından söz edilmektedir. Son bir haftada Suriye’deki gelişmeler bu kanaat ve yorumları doğrular niteliktedir.
Aralık ayı başında, Türkiye’deki güvenlik kaynaklarına dayandırılan haberlerde; “SDG’nin silahlı unsurlarının, 10 Mart Mutabakatı gereği Suriye ordusuna entegre olmaktan kaçındığı, verilen sözlerin yıl sonuna kadar tutulmaması, entegrasyonun gerçekleşmemesi halinde Şam Yönetiminin operasyonlara başlayacağı, Türkiye’nin de Şam Yönetimine destek vereceği” bilgisi yer aldı. Ülkemizdeki yetkili makamlardan bu bilgiyi yalanlayan kapsamlı bir açıklama gelmedi.
Bu söylentiler devam ederken Genelkurmay Başkanı Orgeneral Selçuk Bayraktaroğlu 5-6 Aralık tarihlerinde Şam’a ziyaret gerçekleştirdi. Bu ziyaret göz önünde yapıldığı halde gizemli kaldı, maksadı ve sonucu hakkında aydınlatıcı bilgi verilmedi. Bence bu ziyaret birtakım mesajlar içermektedir. Gizlilik gözetilseydi kimsenin haberi olmazdı.
Bu ziyaretin ardından Türk Silahlı Kuvvetlerinin Suriye’deki birliklerimizi takviye etmeye başladığı, bu maksatla sınırımızda hareketlilik gözlendiği haberleri çıktı. Millî Savunma Bakanlığı “bunun rutin bir faaliyet olduğu” şeklinde yüzeysel bir açıklama yaptı. Ancak haberlerde; Suriye topraklarına giren birliklerimizin kuvveti, silahları, ilerleme istikametleri, konuşlanacakları bölgeler, muhtemel hareket tarzları… gibi askeri yönden oldukça hassas ayrıntılar yer aldı. Haberlerin bu kadar ayrıntılı olması bende tek bir güvenilir kaynaktan çıktığı ve bu kaynağın resmi bir kimliği olabileceği kanaati uyandırdı. MSB’nin açıklamasına rağmen bu haberlerin halen yayımlanmakta olduğu ve değişik yorumlarla gündemde tutulduğu dikkat çekmektedir.
Ülkemizde bunlar olurken; Suriye Hükümeti Askeri Güçlerinin, ülkenin doğusunda, SDG’nin kontrolündeki bölgenin sınırlarına yığınak yapmakta olduğu, Deyrizor bölgesine takviye askeri birlikler sevk ettiği, bölgeye; topçu bataryaları ile birlikte insansız hava araçlarının (İHA) konuşlandırıldığı haberleri gelmeye başladı.
Suriye’de olup bitenleri izlerken 90’lı yıllarda Irak’ta yaşananlar ve günümüzde Suriye’de yaşananlarla benzerlikleri dikkatimi çekti. ABD; 90’lı yılların başında, Saddam güçlerinin Kürtlere karşı kimyasal silah kullandığı, toplam nüfusu 5 bin kişiyi bile geçmeyen Halepçe’de 50 bin kişiyi katlettiği bahanesiyle; tıpkı Suriye’de Fırat Nehri ile çizdiği çizgi gibi Irak’ta bir çizgi çizmiş, 36’ncı paralelin kuzeyini “Kürt Koruma Bölgesi” ilan etmişti. Bu durumdan yararlanan (aslında yararlandırılan demek gerekir) PKK; Irak’ın kuzeyinde oldukça geniş bir faaliyet alanına kavuşmuştu. Türkiye; 1995 yılında, bugün Suriye’de olduğu gibi kapsamlı bir askerî harekât hazırlığı yaptı ve ardından Çelik Harekâtını icra etti. Daha sonra icra edilen Çekiç ve Şafak Harekatlarıyla 1997 yılı sonlarına kadar PKK üzerindeki baskıyı sürdürdü. Bu harekatlara; Mesut Barzani liderliğindeki Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) ve Celal Talabani liderliğindeki Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) de destek vermişti. Bütün bu harekatlarda bizzat görev aldım, KDP ve KYB’li peşmergelerle birlikte hareket ettiğimiz zamanlar oldu. Bu nedenle rahatlıkla söyleyebilirim ki; KDP ve KYB’nin desteği sadece görüntüden ibaretti.
Sonuçta 36’ncı paralelin kuzeyi “Irak Kürdistanı” adıyla anılır oldu. “Irak Kürdistanı” zamanla genişletildi, Musul ve Kerkük’ü sınırlarına kattı. Bölge bütünüyle özerkliğe kavuştu. KDP; Irak Kürdistanı Bölgesel Yönetimi olarak tescil edildi…
Durumdan yararlanan PKK; hiçbir dirençle karşılaşmadan, o yıllarda KYB’nin kontrolünde olan Kandil’e yerleşti, yayıldı. Son 10 yılda yayılmasını sürdüren örgüt; ABD’nin Suriye’deki desteğini arkasına alarak Irak’ın batısında, Suriye sınırındaki Sincar bölgesine el attı, Suriye ile fiziki irtibatını tesis etti. Böylece Irak-Suriye arasındaki köprüyü sağlamlaştırdı.
90’lı yıllarda Irak’ta sahnelenen oyunun benzerinin günümüzde Suriye’de sahneye konulduğunu söylemenin yanlış olmayacağı kanaatindeyim. Şöyle ki;
Türkiye’de “Terörsüz Türkiye” adıyla başlatılan açılım sürecinin önündeki en büyük engel PKK uzantılarının Suriye’deki varlığıdır. Buna rağmen ABD ve İsrail Suriye’deki PKK uzantılarına çok büyük destek vermektedir. PKK elebaşılarından Murat Karayılan ve KCK sözcüsü İlham Ahmet; CIA içindeki irtibatlarına dayandırarak, Suriye’deki gelişmelere ABD ve İsrail’in de müdahil olacakları konusunda demeçler veriyorlar. ABD ve İsrail’den bunu yalanlayan bir açıklama gelmediği gibi, ABD’nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack; bölgemizdeki ulus devletlerin ABD’nin önünde engel oluşturduğu konusunda beyanatlar veriyor. Son günlerde “yerel demokrasinin geliştirilmesi” gibi özerk yapıları destekleyici kavramlar oluşturulmaya başlandı. Özetle; emperyalist proje hız kazandı ve Suriye’deki ayağı sonuca ilerliyor.
ABD ve İsrail’in Suriye’deki kazanımlarından geri adım atmalarını, projelerini bu aşamada sonlandırmalarını beklemek mümkün değildir. Suriye’nin planladıkları gibi parçalanması, İsrail’in Suriye’deki hedefine ulaştırılması için Türkiye’nin desteğine ihtiyaçları vardır. Nitekim bu günlere gelinceye kadar Türkiye’nin engeliyle karşılaşmamışlardır. Oysa Türkiye’deki açılım süreci başarıya ulaşmazsa Suriye’deki proje de aksayacaktır. Suriye’de PKK uzantılarının varlığı Türkiye’deki açılım sürecinin sonuçlandırılmasının önündeki en büyük engel haline gelmişken Türkiye’nin desteği nasıl sağlanacak, destek sağlanırsa bu durum ve bu ilişkiler Türk kamuoyuna nasıl izah edilecektir? Bu nedenle son derece ustaca bir manevraya ihtiyaç vardır. Bu manevranın; tıpkı 90’lı yıllarda Irak’ta yapıldığı gibi icra edilecek operasyonlarla; ABD’ye rağmen PKK ve uzantılarının ortadan kaldırıldığı algısı oluşturulacak ve Suriye’deki yapının bir başka isimle varlığını sürdürecek şekilde planlanmış olması muhtemeldir. Eğer böyle değilse Türkiye’nin ya Suriye’deki PKK varlığını kabullenmesi ya da gerçekten ABD ve İsrail’e rağmen Suriye’nin toprak bütünlüğünü koruyacak kapsamlı harekatlar icra etmesi gerekmektedir. Zamanla her şey daha iyi anlaşılacak, kimin nerede durduğu, kimin kimlerle iş birliği yaptığı bütün çıplaklığıyla ortaya çıkacaktır.