Geçtiğimiz günlerde ABD Ankara Büyükelçisi Barack'ın Türkiye’ye dair sözleri stratejik ortaklık parantezinde bir kere daha Türkiye’nin batıda nasıl algılandığını gündeme getirdi. Türkiye’yi “NATO’nun doğu kanadında istikrar sağlayan anahtar ülke” olarak tanımlarken, satır aralarında Türkiye’ye biçilen rolü de fısıldıyordu: Bölgesel bekçi, Batı politikalarının ileri karakolu.
Dışarıdan bakan için bu sözler belki övgü gibi görünebilir. Ama biz biliyoruz ki bu cümleler bir senaryonun içinden geliyor. Yazarı Washington, figüranları Avrupa ve Ortadoğu.
Oysa biz artık bu rollerden yorulduk.
ABD'nin Türkiye’ye biçtiği bu jeopolitik bekçilik rolü yıllardır değişmedi.
Kimi zaman Ortadoğu’ya açılan kapı olduk, kimi zaman Rusya’ya karşı denge unsuru.
Suriye krizinde, Ukrayna- Rusya savaşında hep aynı cümleyi duyduk."Türkiye kilit ülkedir" ama bu kilidin anahtarı hiç elimizde olmadı. Mülteci anlaşmalarıyla hep Avrupa’nın duvarı, NATO planlarıyla ABD'nin jandarması, ekonomik krizlerde yüksek faizlerle kredi veren kurumların müşterisi olduk. ABD ve Batı nezdinde Türkiye çoğu zaman bir “denge unsuru”dur ama bu denge nedense hep başkalarının terazisinde ölçülür. Her seferinde başkalarının güvenliği için kendi güvenliğimizden, başkalarının çıkarları için kendi bağımsızlığımızdan taviz vermemiz istenir.
Bizim güvenliğimiz, ancak onların tehdit tanımıyla önemlidir ve sınırlıdır Bizim dostluklarımız, onların düşman listesiyle sınırlıdır. Ve Türkiye bu oyunu ne zaman bozmaya kalksa, bir ‘uyarı’ gelir. Bir büyükelçi konuşur, bir rapor sızdırılır, bir ambargo ihtimali dillendirilir.
Bugün yine benzer bir söylemin eşiğindeyiz
Büyükelçi Barrack, İzmir’de verdiği bir röportajda "Türkiye için Osmanlı İmparatorluğundaki millet sistemi iyi olur" diye buyurmuş!
Aslında bu söylem yeni değil. Yüzyıldır değişmeyen bir anlayışın güncel versiyonudur.
Ama geçmişte bu tür rollerin Türkiye’yi nasıl sıkıştırdığını hatırlamakta fayda var.
Ve Büyükelçi Barrack sözüne devam etmiş: Ortadoğu Yahudilerin, Hıristiyanların, Müslümanların harmanlandığı, bir arada yaşadığı bir yerdir. Türkiye tüm bunların merkezi olabilir. Suriye örneğinde gördüğünüz gibi. İsrail’in de yeni bir kimliğe ihtiyacı var. Suriye’de olanların büyük bir bölümü Türkiye’nin liderliğinde gerçekleşiyor. Osmanlı dönemindeki millet sistemi yüzlerce yıl farklı grupların merkezi sistemde varlıklarını sürdürmelerine imkan verdi. Yeni nesiller için artık savaş değil yeni bir diyaloğa ihtiyaç var.
Hazırlanın. Ufukta İsrail’le Barış ve İstanbul merkezli Ortadoğu halkı için yeni bir kimlik arayışı var!
Sanırım söylevlerde Türklerin Çanakkale zaferine ve Malazgirt Zaferine neden Arap kimliği karıştırılmak istendiğini ve ülkeye Suriye’den ve Afganistan’dan neden bu kadar çok mülteci alındığını Şimdi daha iyi anlıyoruz...
O zaman sormak gerekir.
Türkiye bu senaryonun yazarı değilse, neden hâlâ sahnede başrol oynaması bekleniyor?
Türkiye’nin artık reddetmesi gereken şey, sadece diplomatik roller değil; zihinsel tahakkümdür.
Osmanlı’nın son döneminde Sevr hukukunu sorgulayan aydınlar gibi, bugün biz de “ulus devletini Laikliği, Medeni hukuk" anlayışını savunmalıyız.
Bir millet gücünü sınırlarından değil, onurundan ve bağımsız karar alma iradesinden alan bir yaklaşımdır. Türkiye halkı bu imtihanı yüz yıldır başarı ile geçmiş onurla "T.C Kimliğini" kazanmıştır
Ne ABD büyükelçisinin atadığı rol, ne NATO şemsiyesi, ne de Batı’nın güvenlik senaryoları Türkiye’ye yaraşır. Bu halk, tarih boyunca ya oyun kurdu, ya da kurulan oyunu bozdu.
Şimdi de sıra o oyunu bozmakta.
Çünkü biz artık bir senaryonun karakteri değil, 1923'den beri kendi kaderimizin yazarı olmak istiyoruz.
Bağımsız diplomasi, ancak kendi rotasını kendi çizen bir siyasetle mümkün. Bölgesel güç olmak başkasının stratejisinin parçası olmak değildir
Türkiye tekrar güçlü bir ülke olabilir. Bu güç ABD'nin yazdığı senaryolarda rol almakla değil, kendi senaryosunu yazarsa anlam kazanır.
Eğer Amerikan Büyükelçisi Türkiye’ye bir rol biçtiyse, bu role ilk itirazı biz yapmalıyız. Çünkü bu coğrafyada bizim evimizde bizim insanimizin geleceği ile oynanıyor.
Ve biz artık ne ileri karakol, ne göç tampon bölge, ne de doğu kanadı olmak istiyoruz.
Reddi yalnız bir hak değil, tarihi bir sorumluluktur.
Türkiye, rolünü redde hazır olmalı
Türkiye, rolünü redde hazır olmalı
Paylaş: