Ekonomik Göstergeler
Dolar
29.84 ₺
Euro
32.45 ₺
GBP
1.124 ₺
JPY
7.842
Ana Sayfa
Gündem
Spor
Köşe Yazıları
Podcast

Türkiye’nin seksen yıllık hastalığı: Stratejik körlük

Okuma Süresi: 6 Dakika
Toplam Okunma: hesaplanıyor...
Türkiye’nin seksen yıllık hastalığı: Stratejik körlük
Türkiye’nin seksen yıllık hastalığı: Stratejik körlük
Paylaş:
Herkesin bildiği gibi, strateji; bugünden gelecek için hedefler belirlemektir. Ulusal strateji ise; ulus gibi çok boyutlu ve çok zamanlı bir kavramın kendine bütüncül (holistik) bir gelecek tasarlamasıdır. Demokrasinizle, ekonominizle, güvenliğinizle, kültürünüzle, tarihinizle, coğrafyanızla ve tüm ulusal değerlerinizle bir gelecek tasarladıysanız bir ‘’Ulusal Stratejiniz’’ var demektir.
Tarif gereği; bir ulusal stratejiden söz edebilmek için; bir ulus tasarımından, birde gelecekten söz etmek gerekmektedir. Bir ulusun geleceğinden söz etmenin ön koşulu ise ‘’bağımsız’’lıktır.
Böyle bakınca da; bir acı gerçek ortaya çıkıyor. Atatürk Türklerin son stratejistidir. Çünkü o; Türklere bir ulus ve devlet tasarlayan ve bu tasarımı geleceğe yönlendiren son stratejisttir. Ondan sonra, İkinci Dünya Harbinden sonra; dünyanın düzeni değişti. Kürede; küresel egemenlik kuruldu.
Küresel egemenlik şöyle kuruldu;
Ticaret sömürgeciliğe, sömürgecilik paranın egemenliğine dönüştü. Bu dönüşümü yapanlar uluslara egemen oldular ve egemenliklerini küreselleştirdiler. Dünyada klasik ulusal bağımsızlık bırakmadılar. ‘’Değer’’ ve ‘’değer yargılarına’’ egemen oldular. Değer ‘’dolar’’ oldu, değer yargıları kalıplaştı, kapitalizm ve sosyalizm oldu.
Değer ve değer yargılarına egemen olan Yahudi Bankerler(ki onlara bugün küresel elitler deniyor) ulusal bağımsızlıkların üzerinde bir bağımsızlık oluşturdular. Buna da; kapitalist emperyalizm deniliyor. Kapitalist emperyalizm önce İngiliz sonra, İkinci Dünya Harbinden sonra ABD Bayrağıyla dünyaya servis edildi.
Bu akış içinde Türkiye; son tasarımcısı ve stratejisti Atatürk’tü kaybettikten ve İkinci Dünya Harbinden sonra ABD’nin kapitalist emperyalizmin güdümüne girdi.
Giriş o giriş. ABD Emperyalizmi; önce demokrasimizi sonra ekonomimizi giderek güvenliğimizi, eğitimimizi, kültürümüzü kısaca bağımsızlığımızı yok etti. Bağımsızlık gidince ‘’ulusal strateji’’ kalır mı. O da gitti. ‘’Stratejik Körlük’’ başladı Türklerde…
Geleceğini görememek başladı yani.
Sözün özü seksen yıldır stratejik körlük içindeyiz.

Bu seksen yılda neler oldu neler?

Bu seksen yılda bir türlü kendimizi yönetecek demokratik bir yol bulamadık. Darbeler, anayasalar derken, nihayet Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine savrulduk. Demokrasiye değil otokrasiye savrulduk.
Ekonomimiz milli olmaktan çıktı, önce dolarize sonra neo-liberal oldu. Milli kaynaklar; son 40 yıldır ABD’nin çakma ve türetme PKK terörünün maliyetiyle ve Kıbrıs’a uygulanan ambargo kayıplarıyla havaya savruldu. Türkiye bu 40 yılda PKK terörü ve Kıbrıs ambargoları yüzünden 2 trilyon doları aşkın net kayıplar ve değeri ölçülemeyecek fırsat kayıpları yaşadı. Türkiye ekonomisi hep zayıf tutuldu. Hep zayıflatıldı. Sonunda; milli üretim yabancı mülkiyete geçti. Milli mülkiyet sıfırlandı.
Türkiye hep kutuplaştırıldı. Önce sağ-sol, sonra Alevi-Sünni, sonra Kürt-Türk diye ayrıştırıldı. Bu dönemde Türkiye’de hep stratejik körlük vardı.
Stratejik Körlük varsa ulusal birlik yoktur, ulusal varlık yoktur, gelecek yoktur. Acı ama çok acı ama gerçek budur ki, Türkiye son seksen yıldır Stratejik Körlük’e mahkum edildi.

Stratejik körlüğün perde arkası

Gelin, bizi bu hale getiren ABD emperyalizminin perde arkasına bakalım. Yahudi Bankerler; 1913’de ABD dolarına hakim olarak, Amerikan ekonomisine, daha sonra Evangelizm yoluyla ABD siyasetine hakim oldular. ABD oldu İsrail. Bugün ABD; Fed ile, Pentagon ile, CIA’si ile kongresiyle İsrailleşmiştir.
Sözün özü; ABD, İsrail’dir, İsrail ABD’dir. Güç insanları baştan, toplumları yoldan çıkarır. Değere ve değer yargılarına hakim olan Yahudi Bankerler; din dedikleri mitolojilerinin peşinde siyonistleştiler, milliyetçi oldular. Ortadoğu’ya geldiler, İsrail’i kurdular. Yanlarında zapt ettikleri ABD’yi de getirdiler. ABD bayrağı ve adı altında bütün Ortadoğu’yu şekillendirdiler. Artık herkes biliyor ki, bütün Mısır’da, Libya’da, Körfez’de, Suud’da, Yemen’de olan her taşın altında İsrail ve onun yanında ABD vardır. Bütün Orta Doğu’da Yahudi mitolojisinin ruhuyla hayalleri kol gezmektedir.

Türkiye BOP’lanıyor
Ortadoğu’daki İsrail stratejilerinin gereği, ABD eliyle ta 1950’lerden beri kontrol altında tutulan, PKK Terörü ve Kıbrıs ambargoları ile bilerek zayıflatılan ve stratejik kör haline getirilen Türkiye için son kırılma noktası geldi. Türkiye BOP’landı.
2000’li yıllarda ABD devleti içindeki bir kısım Yahudi; ideologBernardLewis, Savunma Bakan Yardımcısı Paul Wolfowitz, StratejistElliottAbrams, CIA Organizasyonu Rand Corporation ile birlikte Büyük Ortadoğu Projesini (BOP’u) hazırladılar. Türkiye’ye ‘’Ilımlı İslam’’ rolü biçtiler. Türkiye’yi Ortadoğu’ya sürüklediler. BOP; Ortadoğu’daki radikal Şii İslam tehdidine karşı; yönetilebilir, batı normlarına uygun bir Türkiye oluşturma projesidir.
Türkiye’yi BOP’lamakiçin Türkiye’de Siyasi ve Ekonomik bir alt yapı oluşturuldu. Müslümancı Refah Partisi Lideri Erbakan Başbakanlıktan düşürüldü. Çünkü Erbakan; ABD’nin dayattığı Neo-liberal politikaları sorgulayan, yerine Milli politikalar öneren, Yahudileri ve stratejilerini çok iyi bilen ve onları sorgulayan bir liderdi. Erbakan 28 Şubat 1997’de; askerler ve sivil bürokratlar tarafından istifa ettirildi. Toplumu bıktırmak için Kemal Derviş eliyle 2001 krizi organize edildi. Refah bölünüp, AKP kurulu. 2002’de AKP iktidara geldi. AKP, BOP’a destek verdi. Türkiye’yi Eşbaşkan ilan etti. Türkiye ‘’Ilımlı İslam’’ adı altından Ortadoğu’ya sürüklendi. BOP ile Türkiye, Ortadoğu’daki İsrail çıkarlarını örtülü biçimde savunan İslamcı bir aracı devlet oldu. İsrail’in radikal Şii İslam tehdidinden kurtarmak ve onun bölgesel güvenliğini kalıcılaştırmak için kullanıldı.
Daha da açık yazarsak, BOP ile;
• İsrail’i radikal Şii İslam tehdidinden kurtarmak ve onun bölgesel güvenliğini sağlamak,
• İsrail ve Yahudi bankerler adına; petrol kaynaklarını ve ticaretini kontrol etmek ve petrodolara bağlı tutmak
• Türkiye başta, diğer Ortadoğu’nun kilit ülkelerini (Suriye, Mısır, İran, Libya vb.) yeniden yapılandırmak
• Ve en önemlisi Türkiye’yi Ortadoğu’ya sürükleyerek, Orta Asya’dan uzaklaştırma projesidir.

Orta Asya’dan uzaklaşma
Türkiye Soğuk Savaş sonrası, 1990’larda Sovyetlerin dağılmasıyla birden bire Orta Asya’daki Türkler ve Türk Cumhuriyetleri gerçeğiyle karşı karşıya kaldı. Karşısına, Azerbaycan, Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan, Türkmenistan çıktı. Derinliğine düşünülmeden bir strateji oluşturulmadan ilişkiler kuruldu. Bu ilişkilerin temelinde bir Türk stratejisi yoktu ama ABD işin içindeydi. ABD Türkiye’deki CIA uzantısı FETÖ ile devreye girdi, okullar açtı vs.
Türkiye bu yeni devletlerle; tepelerindeki oligarklar düzeyinde ilişkiler kurdu. Halk düzeyinde ilişkiler ihmal edildi. Yüz yıllık Sovyet asimilasyonunun halklarda doğurduğu kimlik boşluğu dikkate alınmadı. Türkiye halkı ve Orta Asya Türkleri arasında gerçek bir tanışıklık ve aidiyet sağlanmadı. Yani uzun yıllardır devam eden Türkiye’nin stratejik körlüğü Orta Asya’da devam etti. Ettirildi…
Çünkü; Türkçülüğün ve Türk Devletleri Teşkilatı’nın (TDT) güçlenmesi, Türkiye’yi Ortadoğu’dan uzaklaştıracak ve İsrail’in Güvenlik Stratejisinin orta ve uzun vadesini tehlikeye atacaktı. Bu yüzden; stratejik körlüğe mahkum edilmiş olan Türkiye’ye; Orta Asya ihmal ettirildi, Ortadoğu’ya yönlendirildi Ümmet kavramı Türklük kavramının önüne geçti. Bu arada Türklerin Orta Asya’daki stratejik körlüğünün doğurduğu boşluğu, başka stratejiler doldurdu. Bu stratejilerden biri, Türkiye’ye karşı Yunanistan’ı, Türk Kuzey Kıbrıs’a karşı Rum Güney Kıbrıs’ı destekleyen ve onu birlik üyesi yapan Avrupa Birliği(AB) stratejisiydi. AB; Rusya’ya olan derin enerji bağımlılığının tepkisiyle de Türki Cumhuriyetlerle 2007’den itibaren stratejik ilişkiler kurdu. Türkiye’nin; Arapçı ve İslamcı bir Ortadoğu ülkesi görünümünü ve Sovyetlerden kalma laik eğilimli Orta Asya Cumhuriyetlerini ürkütmesinden de yararlanarak ilişkilerini genişletti.
Bu süreçte; Azerbaycan hariç, başta Kazakistan olmak üzere, Özbekistan, Kırgızistan ve Türkmenistan AB üyesi Güney Kıbrıs Rum Yönetimini tanıdı. Diğer bir deyişle; TDTY gözlemci üye yaptığı KKTC’nin varlığını reddetti. Böylece; Yunanistan ve Güney Kıbrıs ve AB üçlüsü Türk Birliğinin ve TDT’nin temelini dinamitledi.

ABD ve İsrail Güney Kıbrıs’ta

Bugün artık BOP sadece Arap coğrafyasında kalmadı, Doğu Akdeniz ve Kıbrıs’a taşındı. İsrail’in güvenliği; Irak’tan, Suriye’den, Mısır’dan yani Arap Karasından Akdeniz’e taşındı. Çünkükaradaki Ortadoğu petrolleri değil, Doğu Akdeniz’deki petrol yatakları çok önem kazandı. Buna bağlı olarak İsrail; GKRY ile denizaltı ve hava gözetleme işbirliği, radar entegrasyonu kurdu ve ortak askeri tatbikatlar yapmaya başladı. GKRY ile enerji işbirliği ve Yunanistan’a uzanan denizaltı elektrik projeleri geliştirildi,  ABD de burada üsler kurdu.
İsrail; Limasol ve Larnaka bölgesinde büyük araziler satın almakta, lüx konut, marina ve oteller yapmakta, orada adeta yeni bir İsrail kurmaktadır. Özellikle İsrailli iş adamları ‘’Yatırım Karşılığı Vatandaşlık’’ adı altında GKRY pasaportu almakta. Şu anda; 8000’den fazla İsrailli GKRY pasaportu ile Avrupa’da dolaşmaktadır. AB içinde hareket alanlarını genişletmektedir.
Sözün özü, Türkiye’nin Milli Meselesi Kıbrıs üzerinden; bir yandan GKRY, Yunanistan ve AB, diğer yandan ABD+İsrail Türkiye’ye karşı birleşmiş durumdadır.
Tüm bu gelişmeler Kıbrıs’ta, ABD ve İsrail’in; GKRY, Yunanistan ve AB ile tam bir entegrasyon içinde hareket ettiğini göstermektedir. Bu entegrasyon; Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki hareket alanını daraltmakta, Türki Cumhuriyetlere mali yardım vaatleriyle GKRY tanıttırılmakta ve KKTC izole edilerek Türkiye büyük bir açmaza sürüklenmektedir. Bu tarihi açmazın temel nedeni, bu entegrasyonu oluşturan ülkelerin Türkiye’de oluşturdukları 80 yıllık STRATEJİK KÖRLÜK’tür.
Bu stratejik körlüğün nedeni; Türkiye’yi Orta Asya’dan koparıp, Ortadoğu’yu sürükleyen İsrail’in; ABD ve Avrupa Birliği eliyle güvenliğinin sağlanması ve petrolün ve petrodolar hakimiyetinin sürdürülmesidir.
Türkiye’nin içinde bulunduğu bu stratejik körleşmeden çıkış yolu, gerçekçi, somut, yeni bir Türkiye Stratejisi oluşturmaktan geçer. Bu yeni strateji; Türkiye’nin tam bağımsızlığına dayalı olarak Türk devletleri Teşkilatı’nın işlevsel hale getirilmesi demokratik, ekonomik, teknolojik, savunma, eğitim ve medya alanlarında derinlemesine entegrasyonun sağlanmasını temel almalıdır. Türkiye jeopolitik pusulasını Türk dünyasına çevirmelidir. Kriz üreten Ortadoğu’dan, çözüm ve güç üreten Orta Asya’ya odaklanmalıdır.
Türkiye’nin gerçek stratejik derinliği ve potansiyeli Ortadoğu’nun sorunlarında değil, Orta Asya’dan Anadolu’ya uzanan güçlü tarihi miras ve ortak Türk kimliğinde saklıdır.