Türkiye’nin hazırladığı Deniz Mekânsal Planlama (DMP) haritasında, reel de var olan faaliyetlerin görülebileceğini belirten Başkara, “Gelecekte ülkemiz menfaatine hizmet edebilecek sektörel faaliyetlerin de yansıtıldığı bir harita görmekteyiz. Bu DMP konusu uluslararası alanda çok eskilere dayanmıyor. 2010'larla beraber konuşulmaya başlanan bu konuyu AB’de 2014'te kendi ajandasına alarak aynı yıl bir de direktif yayınladı. Şu anda bazı ülkeler bu konudaki çalışmalarını somutlaştırdı.” bilgisini verdi.
Yunanistan haritayı bekletiyordu
DMP haritasına konunun muhatabı Birleşmiş Milletlerin (BM) yetkilendirmesiyle UNESCO bünyesinde oluşturulan hükümetler arası oşinografi komitesi olduğunu belirten Mustafa Başkara, “AB kendi işleyişinde konuyu UNESCO ile bir anlaşmayla beraber götürdüğünden onların kendi iç mekanizmaları da vardır. Fakat Türkiye AB’ye bağlı olmadığı ve sürecini kendisi bağımsız bir şekilde yönettiği için bu noktada Türkiye'nin yapmış olduğu DMP haritasının, UNESCO'ya bildirilmesi suretiyle artık Türkiye denizlerde hangi faaliyetleri ne şekilde icra edeceğini de net bir şekilde ortaya koymuş olacak.” şeklinde konuştu.
Adaların sınırlı etkisi var
Konuya deniz hukuku açısından bakarak yapılacak bir değerlendirmede Yunanistan'ın yapmış olduğu çalışmaların hukuki temellendirmeden yoksun olduğunu çok net ifade edebileceğini dile getiren Başkara, “Yunanistan'ın ilan etmiş olduğu sözde DMP, Türkiye'yi karasuları alanına hapsetme politikasının bir sonucu gibi yansıyor. Ege ve Akdeniz gibi yarı kapalı denizlerde uluslararası hukuk, tarafların anlaşmasıyla sınırların belirlenmesini önceler. Tarafların deniz sınırlandırma anlaşması noktasında bir nihai karara varmasında süreçte sorun varsa, o zaman bu ihtilafı tırmandırıcı hareketlerden uzak durulmasını tavsiye eder. Bu noktada aslında kıyı devletlerden beklenen, ortak bir anlaşmayla sorunun çözümünü tartışmak. Türkiye tarafından bu çağrı defaten yapıldı. Ama şu ana kadar bu çağrıların sonuçsuz kaldığını görmekteyiz. Diğer taraftan bunun yapılmadığı durumda, aslında kıyı devletlerin gerilimi tırmandırıcı faaliyetlerden uzak durması beklenir ama maalesef buna da bir uyum sağlanmıyor. Burada da gerilimi tırmandırıcı aksiyonlarla zaman zaman karşılaşılıyor. Burada bizim cevabımız şu; Uluslararası hukuk karşılıklı iki ana karası olan kıyı devletlerin sınırlarını çizerken bir eşit uzaklık çizgisi belirleyip, bu çizginin ortak noktalarının birleşimiyle çizilen sınıra ‘Ortay Hat’ diyoruz. Bu ortay hat uluslararası hukuka göre iki ana kara arasındaki kıta sahanlığının dış sınırı olması icap eder ama bunun ötesinde bu ortay hattın ters tarafında kalan bir ada varsa bu adaya uluslararası hukuk sınırlı etki verir.” ifadelerini kullandı.
Karadeniz’de anlaşmazlık yok
Türkiye’nin yayınladığı DMP özelinde detaylar da veren Dr. Başkara, “Karadeniz’de sınırlar, kıyıdaş devletlerle yapılan anlaşmalarla ortaya konulmuş münhasır ekonomik bölge sınırlarımızdır. Burada bir sıkıntı yok. Akdeniz'e indiğimizde ise 2011 yılında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile yapmış olduğumuz bir kıta sağanlığının sınırlandırılması anlaşması var. Bu koordinatlar o dönemde zaten Birleşmiş Milletler nezdinde de bildirimde bulunulmuştu. Yine devamında 2019 yılında Libya ile yaptığımız anlaşma var. Bu harita Libya ile yapılan sınırlandırma anlaşmasını da yansıtan bir harita. Geri kalan kısımdaysa Türkiye'nin kendiliğinden var olan ve ilana tabi olmaksızın var olan, kıta sahanlığı sınırlarının dış çizgisini göstermekte ve bunlar da yine BM’ye iletilmiş sınırlardır.” şeklinde konuştu.
“Deniz Yetki Alanı” teşkil etmiyor
Dr. Başkara, Türkiye’nin DMP haritasında Ege Denizi'ne bakıldığında ise, haritanın ortay hat denilen, yukarıdan aşağıya iki ana kara arasında eşit uzaklık mesafeleri baz alınarak yapıldığına dikkat çekti. Bu DMP haritalarının asla deniz yetki alanlarını teşkil etmediğinin de altını çizen Dr. Başkara, “Haritamızda Türkiye'nin denizdeki ekonomik faaliyetlerden maksimum faydayı, sürdürülebilirlik ve deniz çevresinin korunması temelinde uygulama sahası belirlenmiştir. Haritamızda, Türkiye'nin 10 yıllardır savunduğu, bizim de DEHUKAM olarak kendi bünyemizdeki tecrübemiz ve rehberliğimizle ortaya koyduğumuz uluslararası hukuka uygun olan hattı, dış sınır olarak belirledik.” dedi.
DMP haritasının, Türkiye'nin mavi vatanı daha somut bir şekilde savunduğunun, bunun içini doldurduğunun bir resmi olduğunu da vurgulayan Dr. Başkara, açıklamalarını şöyle tamamladı:
“Bundan sonra Türkiye'nin refahının artması için, Türkiye'nin denizlerdeki etkinliğinin ve faaliyet alanlarının genişlemesi için ortada bir rehber var. Bu rehberin eşliğinde ilgili kurum ve kuruluşlar, özel sektör beraberinde nerede bir rüzgâr enerji santrali kurarım sorusunu sorduğunda aslında DMP buna hizmet edecek. Ya da taşımacılık alanında veya bir liman bölgesinde, yeni bir ihtiyaç doğduğunda buna yönelik potansiyel nerede var denildiğinde, aslında bizim bilim temelli, akademik araştırmalarla ortaya koymuş olduğumuz rehberler buralara yol gösterecek ve daha hızlı bir şekilde bu alanlardan istifade etme imkânına sahip olmuş olacağız.”
KKTC için çalışma yapılıyor
Doğu Akdeniz’deki gelişmelerle ilgili durum değerlendirmesi yapan Dr. Başkara, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin de DMP’sinin yapılması için çalışmalarının olduğunu müjdeledi. Bilimsel anlamda hizmet etmek için her zaman hazır bulunduklarını belirten Dr. Başkara, “Akdeniz’deki kaynaklardan adadaki kardeşlerimizin en iyi şekilde faydalanması gibi bir ülkümüz var” dedi.
“Türkiye denizlerine daha çok sahip çıkacak”
Türkiye’nin Birleşmiş Milletlere sunacağı haritayı hazırlayan Ankara Üniversitesi Deniz Hukuku Ulusal Araştırma Merkezi’nin (DEHUKAM) Müdürü Dr. Mustafa Başkara, konuya ilişkin yaptığı açıklamada, “Türkiye'nin deniz alanlarındaki faaliyetlerinin en başından itibaren bir özeti bu haritada yansımış durumda. Bu harita mavi vatan ülküsünün içeriğini dolduruyor.” dedi.
Paylaş: