Ekonomik Göstergeler
Dolar
29.84 ₺
Euro
32.45 ₺
GBP
1.124 ₺
JPY
7.842
Ana Sayfa
Gündem
Spor
Köşe Yazıları
Podcast

“Türk hazır giyim sektörü, kendi ülkesinde nasıl rekabetçi olacak?”

Okuma Süresi: 3 Dakika
Toplam Okunma: hesaplanıyor...
Geçtiğimiz hafta Gözlem Podcast yayınımızda açıklamalarına yer verdiğimiz Türkiye Giyim Sanayicileri Derneği (TGSD) Müşterek Başkanı Toygar Narbay, Trump’ın gümrük vergilerinin “olası bir sıcak savaşa karşı tedarik zincirlerini yeniden dizayn etme amacı taşıyor olabileceğini” söyledi. Narbay, Türk hazır giyim sektörünün zarar seviyesinden “sıfır kar” seviyesine dönebilmesi için atılması gereken adımları da sıraladı.
“Türk hazır giyim sektörü, kendi ülkesinde nasıl rekabetçi olacak?”
Paylaş:
Amerika Birleşik Devletleri’nin eski başkanlarından Richard Nixon’ın, Sovyetler Birliği’nin yıkılmasını izleyen 1994 senesinde verdiği bir röportaj çıktı karşıma geçtiğimiz hafta sosyal medyada. O yıllar, kapitalist Batı bloğunun ve bilhassa Amerika’nın, Sovyetler Birliği’nin yıkılması ve Soğuk Savaş’ın bitmesi üzerine zafer sarhoşluğu yaşadığı bir dönemdi. Ancak Nixon, komünizmi terk eden Rusya’nın çok daha tehlikeli bir hale gelebileceği uyarısını yapıyordu o röportajda ve şöyle diyordu: “Komünizmi yendik, evet. Ama şimdi Rusya için özgürlük mevhumu, bir deneme dönemindedir. Eğer Rusya özgür ve demokratik olmayı başaramazsa belki komünizme geri dönmez; ama bizim için çok daha tehlikeli olan, geleneksel Rus emperyalizmini de içeren yeni bir despotizme kayar.”
Tarih, Başkan Nixon’ı haklı çıkarmış görünüyor. Rusya komünizmin ardından özgür ve demokratik bir ülke olmayı beceremedi ve bugün kimilerinin “Putinizm” dediği bir neo-emperyalist otokrasiye dönüştü.
Aynı dönemde Çin ise, belki de Gorbaçov’un yapmaya çalışırken eline yüzüne bulaştırdığı şeyi başardı: Mevcut rejimi bir yandan sürdürüp, bir yandan da dünya piyasaları ile bütünleşmek, ülkeyi dışa açmak. Ucuz iş gücü, ham maddeye hızlı ve uygun maliyetli erişim ve lojistik avantaj, Çin’i sanayi üretimi anlamında bugünkü durumuna getirdi. Batı dünyasının gelinen noktada vardığı sonucu, “Çin ile mücadele etmek için Çin gibi davranmamız lazım” şeklinde okuyabiliriz. Ve o sonucun bir ismi de var: Donald Trump.

Sıcak savaş hazırlığı?

Trump’ın göreve gelir gelmez bilhassa Çin ve güneydoğu Asya bölgesindeki yükselen üretim ekonomilerine uyguladığı ve adına “Ticaret Savaşı” denen ithalat gümrük tarifelerini pek çok kesim, pek çok açıdan değerlendirdi ve değerlendiriyor. Ancak geçtiğimiz hafta Gözlem Podcast yayınımızda açıklamalarını aktardığımız, Türkiye Giyim Sanayicileri Derneği Müşterek Başkanı Toygar Narbay’ın yaklaşımı, bize oldukça makul geliyor. Narbay, vergi tarifeleri ve liman rejimlerinin düzenlenmesi gibi aygıtlarla yürütülen ticaret savaşının, topla tüfekle yürütülen bir sıcak savaşa hazırlık amacı taşıyabileceği ihtimalini dile getiriyor: “Üç hafta önce Çin, PasifikOkyanusu'nda bir tatbikat yaptı ve Çin Dışişleri Bakanıda ‘Geliyoruz’ diye bir açıklamada bulundu. Böyle bir savaşın gerçekleşmesi durumunda, dünyadaki bütün tedarik zincirleri büyük oranda kırılacaktır. Başkan Trump,radikal vergi artışlarıyla aslında mevcut tedarik zincirlerinin rotasını değiştirmeyi, politik olarak seçti. Yani sıcak savaş durumunda Amerika’nın küresel ticarette sorun yaşamaması adına bir hamle yapmış oldu. Tabi ki bu, bizim değerlendirmemiz.”
Narbay’a göre Trump, bir yandan tedarik anlamında yeni alternatifler yaratıp ticarette riski bölerek azaltmaya çalışırken, bir yandan da Çin’i dünyanın geri kalanından izole etme çabasında. Bir nevi dolaylı ambargo.

Yeniden rekabetçi olabilmek

Narbay’ın temsilcisi olduğu hazır giyim ve konfeksiyon, Türkiye’nin ihracatta ve istihdamda sürekli ilk üçte yer alan çok önemli bir sektörü. Küresel ölçekte yaşanan gelişmeler, özellikle ihracat anlamında üreticiyi etkiliyor; ancak Türkiye’nin kendi ekonomi yönetiminden de atılması beklenen adımlar var. Narbay, bunları şöyle sıralıyor: “Biz kendi ülkemizde nasıl yeniden rekabetçi olabiliriz? Bakınız Türkiye’de ihracatın ithalata bağımlılığı yüzde 80'ler civarında; hazır giyim sektöründe ise ithalata bağımlılık yüzde 20. Biz sektör olarak ihracat için yüzde 80 oranında içeride katma değer yaratıyoruz. Şu an yüzde 2 olan kur dönüşüm desteği, ithalat yaparak üretip ihraç edenler için cazip; yerli girdiyle üreterek ihracat yapanı cezalandıran bir sistem bu. Bu sistemin revizyonu gerekli. Ayrıca faiz tahsilatının dönem başında değil, dönem sonunda yapılmasını istiyoruz. Bunun yanında asgari ücret desteğinin sadece küçük ve orta ölçekli firmalara değil, ölçek gözetmeden tüm firmalara verilmesi gerekiyor. Çünkü sektörde büyük firma asıl işi getiriyor, sonra küçük ve orta boy işletmelere dağıtıyor. Büyük ölçekli firmaları yaşatamazsak küçükler de yaşayamayacak. Bu üç adımı atarsak, karlılığımız eksilerden sıfıra gelecek. Yani biz bu düzenlemeleri kar etmek için değil, zarar etmemek için istiyoruz.”

145 bin kişiyi hemen işe alabiliriz

Narbay, söz konusu düzenlemelerin yapılması durumunda 2021-22 döneminde yapılan, ancak piyasa koşulları nedeniyle faaliyete geçmeyen 5 milyar dolar üretim kapasitesine sahip atıl durumdaki tesislerin üretime başlayabileceğini belirtiyor ve ekliyor: “Bu adımlar atılırsa sektör hemen düğmeye basabilir ve ithalat da yapmadan üretime geçebilir. Çünkü çalıştırabileceğimiz, atıl duran bir kapasite var.145 bin kişiyi çok hızlı biçimde işe alabiliriz. İstihdam artar, ihracat artar, ithalat azalır.”
Narbay’ın sözünü ettiği atıl yatırımların, Trump’ın vergileri nedeniyle üretimlerini Çin’den çıkarmak zorunda kalan Amerikan firmaları için de önemli bir avantaj sunabileceğini de ifade edelim.