Artık sadece pasif tüketiciler değil, aynı zamanda aktif üreticiler olduğumuz bir dönemi yaşıyoruz. Bu konuda dijital çağın sunduğu imkanlar elbette çok kıymetli… Amma velakin yoksulluğu iliklerine kadar hisseden toplumların türetmekten başka çaresinin olmadığı da ayrı bir gerçek…
Türetim ekonomisi, bireylerin sadece mal ve hizmetleri satın almakla kalmayıp, aynı zamanda onların üretimine, tasarımına veya değer zincirine doğrudan katkıda bulunması…
İçinde bulunduğumuz süreçte toplumda "Ben de varım! Ben de yaparım! Ben de üretirim!" söylemlerini çok sık duyar olduk… Eskiden üretenler ve tüketenler ayrıyken şimdi bambaşka bir rüzgar eser oldu. Yani "Türetim Ekonomisi"rüzgarı…
Aslında özünde bildiğimiz ama unuttuğumuz bir ekonomi modeli yeniden yaşamımızda yerini alıyor… Tarlasının buğdayını öğütüp kendi ekmeğini yapan köylü... İşte o azim, şimdi dijital çağın imkanlarıyla yeniden diriliyor. Cebimizdeki telefonla bir video çekip dünyayla paylaşan genç, evinin çatısına güneş paneli kurup kendi elektriğini üreten komşu, el emeği göz nuru ürününü internetten satan zanaatkar; evet, hepsi birer "türetici" artık. Sadece tüketmiyor, aynı zamanda değer katıyor, üretiyor, hatta bazen tüketirken üretiyor. Tüketmekle üretmek arasındaki o kalın duvar sessizce ama hızlı bir şekilde yıkılıyor…
Bu dönüşüm aynı zamanda ekonomik zorunluluklar karşısında insanoğluna bir umut ışığı. Malum geçim derdi hepimizin kapısında… Yüzde 2’lik mutlu azınlığı saymazsak!
O zaman ne yapıyoruz? Sızlanmak yerine, kolları sıvıyoruz! Kendi yeteneğimizi, birikimimizi, fikrimizi ortaya koyuyoruz. Ve bir tıkla küresel pazarlara açılıyoruz. Dükkan kirası yok, sermaye derdi yok… Akıllı telefonla çekilmiş samimi bir video, bir el işi, kafanızdaki bir fikir yetiyor türetim için… 3D yazıcılar, hazır şablonlar, kullanıcı dostu programlar sayesinde kendi küçük atölyemizi kurmak, bir ürün tasarlamak, eskisi kadar zor değil.
İşin bir de bambaşka ve bir o kadar da elzem boyutu çevremiz… Büyük fabrikaların ürettiği her ürün, devasa bir karbon ayak izi bırakıyor. Uzaklardan gelen her ürün, yollarda, gemilerde, tırlarda yakılan yakıt demek. Oysa türetim ekonomisi bize daha yerel, daha küçük ölçekli ve dolayısıyla daha sürdürülebilir bir yol sunuyor.
Kendi elektriğini üreten bir ev, şebekeye olan bağımlılığı azaltırken, doğal kaynakların daha az tüketilmesine de katkı sağlıyor. Kendi sebzesini yetiştiren bir kentli hem taze gıdaya ulaşıyor hem de o ürünün kilometrelerce yol kat edip market rafına gelmesiyle oluşan karbon emisyonunu engelliyor. El emeğiyle, az atıkla üretilen her ürün, seri üretimin yol açtığı israf ve kirliliğe karşı küçük ama anlamlı bir direniş… Bu, sadece cebimize değil, gezegenimizin geleceğine de yapılan bir yatırım.
Bu yeni yaklaşım, hayatımıza sadece ek gelir değil aynı zamanda yeni bir özgürlük hissi de katıyor. Kendi emeğinizle bir şeyler ortaya koymak ve karşılığını alabilmek gibi…
Elbette her yeni sistem gibi türketim ekonomisinin de kendine göre düzenlemelere ihtiyacı olacak. Vergi mevzuatı, haklar, sorumluluklar... Ama bir gerçek var: Artık kendi ekmeğini kendi yoğurmak isteyenlerin, hayallerini bizzat elleriyle inşa edenlerin devri başlıyor. Pasif alıcı olmaktan çıkıp, kendi değerini yaratan, kendi hikayesini yazan bireylerin çağını yaşamak…
Tüketirken türetme zamanı…
Tüketirken türetme zamanı…
Paylaş: