.
Ekonomik Göstergeler
Dolar
29.84 ₺
Euro
32.45 ₺
GBP
1.124 ₺
JPY
7.842
Ana Sayfa
Gündem
Spor
Köşe Yazıları
Podcast

Suriye'deki gelişmelerin gölgesinde "Terörsüz Türkiye" mümkün mü?

Okuma Süresi: 4 Dakika
Toplam Okunma: hesaplanıyor...
Suriye'deki gelişmelerin gölgesinde "Terörsüz Türkiye" mümkün mü?
Suriye'deki gelişmelerin gölgesinde "Terörsüz Türkiye" mümkün mü?
Paylaş:
“Terörsüz Türkiye” sloganıyla takdim edilen süreç ilerlerken konuyu yakından takip eden uzmanların başlangıçta yaptıkları değerlendirmelerde gündeme getirdikleri aksamalar ortaya çıkmaya başladı. Sürecin başından bu yana, süreci etkileyecek en önemli faktörlerin; terörist başı Öcalan’ın DEM Parti aracılığı ile devletimizin önüne koyduğu istek listesi ile Suriye’de ABD tarafından kurulup desteklenen PKK uzantısı PYD/YPG’nin pozisyonu olacağı değerlendirmeleri yapılmıştı. Gelinen aşamada bu iki faktörün süreci ciddi bir şekilde etkilemeye başladığı dikkat çekmektedir.
Öcalan ve destekçileri tarafından oluşturulan, gerçekleştirildiği takdirde halkımıza izah edilmesi mümkün olmayan isteklerin bunca zamandır hayata geçirilmemesi PKK’nın sözcüsü konumunda olan DEM Parti tarafından “oyalama” olarak gösterilmektedir. Sürecin (sözde) sağlıklı yürütülmesi için yasal düzenlemelerin bir an önce yapılması ve özellikle MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli tarafından gündeme getirilen “Öcalan’a umut hakkının” bir an önce gerçekleştirilmesi dayatılmaktadır. Son günlerde daha da ileri gidilerek; Türkiye Büyük Millet Meclisinde “Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu” adıyla kurulan komisyonun terörist başıyla mutlaka görüşmesi gerektiği dillendirilmektedir. Bu konular gündeme getirilirken; tehdit niteliğinde sert bir ifade tarzı kullanılmakta, inisiyatifin bölücü terör örgütünde olduğu ve Türkiye’nin bölücü terör örgütüyle anlaşmaktan başka seçeneğinin olmadığı algısı oluşturulmaya çalışılmaktadır.
Sürecin ülkemizdeki ayağı komisyon toplantıları, yeni yeni talepler, eleştiriler ve bu eleştirilere tepkilerle devam ederken Suriye’de süreci derinden etkileyecek gelişmeler yaşanmaktadır.
İki ay önce, temmuz ayı ortalarında “SDG, YPG'dir. YPG, PKK'nın bir türevidir” diyen ABD’nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack; geçtiğimiz günlerde “SDG’nin Amerika’nın müttefiki olduğu, SDG ve YPG’nin artık PKK ile ilişkisinin olmadığı” açıklaması yapmıştır. ABD’nin bölgedeki askeri gücü Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM) da YPG’ye yaptığı askeri yardımlara aralıksız devam etmektedir.
SDG’nin PKK’nın uzantısı olduğu, Suriye’deki PKK varlığının Türkiye için büyük bir tehdit olduğu, silahların bırakılması ve örgütün feshi SDG, PYD/YPG’yi de kapsamayacaksa bir anlam ifade etmeyeceği sürecin başından bu yana dile getirilmektedir. ABD’nin buna rağmen PYD/YPG’ye desteğini sürdürmesi niyet ve maksadını açıkça ortaya koymaktadır. ABD’nin amacı Suriye’yi parçalamak, Fırat’ın doğusunda bir Kürt yapılanması oluşturmak, zamanla bu yapıyı Türkiye dahil bütün bölgeye yaymaktır.
Kürtler; Suriye nüfusunun yaklaşık yüzde 10’unu oluşturmaktadır. Buna rağmen SDG, ABD’nin desteğiyle şimdiden ülkenin yüzde 30’unun kontrolünü ele geçirmiştir. SDG’nin kontrolü altındaki bölge; Suriye’nin enerji kaynaklarının yüzde 90’ını, su kaynaklarının yüzde 85’ini, verimli tarım arazilerinin yüzde 80’ini içermektedir. Ülkenin kaynaklarını bu derecede ele geçirmiş olan, ABD’nin desteğiyle 100 bin kişiden fazla silahlı güce ulaşan, modern silah ve mühimmatla donatılan, ABD’nin bölgeyi şekillendirmede kullandığı terör örgütünün hem Suriye hem de Türkiye dahil bölge ülkeleri için nasıl bir tehdit oluşturacağını izah etmeye gerek bile yoktur.
Suriye Yönetimi ile SDG arasındaki gerginlik artarak devam ederken İsrail’in Suriye’deki askeri faaliyetleri de aralıksız sürdürülmektedir. Zaten Suriye’nin İsrail’in güvenliğini sağlayacak şekilde dizayn edilmesi gerektiği; ABD, Fransa ve İsrail tarafından her vesileyle ifade edilmektedir.
Günümüzde PKK, arkasına aldığı emperyalist destekle Suriye’de çok büyük ilerleme kaydetmiş, Türkiye ile ilişkilere yön verecek duruma getirilmiştir. Suriye’deki gelişmelerin gölgesinde “Terörsüz Türkiye” mümkün müdür? Bu soruya samimiyetle, açık ve net olarak cevap verilmemektedir.Yetkililerin yaptıkları açıklamaların kimi hedef aldığı anlaşılamamaktadır. Cumhurbaşkanı Erdoğan; “Örgütün Suriye'deki uzantılarını kışkırtarak Siyonistlerin bölgemize yönelik emellerine destek veriyorlar, hedefleri süreci yavaşlatmak” diyerek tepkisini ifade etmektedir. Ancak bu suçlamanın muhataplarının kimler olduğu muğlaktır. Açıklamasının devamında Cumhur İttifakının tutumunu eleştirenleri suçlamakta, muhalefeti yerden yere vurmaktadır. Bu da muğlaklığı derinleştirmektedir. Bu suçlamanın muhatabı ABD mi, Fransa mı, İngiltere mi, İsrail mi, yoksa hepsi midir? Yoksa yurt içinde süreci yürütenleri eleştirenlerle muhalefet partileri mi Siyonistlere destek vermekte ve süreci yavaşlatmaktadır?
Süreci başlatan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin tavrı ve söylemleri de Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan farklı değildir. Muhalefet partilerinin çoğunluğu da tehlikenin farkında değilmiş gibi davranmaktadır. Sorun; “Kürt Sorunu” olarak gösterilmekte, “Milli Dayanışma, Demokrasi, Barış, Kardeşlik” temalarıyla süslenerek üniter ulus devlet yapımız değiştirilmeye, dönüştürülmeye çalışılmaktadır.
ABD’nin kurguladığı ve yürüttüğü proje son derece açık ve nettir. Bölgemizde İsrail’in güvenliği için planlanan “Büyük Kürdistan” projesi adım adım yürütülmektedir. Bu projenin Irak ayağı tamamlanmıştır. Sıra Suriye’ye gelmiştir. Suriye iç savaşa sürüklenmektedir. Bu iç savaşa Irak’ın Kuzeyindeki Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) de dahil edilmektedir. Mesut Barzani Suriye’deki savaşta “Kürtlerin haklarını savunacaklarını, bu maksatla SDG tarafında olacaklarını” ilan etmiştir. Muhtemel bir iç savaş Suriye’yi parçalayacak, sınırımızda bir PKK terör devleti kurulmasına ve bu yapının zamanla Irak’taki yapı ile birleşmesine vesile olacaktır. Buna karşı Türkiye’nin askeri müdahale seçeneği ABD, İsrail, PKK ve DEM tarafından tepkiyle karşılanmakta, Türkiye’nin Suriye’deki askeri müdahalesinin Terörsüz Türkiye girişimini baltalayacağı dillendirilmektedir. Bu şekilde PKK terör örgütüne Suriye’de sonuç alması için zaman kazandırılmaya çalışılmaktadır.
Böyle bakınca; ülkemizde, sorun çözmek yerine algı yaratmaya çalışmanın ne maksat içerdiğini sorgulamak gerekmektedir. Bunu sorgulamaya başlayınca Suriye’deki olayların başladığı tarihe kadar dönülmekte, Erdoğan Hükümeti’nin tavrı, ABD’nin Suriye’deki projesine verilen destek, PYD/YPG’nin çekirdeğini oluşturan silahlı Kürt grupların Türkiye üzerinden ülkeye sokulmasına yardımcı olunması, ABD ile birlikte yürütülen “eğit-donat” projesinin hangi amaca hizmet ettiği… hatırlanmakta, Türkiye Cumhuriyeti’ni yönetenlerin; yıllarca, bütün ikaz ve eleştirilere rağmen bu günleri görememelerine ve değerlendirememelerine anlam verilememektedir. Bu da yetkililerin halkımıza karşı ayrı, uluslararası muhataplarına karşı ayrı tutum takındıkları kuşkusu doğurmaktadır.