Suriye’de iç barış uzak ihtimal
Suriye’de iç barış uzak ihtimal
Paylaş:
Bölgeyi kendi çıkarlarına göre şekillendirmeye çalışan emperyalist güçler Suriye’de yaşananları kendi çıkarlarına göre yorumluyorlar. Gelişmeleri Suriye halkının ihtiyaçlarından kaynaklanıyormuş gibi göstermeye çalışıyorlar. Emperyalist cephenin güdümündeki bölge ülkeleri de bu sürece katkı sunuyor, destek veriyor.
Geçtiğimiz hafta; ülkenin batısında, Lazkiye ve Tartus kentlerinde, geçici yönetimin silahlı güçleriyle Arap Aleviler (Nusayri’ler) arasında çatışmalar yaşandı. Bölgeden gelen haberlere göre; çatışmaların başlamasını takip eden birkaç gün içinde, aralarında çocuk ve kadınların da olduğu 1.300 civarında sivil hayatını kaybetti. Hayatını kaybedenlerin büyük çoğunluğunun Nusayri’ler olduğu duyuruldu.
Olaylar başlar başlamaz bütün mikrofonlar yönetimi elinde bulunduran HTŞ lideri Ahmet Şara ve ekibine çevrildi. Yapılan açıklamalarda “Esad rejimi artığı Nusayri çetelerin isyan başlattığı, bunun bir provokasyon olduğu, yönetim güçlerinin de bu kalkışmayı bastırmak için harekete geçtiği” vurgulandı. Hiç kimse bu “rejim artığı” denilenlere mikrofon tutmadı, soru sormadı. Kim oldukları ve ne istediklerini hala bilinmiyor. Olayların nasıl başladığı, olayları tetikleyen etkenlerin neler olduğu konusu halen karanlıkta, aydınlanacağa da benzemiyor. Elimizde sadece bu olayların hem Suriye içinde hem de Türkiye dahil pek çok bölge ülkesinde mezhep tartışmalarını, Sünni-Alevi ayrılığını tetiklediği gerçeği var. Ben asıl amacın mezhep ayrılıklarını körüklemek olduğu ve hedefine ulaştığı kanaatindeyim.
Ülkenin batısında bu olaylar devam ederken, geçici yönetim lideri Ahmet Şara; ülkenin doğusunu işgal eden SDG’nin silahlı kanadı PKK uzantısı YPG’nin sözde komutanı Mazlum Abdi ile mutabakat imzaladı. İmzalanan metin HTŞ’nin temsil ettiği Sünni Arap gruplarla SDG’nin temsil ettiği Kürtler arasında yapılan bir anlaşma olarak takdim edildi, Suriye’nin geleceği için ne kadar önemli olduğu vurgulandı.
Bu zamana kadar; Suriye halkının birlik beraberliğini, insanların hak ve özgürlüklerini, ülkenin terör örgütlerinden arındırılması ve toprak bütünlüğünün korunması gerektiğini savunanların son bir haftada yaşananları; Suriye’nin huzur ve güvenliğine, toprak bütünlüğüne, halkın refah ve mutluluğuna katkı sağlayacak olumlu gelişmeler olarak göstermeye çalıştıklarına tanık olduk.
Bunca zamandır söylenenlere, yaşananlara, ulaşılan sonuca, kimlerin ne kazandığına, kimlerin neler kaybettiğine bakıldığında gelişmelerin hiç de yaratılmaya çalışılan algıyla paralel olmadığı dikkat çekmektedir. Şöyle ki;
Suriye’nin yönetimini ele geçiren HTŞ; bu zamana kadar ABD’nin baş düşmanı olan El-Kaide’nin uzantısı, radikal İslamcı bir terör örgütü olarak tanınmaktaydı. 29 Ocak’tan bu yana Suriye’de cumhurbaşkanlığı görevini yürüten HTŞ Lideri Ahmet Eş Şara da Esad rejiminin devrilmesine kadar Ebu Muhammed El Colani kod adıyla tanınan bir terörist olarak bilinmekteydi. ABD’nin himayesinde Fırat’ın doğusunda hakimiyet kuran PYD ise PKK’nın Suriye kolu olarak 1993 yılında kurulmuştu. PYD’nin silahlı unsuru olan YPG’nin sözde komutanı Mazlum Abdi de bölücü terörist olarak bilinmekteydi. Görünen o ki; Suriye yönetimi bir terör örgütünün eline geçmiştir, bu terör örgütü bir başka terör örgütüyle ülkenin geleceğine yön vermektedir.
Terör örgütleri ülkeyi ele geçirirken diğer azınlıklardan ya hiç söz edilmemekte ya da baskıyla kontrol altına alınmaya çalışılmaktadır. Nusayriler silah zoruyla bastırılmaktadır. İsrail ülkenin güneyini işgal etmiş, Şam’ın banliyölerine dayanmıştır. İsrail’in işgali altındaki bölgede yaşayan Dürzi’ler seslerini duyuramamaktadır. Dürzi liderler İsrail’in yönlendirmesiyle federasyon talebinde bulunmakta, istekleri kabul edilmediği taktirde İsrail’e bağlanacaklarını söylemektedirler.
Ülke nüfusunda önemli çoğunluğa sahip olan Türkmenlerin sesleri duyulmamaktadır. Çoğunluğu Türkiye’nin himayesindeki ÖSO bünyesinde terörle mücadele sürdüren Türkmenler süreçten dışlanmış görünmektedir. PKK uzantısı PYD’nin Başkanlık Konseyi Üyesi Salih Müslim; “TSK ve Türkiye güdümünde hareket eden cihatçı çetelerin saldırılarına karşı Suriye hükümetiyle birlikte hareket edeceğiz” diyerek ÖSO’yu hedef almıştır. Ardından TSK’nin kontrolündeki bölgelere atıfta bulunarak “Bir manada bu, buraların Türkiye işgalinden kurtulması demektir" diyerek niyet ve maksadı açıkça dile getirmiştir. HTŞ bu söylemler karşısında şimdilik sessizdir.
Türkiye’nin zaman içinde Suriye’deki unsurlarını çekmesi ya da ülkedeki gelişmeleri HTŞ ve PYD lehine desteklemesi talepleriyle karşı karşıya kalması kuvvetle muhtemeldir. Son zamanlardaki bazı olaylar Türkiye’nin muhtemel tavrıyla ilgili emareler içermektedir. Ben; HTŞ’yi destekleyici yaklaşımın, zamanlaması itibariyle ülkemizdeki PKK açılımının, Suriye’deki PKK uzantılarının silah bırakmayacakları açıklamasına tepki gösterilmemesinin, Türkiye’de aranan teröristler listesinde olan HTŞ militanlarının birer birer listeden çıkarılmasının bu emareler kapsamında olduğu kanaatindeyim.
Suriye’nin bu günkü durumu Irak’ın 90’lı yıllardaki durumuyla büyük benzerlik göstermektedir. O yıllarda Irak’taki gelişmeler Kürt gruplar lehine olmuş ve günümüzdeki Irak Kürdistanı Bölgesel Yönetimi’nin oluşturulmasıyla sonuçlanmıştır. Böylece 100 yıldır emperyalizmin hedefinde olan Büyük Kürdistan’ın Irak parçası oluşturulmuştur. Suriye’deki gelişmeler de tıpkı Irak’ta olduğu gibi Fırat’ın doğusundaki Kürt oluşuma hizmet etmektedir. Suriye’deki PKK uzantıları için hedeflenen; ülkenin kuzeyinde Akdeniz’e uzanan koridoru bütünüyle ele geçirmektir. Bu günkü gelişmelerin henüz başlangıç olduğunu, zamanla taşların yerine oturtulacağını, özellikle anayasa yapımı aşamasında bütün gerçeklikle yüzleşileceğini değerlendiriyorum.
Bölgemizdeki bütün gelişmelerden ülkemizin de etkilenmesi kaçınılmazdır. Bu hususun göz önünde bulundurularak muhtemel tehlikelere karşı gereken önlemlerin alınması, birlik ve beraberliğimizin korunması ve geliştirilmesi hepimizin sorumluluğudur. Bizler Türk Millî Mücadelesinde kan döken atalarımızı nasıl yad ediyorsak çocuklarımız ve torunlarımız da bizleri aynı şekilde anmalıdırlar. Bütün çabamız bizden sonraki nesillere güvenli, mutlu ve huzurlu bir gelecek hazırlamak olmalıdır. Olayların bu açıdan değerlendirilmesinde, gelişmelerin bu açıdan izlenmesinde ve gereken önlemlerin bu anlayışla alınmasında yarar vardır.