.
Ekonomik Göstergeler
Dolar
29.84 ₺
Euro
32.45 ₺
GBP
1.124 ₺
JPY
7.842
Ana Sayfa
Gündem
Spor
Köşe Yazıları
Podcast

Siyonizmin kördüğümü: Dicle-Fırat

Okuma Süresi: 4 Dakika
Toplam Okunma: hesaplanıyor...
Siyonizmin kördüğümü: Dicle-Fırat
Siyonizmin kördüğümü: Dicle-Fırat
Paylaş:
Yahudiler bir yandan ticaretin, sömürgeciliğin ve emperyalizmin sürükleyicileri; diğer yandan dinin, felsefenin ve bilimin belirleyicileri olarak dünya tarihinde derin ama görünmez izler bırakmış özel bir halktır.
Ancak son yüzyılın başlarında bazı Yahudi gruplar, milliyetçi bir hatta sürüklenerek Siyonist bir çizgiye kaydılar. Bu çizginin somut hali İsrail devletidir. İsrail devleti; İbrani mitolojisini temel alarak, açıkça dillendirmediği ama örtülü biçimde yürüttüğü “Nil’den Fırat’a” uzanan coğrafyada bir “Büyük İsrail Projesi (BİP)” gerçekleştirmeye soyundu. Ve bu stratejiyi bir asırdır adım adım uyguluyor.

1. Siyonist BİP stratejisinin aşamaları
Siyonist BİP stratejisi birkaç aşamada ilerledi. İlk aşama ABD’nin kontrol altına alınmasıydı. 1913’te Yahudi bankerler FED’i kontrol ederek dolar senyorajını elde ettiler. Ardından örgütlü bir çabayla 50 yılda 85 milyon “Yahudi sever evangelist” yetiştirildi. Böylece ABD, Ortadoğu’daki Siyonist stratejilere İsrail’in yanında taraf edildi. Adeta ABD “İsrailleştirildi.”
İkinci aşama doğrudan savaşlardı. İsrail, ABD desteğiyle Mısır, Ürdün, Suriye ve Irak başta olmak üzere Arap birliği ülkeleriyle çatıştı. 1967 Altı Gün Savaşı, 1970 Sina Savaşı, 1973 Yom Kippur Savaşı derken, 1979’da Camp David ile Mısır’ı yanına çekip Arap birliğini dağıttı. Sonraki yıllarda Lübnan ve Filistin kaosa sürüklendi, Hizbullah ve Hamas doğdu, iş bugünkü Gazze katliamlarına kadar uzandı. ABD, bu süreçte Irak’ı işgal etti, Libya’da Kaddafi’yi devirdi, şimdi de Hamas ve Hizbullah’ı destekleyen İran’ı hedefe koydu. Sonuçta Arap birliği dağıldı, Suudi Arabistan, Körfez ve Katar da petrodolar ortaklığıyla İsrail karşıtı cepheden koparıldı.
Üçüncü aşama’da; 1946’dan itibaren ABD eliyle yapay demokrasi modelleriyle Türkiye manipüle edildi. Ekonomik ve siyasi yapı yıpratıldı. Ülke; ayrıştırılmaya ve PKK terörü ile bölünmeye çalışıldı, zayıf ve yumuşak güç haline getirildi. Nihayet 2000’li yıllarda öldürücü darbe vuruldu; siyasi ve ekonomik krizlerle Büyük Ortadoğu Projesi ve Ilımlı İslam siyaseti iktidar yapıldı. 2017’de ise Türkiye, dünyada benzeri olmayan bir rejim olan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne sürüklendi. Görünüşte Siyonizm karşıtı, gerçekte ise Siyonizmle ilişkili bir otoriter düzen kuruldu.

2. Siyonist Kürdistan: Su Türklerden, insan Kürtlerden
Nil’den Fırat’a uzanan “vadedilmiş topraklar” hayalinin ilk adımı Siyonist Kürdistan’dır. Siyonist Kürdistan için; İran, Irak, Suriye ve Türkiye’den koparılacak yaklaşık 400.000 km²’lik bir coğrafya hedefleniyor. Bu coğrafya; bugünkü İsrail’in 20 katı büyüklüğündedir.
Bu coğrafya için iki şeye ihtiyaç var: Nüfus ve Su.
• Nüfus ihtiyacı; terörist Kürtler Siyonistleştirilerek sağlanacak.
• Su ihtiyacı ise Türkiye’nin Dicle-Fırat havzasından karşılanacak.
Özetle; Siyonist Kürdistan’ın, “İnsan kaynağı Kürtlerden, Suyu ise Türklerden” sağlanacaktır.

3. Türkiye’nin ve Dicle-Fırat’ın Hidropolitiği
Türkiye 26 büyük su havzasına sahiptir. Bu havzaların yıllık toplam su potansiyeli 186 milyar m³’tür. Bu potansiyelin üçte biri Dicle-Fırat havzasındadır.
• Fırat’ın yıllık akımı: 31 milyar m³
• Dicle’nin yıllık akımı: 52 milyar m³
Bu iki nehir, Türkiye’nin tarımsal üretimi, enerji kapasitesi ve nüfus geleceği için ölümcül önemdedir. Cumhuriyet tarihi boyunca GAP ve diğer altyapılarla bu bölgeye akıtılan kaynak 700 milyar dolar olarak hesap edilmektedir.
Buna ek olarak; Mehmet Şimşek’in Mayıs 2025’te açıkladığına göre 1984’ten bugüne, bu bölgedeki terörle mücadelenin maliyeti 1,8 trilyon dolardır. Doğudan batıya göçün yarattığı işgücü ve vergi kaybı da yüz milyarlarca doları bulmaktadır.
Sözün özü; Cumhuriyet Türkiye’si, Batı’da kazanıp, Doğu’da harcamıştır.
Yapılan bunca harcama ve mevcut 22 baraj, 19 hidroelektrik santrali ve sulama sistemleri; bu bölgenin Türkiye için “vazgeçilemez” olduğunu açıkça göstermektedir.

4. Dicle-Fırat suyu yoksa BİP de yoktur
Diğer yandan kurulması hedeflenen İsrail Kürdistan’ının; 20 milyon nüfusu ve 400 bin kilometrekarelik kurak alanı, Türkiye’nin Dicle-Fırat suyuna bağımlı olacaktır. Yıllık en az 50 milyar metreküp su gerekmektedir. Bu da ancak Türkiye’den Dicle-Fırat havzasından gelebilir.
Bu nedenle Siyonist stratejiler, 80 yıldır ABD üzerinden Türkiye’yi zayıflatmaya, bölmeye ve Dicle-Fırat havzasını ele geçirmeye çalışıyor. Çünkü Dicle-Fırat havzasının suyu; Büyük İsrail Projesi’nin olmazsa olmazıdır, can damarıdır.
İşte bu yüzden; Türkiye–İsrail çatışmasının özü din değildir, sudur. Bu su meselesi, iki taraf için varlık-yokluk meselesidir. Türkiye ile İsrail arasında bir kördüğümdür.

5. Bu kördüğüm nasıl çözülecek?
Türkiye için de ölüm-kalım meselesi olan bu kördüğümün çözümü için üç ihtimal var:
1. Bölünme riski: Hep yapılmak istendiği gibi savaş, terör ve dış müdahalelerle Türkiye bölünebilir, havza kaybedilebilir.
2. Gizli anlaşmalar: Bugünün “Terörsüz Türkiye” vaadi gibi içerideki ikna edilmişler, arka planı karanlık ve toplumdan gizli bir biçimde su paylaşım anlaşmaları yapılabilirler.
3. Zor diploması: Zor ama Türkiye’nin menfaatlerini önceleyen çok taraflı bir su diplomasisi inşa edilebilir.
Bugün AB bile; Türkiye’nin “sınır aşan su” tanımını değiştirip “uluslararası su” tanımını dayatıyor. Uluslararası su kavramı; Türkiye’nin Dicle-Fırat suyu üzerindeki önceliğini ve egemenliğini kaybetmesi anlamına geliyor. Konunun en önemli yanı da Büyük İsrail Projesi’nin yalnızca İsrail’in değil, ABD+İsrail ortaklığının fütürist jeopolitiği olmasıdır.  Yani bir çatışmada karşımızda yalnız İsrail değil, ABD de olacaktır. İçimizdeki örtülü ABD, açıkça karşımıza geçecektir.
Ama sonuç açıktır; Türkiye, Dicle-Fırat havzasını koruyamazsa kendi geleceğini koruyamayacaktır.