Ekonomik Göstergeler
Dolar
29.84 ₺
Euro
32.45 ₺
GBP
1.124 ₺
JPY
7.842
Ana Sayfa
Gündem
Spor
Köşe Yazıları
Podcast

Siyasi otorite tutkusu

Okuma Süresi: 4 Dakika
Toplam Okunma: hesaplanıyor...
Siyasi otorite tutkusu
Siyasi otorite tutkusu
Paylaş:
ABD hükümetinin sert göçmen politikasına karşı protestolar sürüyor. Kaliforniya Valisi Gavin Newsom, ABD Başkanı Donald Trump’ın silahlı kuvvetleri görevlendirmesini haklı olarak “demokrasinin özünü tehdit eden bir provokasyon” şeklinde tanımlıyor
Los Angeles'taki protestolar ve Ulusal Muhafızların sokağa sürülmesine yönelik tepkiler Trump'ın işine geliyor da olabilir. Trump, son günlerde -kısa süre öncesine kadar- hem sponsoru hem de danışmanı olan Elon Musk’la yaşadığı hararetli kavganın yarattığı gündemi değiştirecek yeni manşetlere ihtiyacı olduğunun farkındaydı mutlaka…  Zira Trump siyasetçiden çok bir medya figürü. … Bu nedenle ABD medyasının tepkisini tahmin etmesi çok kolaydı. Beklediği gibi de oldu.
Kaliforniya’daki çatışmalar, manşetlerde Elon Musk’ın X gönderileriyle ilgili haberleri ve Beyaz Saray’daki kavgayı gölgede bıraktı.
Demokratlar arasındaki sorumlu isimler durumu yatıştırmak için üzerlerine düşeni yapabilir mi?
GavinNewsom ya da Los Angeles Belediye Başkanı Karen Bass’in Trump’la giriştikleri kavgayı öfke ve tepki göstererek kazanabileceklerine dair hiçbir garantileri yok. Los Angeles’ı yasa dışı göçmenlerin sığınağı gibi göstermek ne kadar akıllıcadır? Bu da sorgulanmalı... Elbette barışçıl protesto hakkını savunmaktan vazgeçmeden.
Federal başkent Washington ile Kaliforniya arasındaki çekişme, Amerikan siyasilerinin ulusal çıkarlar doğrultusunda uzlaşma becerisini sınayan önemli bir örnek teşkil ediyor. Trump yönetimi, ülkenin en kalabalık eyaletinin valisiyle karşı karşıya gelmiş durumda. Kaliforniya bağımsız bir devlet olsaydı, dünyanın dördüncü büyük ekonomisi olurdu. Hem Trump’ın hem de Newsom’un, kişisel hırsları veya siyasi hedefleri ne olursa olsun, çözüm üretebilmek için diyalog kurmaları gerektiğini kavramaları şart.
En büyük endişem, ABD'de yaşananlar liberal demokrasilerin imajını zedeler mi?
Çünkü Amerika artık ideal olmaktan uzak bir ülke.  Çin ve diğer 'liberal olmayan demokrasilerle' kıyaslandığında pek çoklarının gözünde daha da kötü bir tablo gibi görülmeye başladı. Daha düzensiz, daha güvensiz, daha öngörülemez ve ahlaki rotasını kaybetmiş durumda. Üstelik bu imaj kaybı yalnızca Washington’la sınırlı değil. Eğer dünya, Amerikan çöküşünün kaçınılmaz olduğuna ve bunun kökeninde ABD'nin siyasi ve ekonomik modelinin yattığına kanaat getirirse, yalnızca liberal demokrasilerin itibarı değil, Soğuk Savaş sonrası kurulan uluslararası düzen de sarsılır. Ve o zaman yıkılan yalnızca ABD değil, Batı, yani hepimiz oluruz.
Almanya’da yayımlanan Düsseldorf merkezli günlük ekonomi gazetesi Handelsblatt’ın analizi ise şöyle:
“Burada mevzubahis olan, şimdi Başkan’ın da hedefinde olan Amerikan demokrasisinin son kalesi: federalizm. … Trump, kendi siyasi iktidarının sınırlarını mı test ediyor diyebilirsiniz. Batı’nın lider gücünün ciddi bir anayasal krizin eşiğinde olabileceğini varsaymak için çokça geçerli neden var. … Tüm bunlar, hiç olmadığı kadar alarm veren bir antidemokratik tabloyu tamamlıyor gibi görünüyor. Trump seçim kampanyasında yarı şaka, bir günlüğüne ‘diktatör’ olacağını söylemişti. Eğer öğleyse, siyasal sistemi yalnızca başkana göre şekillendirmek beklediğimden uzun sürdü, diyordur içinden
Her halükarda ABD Başkanı için protestolar ciddiye alması gereken bir sorun olarak ortaya çıkıyor. Trump’ın ilk görev süresi içinde düzenlenen kadın eylemleri ve Black LivesMatter protestoları zaman zaman gürültülü ve kaotik bir hal almış olsa da gösterilerdeki şiddet hiçbir zaman doğrudan Beyaz Saray’a yönelmemişti. ... Bugünkü tablo başka. Bambaşka. ... Kaliforniya’daki protestocular ve siyasiler gün gelir Trump için en ciddi ve en beklenmedik rakipler olarak öne çıkabilir. ... Sınır dışı edilme tehlikesiyle karşı karşıya olan çok sayıda yasadışı göçmen açısından, tutuklanma hatta ölüm riski dahi geldikleri ülkelerde maruz kalabilecekleri potansiyel şiddetten daha az korkutucudur. Kaybedecek hiçbir şeyi kalmamış insanlar her zaman tehlikelidir.
Diğer yandan, aslında her konuda aynı senaryo işletiliyor: İster gümrük vergileri, ister Harvard gibi seçkin üniversitelere karşı başlatılan Haçlı seferi, ister yasa dışı göçle mücadele, Trump yönetimi daima bir olağanüstü hal ya da ulusal güvenlik tehdidi algısı yaratma peşinde. ABD Başkanı bu yolla kendi başkanlık yetkilerinin sınırlarını aşan tedbirleri meşrulaştırmaya çalışıyor.
Birçok Amerikalı, göç kaynaklı sorunların tırmanarak kontrolden çıkmasından endişe ediyor:
“ABD bir ikilem içinde. Güney sınırından gelen kitlesel yasadışı göç, suç gibi çeşitli toplumsal sorunlara neden oldu ve bazı sektörlerde ücretlerin düşmesine yol açtı. Bazı bölgelerde İngilizcenin yerini İspanyolca almaya başladı. Kalabalığın fazlalığı entegrasyonu güçleştiriyor. Ülkedeki kutuplaşma da bu yüzden derinleşiyor. Amerikalıların büyük bir kısmı bu gelişmelerden rahatsız. ... Toplum hiçbir şey yapılmamasını kabul etmiyor. Trump’ın benimsediği yöntemler ne onun ne de başka birinin tümüyle kontrol altına alabileceği bir şiddet sarmalına yol açabilir.”
Şurası gerçek ki Trump yetkilerini açıkça aşıyor.
Gerek gümrük vergilerine gerekse göç politikasına yönelik karşı çıkışlar, izlediği MAGA politikasının özüne dair ciddi şüpheler doğuruyor. Trump bu yoldan devam etmek uğruna anayasa ile belirlenmiş yetkilerinin ötesine geçmeye hazır. Bu da Amerikan hukuk düzenine gölge düşürüyor, iktidarı tehlikeli bir şekilde kişiselleştiriyor ve Amerikan demokrasisini giderek otoriter sulara sürüklüyor. Siyasi otorite tutkusunun peşinden giden Trump deniz piyadelerinin Kaliforniya’ya gönderilmesinin gerekçesi olarak salt kendi fikirlerini gösteriyorsa, artık anayasadan kaygı duymanın vakti de gelmiş demektir. Bunu Cumhuriyetçi Parti'nin de görmesi gerekmiyor mu?