ODTÜ 'de yıllardır devam eden mezuniyet pankartı geleneği bu yıl da renkli ve eleştirel mesajlara sahne oldu. Mezuniyet töreninde sahneye çıkan pankartlar, aslında bu ülkenin gençliğe dair yazılmamış bir raporu gibiydi. Ne YÖK açıklamaları, ne TÜİK istatistikleri, ne siyasi demeçler… Gerçekleri, en yalın ve en çıplak haliyle o cüppeli gençlerin ellerinde yükselen pankartlara bakarak görüyoruz.
Ve her yıl biraz daha keskinleşen, biraz daha derinleşen ama aynı zamanda daha yaratıcı hale gelen bu pankartlar, bize şunu fısıldıyor: “Biz gençler buradayız…”Sloganlarıyla, kahkahaları, protestolarıyla oradaydılar.
Onlar derin acılarını gülümseterek de anlatmasını biliyorlar. Bu gençler, haykırmıyorlar. Çünkü meydanlar yasak. Sokaklar yasak. Onlar sisteme mizahla sızmaya çalışıyorlar ve bu, bazen çığlıktan daha etkili oluyor.
“ODTÜ bitti, Kanada başlasın” diyen bir genç, yalnızca gitmek istemiyor. Aynı zamanda “Burada neden kalmak istemediğimi hiç düşündünüz mü?” diye soruyor.
Ya da: “Diplomam cebimde, evim yok, işim yok, sesim yok.”
Bu bir ironi değil. Bu, gençliğin Türkiye ile olan bağına dair bir itiraz bildirisi.
Bu pankartlarda, mizah yalnızca gülmek için değil, yaşadıklarına katlanabilmek için bir savunma mekanizması olarak var. Mizah, aslında bu gençliğin en zarif başkaldırısı.
Gençler ne kadar “umutsuz” görünse de pankartlarında hâlâ düşünen, sorgulayan ve adalet talep eden bir bilinç var.
“Umutsuz durumlar yoktur, umutsuz insanlar vardır. Ben hiçbir zaman umudumu kaybetmedim-Mustafa Kemal Atatürk.”
Bu ve buna benzer pankartlar da ODTÜ’de milliyetçiliğin dönüşen yüzüydü. Birçok pankartta Atatürk’ün sözleri ve değerlerine sahip çıkma iradesi görülüyordu Daha bireysel, daha laik, kurucu değerler ve Atatürk çerçevesinde şekillenen bir kimlik. Ülkesini seven, ulusal aidiyet taşıyan bir milliyetçilik.
Onlar kendi hakkı kadar başkasının hakkını da savunmak gibi bir erdemle mezun oluyorlar.
Bu, bireycilikle suçlanan Z kuşağının, aslında ne kadar kolektif bilinç taşıdığını gösteriyor.
Sadece iş isteyen değil, özgürlük isteyen kimliğine sahip çıkan bir gençlik bu.
Sadece diploma değil, onur isteyen… Herkes için hak isteyen, adalet isteyen… Ve bu, siyasal kutuplaşmanın ötesine geçen bir vicdan dili.
Bu gençlik, geleneksel protesto biçimlerini aşmış durumda. Artık sokaklar yasaksa, ironiye sığınıyorlar. Kampüsler polisle kuşatılmışsa, mizahla kuşatıyorlar sahneyi.
Mezuniyet törenleri, birer protesto sahnesine dönüşüyor.
Ama öfkeli bağıran pankartlar değil bunlar — düşündürenler.
Bir kelime oyununda bir sistem eleştirisi, bir caps esprisinde bir politik manifesto gizli.
Ve bu, belki de en korkutucu olan.
Çünkü susturulamayan, sınırları aşan, filtreleri delen bir dil bu.
Her “yurtdışına gitmek istiyorum” pankartının ardında aslında başka bir cümle saklı: “Bu ülkede neden kalamıyorum?”
Gençler, bu ülkenin dışında hayal kurmak zorunda kalıyor çünkü içinde kuracakları hayaller ya çok pahalı ya çok yasak ya çok umutsuz.
Ama hâlâ buradalar. Gidemediler. Çünkü bir kısmı, hâlâ değişebileceğine inanıyor bu ülkenin.
Ve belki de umudun en yalın tanımı bu:
Gidebilmek varken kalmak. Kaldığı yerde direnmek.
Gülerek, düşünerek, yazarak direnmek.
ODTÜ’nün mezuniyet pankartlarına bakınca, yalnızca gençliği değil, bir ülkenin bastırılmış hafızasını da görüyoruz. Sansürlenen haberleri, atılan akademisyenleri, çözülmeyen davaları, tıkanan adaleti, yükselen yoksulluğu...
Ama tüm bunların arasında bir şey daha var: Umudu bırakmama iradesi.
Çünkü bu pankartlar bize, siyasetçilerin artık dillendiremediği bir şeyi hatırlatıyor: Bir başka Türkiye mümkün.
Ve onu düşleyen, dile getiren, hatta espriyle çizen bir gençlik hâlâ var. Onların mizahını anlamadan, zekâsını, öfkesini, umutlarını anlamadan ne siyaset yapılabilir, ne de gelecek inşa edilebilir.
Gözlerini kapayanlar, sadece onları değil; geleceği de kaçırıyorlar.
Sisteme mizahla sızmak
Sisteme mizahla sızmak
Paylaş: