.
Ekonomik Göstergeler
Dolar
29.84 ₺
Euro
32.45 ₺
GBP
1.124 ₺
JPY
7.842
Ana Sayfa
Gündem
Spor
Köşe Yazıları
Podcast

Silah bırakma ertelendi, proje sürdürülüyor

Okuma Süresi: 5 Dakika
Toplam Okunma: hesaplanıyor...
Silah bırakma ertelendi, proje sürdürülüyor
Silah bırakma ertelendi, proje sürdürülüyor
Paylaş:
“Terörsüz Türkiye” sloganıyla takdim edilen açılım süreci 8 ayını doldurdu. Bunca zaman geçmesine rağmen dikkate değer bir gelişme olmadı. Son günlerde “terör örgütünün 3 Temmuz’da 20-30 kadar teröristin; silahlarını Irak’ın kuzeyindeki Süleymaniye kentinde kameralar önünde teslim edecekleri” haberi yayıldı. Bu gelişmeler yaşanırken, MİT Başkanı İbrahim Kalın’ın da KDP Başkanı Mesut Barzani ve IKBY yöneticileri ile birlikte Erbil’de olacağı bilgisi verildi. 3 Temmuz geldiğinde silah teslimi falan olmadı, silah teslim gösterisinin ileri bir tarihe ertelendiği, işletilecek takvimin önümüzdeki hafta yapılacak görüşmede ele alınacağı açıklandı.
Ülkemizde açılım sürecine müdahil olanlar; her vesileyle “Terörsüz Türkiye yolunda hızla ilerlediğimizi” ifade etmektedirler. Terör örgütünün silah bırakma gösterisinin haberi yayında kaldığı sürece yine aynı söylemler dile getirilmiştir. Üstelik bu gelişmeler yaşanırken MİT Başkanı’nın Erbil’de bulunması bazı gazetelerde süreçle irtibatlandırılmıştır.
İktidardan haber alan bir gazete; 3 Temmuz sabahı, “PKK’nın silah bırakma kararı sahada somut adımlarla ilerliyor. Örgüte bağlı 20 kişilik bir grubun Irak’ta teslim olduğu bildirildi. Bu gelişme, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın öncülük ettiği ‘Terörsüz Türkiye’ sürecinin resmen hayata geçtiğini gösteren en somut eşik olarak değerlendiriliyor. Önümüzdeki 10 gün içinde örgütün tamamen silah bırakmasına yönelik beklentiler bulunuyor. Irak’taki 20 kişilik bir grup güvenlik güçlerine teslim oldu” şeklinde bir haber bile yapmıştır. Bütün bunlara rağmen ilan edilen tarihte hiçbir terörist teslim olmamış, silah bırakma gösterisi mazeretsiz bir şekilde iptal edilmiş, ileri bir tarihe ertelenmiş, herhangi bir tarih de verilmemiştir. Bu durum karşısında “silah bırakma kararının sahada somut adımlarla ilerlediğini” duyuran gazeteler hiçbir açıklama yapmadan haberlerini kaldırmak zorunda kalmışlar, yetkililerimiz de sessiz kalmayı tercih etmişlerdir. Gelişmeler böyle olunca aklımıza bazı sorular gelmiştir:
3 Temmuz’daki silah bırakma gösterisi ile ilgili karara yetkililerimizin dahli var mıdır, karar karşılıklı görüşmeler sonucunda mı alınmıştır? Basında çıkan haberlerin kaynağı kimlerdir?
Karara dahlimiz varsa terör örgütü silah bırakma gösterisinden son anda neden vazgeçmiştir? Süreçte görevli yetkililerimizin taahhüt edip de yerine getirmedikleri bir husus mu vardır? Eğer böyleyse, terör örgütüne “sürecin kontrolünün kendisinde olduğu” propagandası yapma fırsatı verilmiş demektir. Bu öngörülememiş midir?
Karara dahlimiz yoksa MİT başkanı böyle bir süreçte neden bölgede görüntü vermiştir, aynı tarihte bölgede bulunmasının açıklaması nedir?
Öyle görünüyor ki, 3 Temmuz’daki bu gösteriye; yetkililerimiz, IKBY ve KDP’nin yöneticileri ve PKK’nın elebaşıları birlikte karar vermişlerdir ve daha önceleri de olduğu gibi terör örgütü son anda bir bahane ile oyunu bozmuştur. Durum böyle olunca Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin MİT Başkanı bölgede yüzüstü bırakılmış, küçük düşürülmüştür. Bu aynı zamanda sürecin inisiyatifinin terör örgütünde olduğunu da göstermektedir. Muhtemelen işin içinde müdahil ülkelerin görevlileri de vardır. Sürecin inisiyatifinin terör örgütü ve destekçilerinde olduğunu gösteren bazı emareler dikkat çekmektedir:
Ülkemizde açılım süreci işletilmeye çalışılırken son günlerde Avrupa’dan akademisyen, parlamenter, hukukçu ve gazetecilerden oluşan 39 kişilik bir heyetin İstanbul’a geldiği, terörist başı Apo’yu ziyaret etmek istedikleri basına yansımıştır. Böyle kalabalık bir heyetin konuya ilgisi ve müdahalesi Avrupa’nın amacını ve PKK’nın arkasındaki desteği açıkça ortaya koymaktadır. Bunun süreci yönetmek ve yönlendirmek amaçlı olduğunu anlamak için uzman olmaya gerek yoktur.
ABD’nin Suriye’deki PKK uzantılarına desteğini ise bilmeyen kalmamıştır. Ülkemizdeki açılım sürecinin başından bu yana 5 binden fazla teröristin; silahlarıyla birlikte, Irak’ın kuzeyinden Suriye’ye geçerek PKK uzantısı PYD/YPG’ye katıldıklarından söz edilmektedir. Bu faaliyetin ABD ve ortaklarının bilgisi dışında, onların desteği olmadan icra edilmesi mümkün değildir. Bu aynı zamanda; terör örgütü ve destekçilerinin süreci yeniden teşkilatlanma için fırsat olarak değerlendirdiklerinin de kanıtıdır.
Ülkemizde başta MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli olmak üzere açılım sürecini planlayan ve destekleyenler; her vesileyle, silah bırakma sürecinin hızlandırılması gerektiğini söylemektedirler. Buna karşılık DEM Parti sözcüsü Ayşegül Doğan; geçtiğimiz günlerde, “Silahların bırakılmasının asıl muhatabı, silahı elinde bulunduranlardır” şeklinde bir söz sarf etmiştir. Bu zamana kadar terör örgütünün sözcülüğünü yapan DEM parti bu söylemiyle güvenlik güçlerimizi de mi kastetmektedir? Eğer böyleyse pazarlık devletin terör örgütü karşısında silah bırakmasına kadar getirilmiş demektir. Bununla da Türkiye’nin Irak ve Suriye’deki askeri varlığının geri çekilmesinin kastedildiği gayet açıktır. Bu durumda DEM Parti’nin bu ilham ve cesareti kimlerden aldığı sorgulanmalıdır.
Süreç böyle devam ederken benzer bazı olaylar terör örgütü ve destekçilerinin ülkemizdeki muhataplarıyla derin bir pazarlık içinde olduklarını fikrini güçlendirir niteliktedir.
Terör örgütü ve destekçileri “Terörsüz Türkiye” söylemine karşılık “Eşit vatandaşlık, ana dilde eğitim, Kürt kimliğinin tanınması” gibi taleplerde bulunmaktadır. Bu talepler doğrudan ulus devlet ve üniter yapımızı hedef almaktadır. Hüda-Par ve DEM Parti de söylem ve eylemleriyle bu talepleri açıkça desteklemektedir. Bunlar; geçtiğimiz günlerde Diyarbakır’da İngiliz iş birlikçisi hain isyancı Şeyh Sait’i anma töreni düzenlemişler, Şeyh Sait’e “iade-i itibar” talep etmişlerdir. Hüda-Par Mersin Milletvekili Faruk Dinç ulusal kimliğimizi ve laikliği hedef alan söylemlerde bulunmuştur. Bunun yanında ABD’nin Türkiye Büyükelçisi Tom Barrack; 29 Haziran’da yaptığı bir açıklamada ülkemizdeki siyasal İslamcı, şeriatçı ve hilafetçi yaklaşımları destekleyici sözler sarf etmiştir. Son zamanlarda bu tür çıkışların artması ve her fırsatta uluorta dillendirilmesi dikkat çekicidir.
Bütün bunlar göstermektedir ki; yıkıcı ve bölücü odaklar ve destekçileri birlik, beraberlik ve bütünlüğümüze yönelik saldırılarını aralıksız sürdürmektedirler ve son dönemde çok büyük ilerleme kaydetmişlerdir. Ülkemizde halkımız “Terörsüz Türkiye’ye koşar adım yaklaşıyoruz” “Silah bıraktı, yok bırakmadı” denilerek oyalanırken bu odaklar; ülkemizi bölüp parçalamak için adımlarını sıklaştırmışlardır. Bu hale gelmemizin nedenleri çok iyi analiz edilmelidir. Haksızlığın, hukuksuzluğun, adaletsizliğin, eşitliksizliğin hâkim olduğu, insanların mutlu olmadığı, halkın algıyla yönlendirilerek başka istikametlere çekilmek istendiği toplumlarda çözülmeler kaçınılmazdır. Ülkemizi hedefine koyan odaklar bu eksiklikleri fırsat olarak değerlendirmektedirler.
İç siyasi çekişmelerle zaman harcamak yerine birlik, beraberlik ve bütünlüğümüze yönelik tehditlerle mücadelenin yol ve yöntemleri üzerinde mutabakat sağlanarak müşterek çaba sarf edilmeli, ülkemizin kaynakları bunu desteklemek için kullanılmalıdır. İçinde bulunduğumuz dönem son derece hassas bir dönemdir. Küçük hesaplar, siyasi kazanımlar uğruna gösterilecek en küçük bir gaflet ülkemizi geriye dönülmez noktalara sürükleyebilecektir. Çünkü Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyetimiz, kurucu ve koruyucu değerlerimiz tahmin ettiğimizden ve gördüğümüzden daha çok düşmanın ve iş birlikçinin hedefindedir.