.
Ekonomik Göstergeler
Dolar
29.84 ₺
Euro
32.45 ₺
GBP
1.124 ₺
JPY
7.842
Ana Sayfa
Gündem
Spor
Köşe Yazıları
Podcast

“Sebebi olmadığımız krizin bedelini ödüyoruz”

Okuma Süresi: 6 Dakika
Toplam Okunma: hesaplanıyor...
Ege Giyim Sanayicileri Derneği Başkanı (EGSD) ve Akçakaya Tekstil Yönetim Kurulu Başkanı Yasin Akçakaya, tekstil sektörünün içinde bulunduğu durumu ve dernek çalışmalarını Gözlem Gazetesi’ne değerlendirdi. Akçakaya, sebebi olmadıkları bir ekonomik krizin bedelini ödediklerini belirtti. Tekstil ve konfeksiyonun Türkiye’de istihdamın lokomotif sektörlerinden olduğuna dikkat çeken Akçakaya, devletin sektör için gerçekçi bir destek paketi hazırlaması gerektiğine vurgu yaptı.
“Sebebi olmadığımız krizin bedelini ödüyoruz”
Paylaş:
EGSD Başkanlığı’na seçildikten itibaren daha aktif ve yönetimsel olarak sektöre ve derneğe ne alanlarda katkı sağlayabileceğini düşündüğünü dile getiren Akçakaya, “Zaten göreve gelmeden önce belli düşüncelere sahiptik. Bu fikirlerimizi ve düşüncelerimizi belirlediğimiz yönetim kurulunda komite paylaşımlarını doğru yaparak şu anda, komitelerin de yoğun çalışmasını sağlayarak, ilerletmeye çalışıyoruz. Daha önceden var olan mevcut projeleri üzerine bir şeyler katarak ilerletmek ve hem de yeni projeler geliştirmek ana hedefimizdi. Bu amaçla yola çıktık.” ifadelerini kullandı.

Yeni projeler komitesi altında bir komite daha kurduklarını dile getiren Akçakaya, sürekli yeni proje üretme peşinde olduklarını ve çok güzel fikirler çıktığını söyledi. Kendisinin de bütün komitelere aktif katılım sağladığının altını çizen Akçakaya, “Çünkü orada bir fikir, bir söz inanılmaz yerlere götürebiliyor sizi.” dedi.
EGSD’de göreve geldiği dönemin zor bir döneme denk geldiğini de hatırlatan Akçakaya, bu durumu da biraz şanssızlık olarak değerlendirdi. Hazır giyim sektörünün daha önce hiç bu dönemki kadar zorlanmadığına da işaret eden Akçakaya, sektörün çok önemli sorunları olduğuna değindi. Mevcut ciddi bir yatırımla, emekle oluşturulmuş pazarı kaybetmeye başladıklarını aktaran Akçakaya, “Herkesin en büyük sıkıntısı bu. Pazarı rekabetçi olamadığınız için kaybediyoruz. Rekabetçilikte maliyetler birinci sebep kalite ise ikinci sebeptir. Şimdi buralarda güçlü olduğunuz zaman rekabet edebilirsiniz. Bizim kalite ile ilgili veya diğer tarafla İlgili üretimle alakalı, kapasite ile alakalı hiçbir sorunumuz olmadığı için buradaki direkt etken maliyet. Maliyet de kendi içerisinde ayrıştığı zaman en büyük unsur genel giderler. Genel giderler ve işçilik maliyetleri arttığından dolayı da biz rekabetçi olamıyoruz şu anda. Biz de bugünkü asgari ücretten kişisel olarak memnun değiliz. Ama maalesef ki asgari ücret maliyetleri bin doların üstüne çıktı. Dolayısıyla böyle olunca fiyat tutturma şansımız yok. İşçilik anlamında 500 dolar bandında biz fiyat tutturup sipariş alabiliyorduk. Bizim ana pazarımız yüzde 70 Avrupa. Fakat pazara şu an ağırlıklı yine Uzakdoğu olmak üzere Mısır başta olmak üzere Kuzey Afrika ülkeleri girdi. Oralarda işçilik maliyetleri 200 dolar seviyelerinde. Şimdi fiyat olarak rekabet şansımız yok onlarla.” şeklinde konuştu.

Bir diğer sıkıntının finansmana erişim sıkıntısı olduğunun da altını çizen Akçakaya,  herkesin tüm gücüyle bu zor günleri geçirme derdinde olduğunu söyledi. Bu zorlu süreci aşmayı öngörmeyen ya da bu kadar mücadele etmek istemeyen ve ya artık mücadele gücü olmayan firmaların ya kapattığına ya da konkortado ilan ettiğine de dikkat çeken Akçakaya, sektörde yaklaşık 300 firmanın konkordato ilan ettiğini, 2 bin 300 firmanın kapandığını ve bunun da yılsonuna kadar devam edeceğinin öngörüldüğünü söyledi.

Bu süreçte insan gücü kazanımının da kaybolduğuna özellikle vurgu yapan Akçakaya, “Ne güzel staj zamanı, içerisi cıvıl cıvıl. Genç çocuklarımız var. Onları yetiştirmeye sektöre kazandırmaya çalışıyoruz. Kimisi tekstil mühendisi, kimisi hazır giyim teknolojileri okuyor. Kimisi moda tasarım okuyor. Fakat istihdam daralınca tutamıyorsunuz. Bizim sektörden çıkanlara şimdi bakıyorum, beyaz yakalar özellikle emlakçılık yaparken diğer tarafta mavi yakalar özellikle restoran başta olmak özerde hizmet sektörüne kayıyor. Bu şekilde yetişmiş insan kaynağımızı da kaybediyoruz. En büyük üzüntümüz de bir tarafta bu. Öte yandan bir diğer üzüntümüz de ihracat yaptığımız için fuar, pazarlama vb. devlet teşvikleri alıyoruz. Şimdi bunlar da heba oluyor. Devletin teşvikleriyle yaptığınız çalışmalar da gidiyor aslında bir taraftan.” şeklinde konuştu.
Tekstil ve hazır giyim sektörünün kurtuluşu için kurun anlık yükselmesinin de bir fayda sağlamayacağının altını çizen Akçakaya, kurun enflasyonla birlikte paralel hareket etmesi gerektiğini vurguladı. Ayrıca hazır giyime özgü bir destek paketi hazırlanması gerekliliğine de dikkat çeken Akçakaya, “Burada çünkü desteğe ihtiyacı var sektörün. Tek başımıza mümkün değil çıkamayız. Biz bunu söylüyoruz aylardır. Bizim tek başımıza yaptığımız bir sıkıntı, problem değil bu. Hani biz yapmadık bu problemi ama biz yaşıyoruz.” dedi.


Akçakaya Tekstil olarak kendilerinin bu noktada daha katma değerli ürünlerin üretimlerini yapmaya çalıştıklarını dile Yasin Akçakaya, kendilerinin yıllardır bunu yaptıkları örneğini verdi. Akçakaya tekstil olarak çok adetli, fast fashion yapmak yerine, daha katma değerli işler yaptıklarını hatırlatan Akçakaya, “Kendi markamızı yarattık. Daha az adetli, daha butik ama daha kaliteli ürünler yaptık. Şimdi Türkiye'nin zaten gelmesi gereken noktada bu ileride. Çok ucuzcu bir ülke olmamamız lazım genel anlamda. Çünkü bu kalite anlayışı bu kadar ucuz verilmemeli. Günü kurtarmak adına hep kendi ayağımıza sıkıyoruz. İşte bunda da tabii ki eğitim ve ekonomi en büyük etken.” şeklinde konuştu.
Akçakaya Tekstil’in resmî olarak 1995 yılında kurulduğunu da hatırlatan Akçakaya, “Aslında öncesi 1970'lere dayanır. İstanbul’da  gömlek üretimi yapıyordu babam. 1976'da İzmir'e taşınıp İzmir'de sıfırdan başlayarak tekstil hazır giyim tarafında hem perakende hem toptan hem de üretim anlamında başladı. Ben de açıkçası atölyede büyüdüm. Çocukluğum atölyede ve mağazada geçti. Hep işin içindeydik. Hatırladığım güne kadar herhâlde 4-5 yaşına kadar hatırlıyorum. Hep işin içinde olduk. Hep babamın yanındaydım. Dolayısıyla bu işi satışından tutun da işte üretimine tedariğinden tutun da işte pazarlanmasına kadar buraya geldim. Bütün süreçlerin içerisinde olup yetiştim.” ifadelerini kullandı.

Türkiye'de organik tekstil alanında ilk başlayanlardan biri olduklarını da dile getiren Akçakaya, ilk Fransa ile başladıklarını ardından Almanya ile devam ettiklerini ve neticede tüm Avrupa'ya organik tekstil ürünleri ve taleplerini private label olarak yapmaya başladıklarını söyledi. Sonrasında da hedef olarak yurt dışında kendi markalarını kurmayı planladıklarını söyleyen Akçakaya, “Markamızı yapalım ama niş bir alanda yapalım. Bu da organik tarafında oldu. Ona yakışan bir marka, ona uygun bir markayla yola çıktık. Organication markasıyla. O da bizi belli noktada ilerletti ve farklı yönlere taşıdı. Firmanın yapısal anlamda da değişikliğine sebep oldu. Bizim müşterinin ilk baktığı şey kalite anlayışıdır. Tabii ki fiyatı uygun olacak. Ama güzel ürün olacak, kaliteli ürün olacak. Bu ürün gamında da biz kendimizi daha geliştirdik.” dedi.

Ardından ürün çeşitliliğini artırmak ve daha çok müşteriye hitap etmek için, Ar-Ge’ye yatırım yaptıklarını da aktaran Akçakaya, dolayısıyla ürün gamını da çeşitlendirerek müşterilere daha fazla ürün sunabilir hale geldiklerini ve bunun kendilerinin güçlü kaslarından biri olduğunu söyledi.
Ağırlıklı olarak şu anda İngiltere, Hollanda, Almanya, Belçika, Finlandiya, Danimarka, Letonya ve kuzey ülkelerine ihracat yaptıkların da dile getiren Akçakaya, açıklamalarını şöyle tamamladı:“Biz 20 sene öncesinden beri bu sektörde nasıl doğaya daha az zarar verilir düşüncesi ile hareket ediyoruz. Her yaptığımız işi bu bakış açısıyla yapmaya çalıştık. Burada kullandığınız sadece kumaştan değil, aksesuarlara varıncaya kadar, işletmenizdeki düzene varıncaya kadar tamamen bir karbon ayak hızımızı azaltmaya yönelik ve sistemsel olarak da bunu herkese yayabilmek adına da belli çalışmalar yapıyoruz. Bizim buradaki fabrikamız yeşil bir bina. Kendi yağmur sularımızı topluyoruz, kullanıyoruz. Güneş enerjisiyle elektrik sağlıyoruz. Bizim burada bu binada 6. senemiz. Ondan öncesi de 2 sene inşaat, iki sene de proje düşünürsek 10 sene öncesinden bu binayı tasarlarken hani Türkiye’de elektrikli araçların esamesi okunmazken biz park yerlerine elektrik hatları döşenecek diye projede belirtmiştik. Çünkü bunların olacağını biliyorduk. Ve Türkiye'de iki firma vardı güneş enerjisi yapan. Bunlarla görüştük. Hani dolayısıyla bu bunlar açıkçası biz o zamandan hani bugünün olacağını zaten öngörerek belli ölçüde önlemlerimizi alarak işte yeşil bina yaptık. Bizim bu binamızda kullanılan toplam plastik oranı binde 7’dir. O da zorunlu kullandığımız işte borular vesaire… Bunu biz şirket olarak prensip ediniyoruz. Ve bu aşamada da bütün personele eğitimler veriyoruz bu anlamda. İK'mız bu noktada güzel eğitimlerle personelimize hem doğayı nasıl koruyacağını hem sistemsel olarak neler yapabileceğimizi aktarmaya çalışıyor sürekli. Çöp kovalarımız var ayrı ayrı, çöplerimizi ayrıştırıyoruz yıllardır ve çöp atık ve yönetim sistemi ile devrediyoruz. Kendi firelerimizi, kestiğimiz atık kumaşları bunları değerlendirme projemiz var. Onları satmıyoruz, atmıyoruz. Onları biriktiriyoruz. Ama günün sonunda biz onu iplik ve kumaş haline dönüştüreceğiz. Açıkçası sektörün doğaya ne kadar az zarar vermesi gerekiyorsa onu sağlamaya çalışıyoruz. Biz bunu sağlıyorken hani bir yerde de kaybetmeye doğru itildiğiniz zaman yalnız kaldığınız zaman moral bozuluyor. Umutsuzluk değil bu ama canın sıkılıyor yani doğru bir şeyi yapmaya çalışırken onun mücadelesini verirken hani birileri bacağınızdan, kolunuzdan, bir yerlerinizden çekmeye çalışıyor. Bu da bu da biraz can sıkıyor hani.”