.
Ekonomik Göstergeler
Dolar
29.84 ₺
Euro
32.45 ₺
GBP
1.124 ₺
JPY
7.842
Ana Sayfa
Gündem
Spor
Köşe Yazıları
Podcast

“Sanayiciler isterse EBSO Başkan adaylığı gömleğini giyerim”

Okuma Süresi: 11 Dakika
Toplam Okunma: hesaplanıyor...
Karluna Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Karabağlı, İzmir’de hayata geçirdikleri elektrikli araç yatırımından EBSO Başkan adaylığına kadar pek çok konuda Gözlem’e özel açıklamalarda bulundu.
“Sanayiciler isterse EBSO Başkan adaylığı gömleğini giyerim”
Paylaş:
ZEYNEP GÜREL / ENGİN TATLIBAL
İzmir’de doğdu ve büyüdü, İstanbul ve Ankara’daki eğitiminin ardından sevdalısı olduğu kente döndü ve hayallerini yatırımlara dönüştürdü. Luna ile büyük bir üretim ve yatırım başarısı kazandı. Şimdi ise sıradaki hayalini gerçekleştirmek için gün sayıyor: İzmir’de elektrikli araç üretmek! Karluna Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Karabağlı ile çok keyifli iki saat geçirdik ve sorularımıza verdiği samimi yanıtları kaydettik. 2030 yılında 40 bin Karluna üretmeyi hedefleyen Karabağlı, girişimcilik ruhundan yatırım ortamına, Karşıyaka Spor Kulübü’nden STK çalışmalarına ve nihayet Ege Bölgesi Sanayi Odası Başkanlığına kadar merak edilen pek çok konuda içtenlikli açıklamalar yaptı...

“Köy enstitüsü eğitimi aldım”

Mustafa Karabağlı kimdir?
Mustafa Karabağlı, Demirci Sabri Usta'nın oğludur; böyle yazabilirsiniz. Babam demirci ustasıydı ve küçüklüğüm Tire’de geçti. Demir atölyemiz vardı ve çok küçük yaşta babama yardıma gitmek zorundaydım. Bu bir mecburiyetti, altı yaşından itibaren babamın atölyesindeydim. Evimiz ve atölye de altlı üstlüydü zaten. İlkokul ve ortaokul hayatım yarım gün okulda, yarım gün atölyede geçti. Çiftçilik de yapıyorduk bir yandan. Bu sayede ekip biçmeyi, toprakla konuşmayı, toprağı dinlemeyi ve onu anlamayı öğrendim. Bütüncül bir yapıda eğitildik. Bunu bir tür köy enstitüsü eğitimine benzetebilirim. Okul eğitiminin yanında üretimi ve tarımı da öğrenerek büyüdüm. Rahmetli babam bize bir görev verir ve takip ederdi. ‘Yapamadım’ yanıtını kabul etmezdi, muhakkak bir yolunu bulup o görevi yapmak zorundaydık. Çok geçerli bir gerekçeniz olmadıkça ‘yapamadım’ diyemezdiniz. Bu şekilde bizi etraflı düşünmeye, hayata daha geniş bir bakış açısıyla bakmaya alıştırdı. Üretim ve onun yarattığı ticaretin içerisinde büyüdüm. Sonra İstanbul’a, Kuleli Askeri Lisesi’ne gittim. Vatanı kurtaran, Cumhuriyeti kuran Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün gittiği okullara gitmek müthiş bir şeydi. Askeri okulda okumaktan gurur ve mutluluk duymakla beraber hayatta yapmak istediğim mesleğin askerlik olmadığını hissediyordum. Oradaki güzel duygular var ama bir yandan da kendi kabiliyetlerin, kendi alışkanlıkların, kendi hayallerin var. Onlarla nasıl örtüşecek? Ben örtüşmediğini görmeye başladım askeri okuldayken. Dedim ki ‘Ben mühendis olacağım, sanayici olacağım, kendi tesislerimi kuracağım.’ Daha o günlerden hayallerim vardı. Ama annem subay olmamı istiyor ve hatta bana ‘Paşam’ diye hitap ediyordu. Çok hevesliydi, ama abimle oturduk ve annemi ikna ettik. Ben de ODTÜ Elektrik Elektronik Mühendisliği bölümünü kazandım.

“Sendeleyen insan, koşarak ayakta kalır”
Lisede okurken babanızı kaybettiniz; nasıl bir etkisi oldu bu olayın gelişiminize?
İnsan hayatta ilk kere büyüyor; bir fiziksel büyümeniz var, bir de babanızı kaybedince büyüyorsunuz. Ben o ikinci büyüme evresini çok küçük yaşta yaşadım. Benden daha küçük yaşta yaşayanlar da vardır, Allah herkesi analı babalı büyütsün. Bu bir sendelemeydi; ama sendeleyen insan koşarak ayakta kalırmış. Fiziksel olarak sendelediğinizde koşar gibi iki üç hızlı adım atarak ayakta kalırsınız, düşmekten kurtulursunuz ve daha hızlı ilerlersiniz. Ben babamı kaybetmenin yarattığı sendelemeyle koşmaya başladım, ayakta kalabilmek için. Bu da daha hızlı ilerlememi sağladı.

Tabiri caizse, ağzında gümüş kaşıkla doğmuş bir sanayici değilsiniz. Bu anlamda sizin girişimciliğiniz çok daha kıymetli. Sizin açınızdan girişimcilik ne anlam ifade ediyor?
Bana gelişimciliği bir kelimeyle anlat deseler,‘hayal edebilmek’ derim. Ancak hayal eden insan girişimci olabilir. Hayalleriniz sizi nereye götürüyor? Bu çok önemli. Ben kendimi bir işi yaparken hayal ediyorum. Hayallerimde bir ticaret gerçekleştiriyorum; bir üretim yapıyorum, bir yatırım yapıyorum. Bu, herhangi bir iş kolunda olabilir. Bir otelcilik yatırımı yaptığımı hayal ettiğimde, kendimi dünyada oteller zinciri kurmuş biri olarak hayal ediyorum. O noktalara varan bir sistemi kafamla hayal etmeye başlıyorum. Yani büyük düşünüyorum, çok daha ileri aşamaları düşünüyorum. Ama tabii ki girişimci denilen kişinin bu hayalleri muhakkak ki aksiyona, harekete çeviriyor olması lazım. Bunu yapan kişi de girişimci kişi oluyor. Denemekten bıkmamak, ama mantıksızca da inat etmemek gerekiyor. Mesela bir sektöre girdin, olmadı. Tamam, bırak onu. Uğraşma. Didişmenin alemi yok. Başka bir alana geç ve devam et. 59 yaşındayım ve hala girişimciyim, çünkü girişimciliğin yaşı da yoktur. Hayatın kime, nerede, hangi zamanda ve hangi şekilde fırsat sunacağını bilmek mümkün değil. Örneğin Barack Obama 48 yaşında başkan oldu, 58 yaşında Beyaz Saray’dan emekli oldu. Trump veya Biden ise başkan olduklarında 70’li yaşlarındaydılar. Kimisi 58'inde başkanlıktan emekli olurken, kimisi 77'sinde başkan oluyor. Ve tabi yenilikçi olmak lazım; bir işi herkesin yaptığı şekilde yapmak, şansınızı azaltır. Dönüşüm anlarını da yakalamanız gerek. Bazı fırsatlar karşınıza çıktıkça, bir şeyler yaptıkça aslında bir dönüşümü yaşıyorsunuz. İlk şirketim olan Star Elektronik’te muhtelif devre ve yazılım imalatı yaptık, bir süre sonra farklı alanlar karşımıza çıktı ve ürettiğimiz şeyin niteliği ve değişti. Uzaktan kumanda devreleri üretirken bir süre sonra yeni bir teknoloji karşınıza gelir ve ona geçersiniz. Dönüştürmek lazım işi. Çünkü o iş öyle devam etmeyecek, bunu görmek gerek. Yeni bir teknoloji gelecek, yeni bir ürün gelecek, yeni bir müşteri grubu çıkacak, yeni bir marka, isim değişikliği, pazar değişikliği, ihracat potansiyelini yakalamak gibi.

Karluna’da dev bir Ar-Ge ekibi çalışıyor

Luna’dan Karluna’ya giden yol, böyle bir dönüşüm müydü?
Luna-Karluna geçişi, böyle bir dönüşüm değildi. Bu mesele biraz farklı. Karluna bir girişim projesidir, bir dönüşüm değil.Çünkü biz Luna'yı sattık bir kere. Artık böyle bir tesisimiz ve üretimimiz yok. Bu satış karşılığında bir sermaye elde ettik. Şimdi bu ekonomik değerle farklı yatırımlar yapıyoruz. Karluna ile otomotiv sektörüne girdik, elektrikli araç yapmak için yola çıktık. Hikaye budur ve bir girişimcilik hikayesidir. Bir şeyi var etmeye çalışıyorsunuz, var ettikten sonra onu büyütmek, geliştirmek ve kendi sektöründe tanınan bir marka haline getirmek, varılması gereken en son hedef. Karluna’da böyle bir girişimcilik projesi. Araba üretme sevdası benim için yeni değil. 7-8 senedir aklımızda olan bir hikayeydi bu. Niyetlendik ama başlayamadık. Önce yazılım ve elektronik üzerine iyi bir Ar-Ge ekibi kurarak işe başladık. Yani elektrikli araç teknolojisini elimizin altında bulunduracak şekilde yola çıkalım dedik. Şimdi 100'e yakın arkadaşımız var bu ekipte. Elektrikli aracın teknolojik bileşenlerini kendi Ar-Ge’mizde tasarlayabilecek bir kültürü ve altyapıyı oluşturduk. Bu çok önemli bir şey. Çünkü elektrikli araçlarla beraber oyunun kuralları değişecek, yeni bir masa düzeni var ortada ve bu düzene uymak lazım. Bizim bu teknolojiyi mutlaka bir kültür olarak barındırmamız, geliştirmemiz lazım.

Karluna Mart ayında yollarda olacak

Üretim ne zaman başlayacak?
2026’nın Şubat-Mart aylarında Karluna’nın üretimine başlamayı planlıyoruz. Önce Atatürk Organize Sanayi Bölgesi’nde başlayacağız. Aliağa’daki fabrika yatırımlarımız da devam ediyor.2026’nın yaz aylarında Aliağa’da da ürün çıkarmaya başlarız diye umuyorum.

Üretim ve satış anlamında beklentileriniz neler bu araçla ilgili?
Bizim hedefimiz 2030 yılında 40 bin araç üretiyor olmak. Yatırımlarımız da buna göre yapıldı zaten. 40 bin rakamı bir hedef; buna 2030’da mı ulaşırız, 2029 ya da 2031 mi olur, bunu dahep beraber yaşayıp göreceğiz. Çünkü her zaman hesaplar tutmayabiliyor. Ama bakarsınız öyle taleplerle karşılaşırız ki 2028'de 40 bin araba yaparız. Ona da hazırlıklı olmak lazım.

Karluna’nın teknik özellikleri neler olacak?
Karluna hafif ticari bir model. Kapalı ve açık kasa şeklinde üretilecek. Aslında sadece ticaret yapılacak bir model de değil; köylü kentli herkesin kullanabileceği pratik bir araç. Çok büyük değil ama çok küçük de değil. Yakıt anlamında son derece cimri. Saatte 90 kilometre maksimum sürat yapan bir arabadır. Bir ton yük taşıyabilir. Ön kabininde iki kişi çok rahat oturur. Menzil olarak tam şarj ile 640 ve 370 kilometre olarak iki seçenek sunacağız. Pek çok teknolojik özellikleri mevcut; mobil uygulaması var, uzaktan erişebilirsiniz, güzergah takibi yapabilirsiniz. Yani ayrı bir araç takip sistemine ihtiyacınız yok. İsterseniz uzaktan arabayı kapatabilirsiniz de. Coğrafi konum sınırlama özelliği de profesyonel kullanımda var. Tabii bu bir tohum. Biz bugün aslında geleceğin tohumlarını atıyoruz. Bunlar inşallah ulu bir çınara döner bir müddet sonra. Ve bu çınarın gölgesinde de birçok Türk mühendisi, birçok Türk iş insanı hep beraber barınır. Bu bir kültürdür ve bu ülkenin bu kültüre ihtiyacı var. O yüzden bunu gerçekten bir habitat gibi, bir okul gibi düşünmek lazım. Biz bugünün gençlerinden geleceğin iş insanlarını yetiştirecek bir kültür yaratıyoruz burada hep beraber.

Enginar şirketine yaptığınız yatırım ve butik restoran ile farklı bir sektöre de girmiş oldunuz. Bu yatırımlardan biraz söz eder misiniz?
İş insanı bütün yumurtaları tek sepete koymaz. Biz de öyle yaptık. Gıda sektörüne Enginar aracılığıyla girmiş olduk. Ben Enginar'ın müşterisiyim aslında, Enginar'dan yemek alıyorduk, müşteri-tedarikçi ilişkimiz vardı. Ama Enginar'da bir büyüme potansiyeli ve işine sahip çıkan bir aileyi görünce, gıda sektörüne de bir yerden başlayalım şeklinde karar aldık aile olarak. Onlar doğal olarak başta tereddüt ettiler. Çünkü bir insanın dişiyle, tırnağıyla, gözünün nuruyla kurduğu bir işte ortaklık yapması kolay verilecek bir karar değildir. Ama sonunda böyle bir ortaklık kuruldu. Kemalpaşa'da ikinci bir fabrika açtık. Sektör çeşitliliğimizi genişleten bir yatırım oldu. Bunun yanında kompozit sektörüne yatırım yaptık. İnşaatla ilgili çeşitli yatırımlarımızla projelere girdik, ortak olduk. Belirli projeleri de kendimiz yapıyoruz, onlar da devam ediyor. Yani sonuçta aile olarak ve Karabağlı Holding olarak, fırsat gördüğümüz işlere yatırım yapıyoruz. Bunun sayısını 20’lere 30'lara çıkarmak çok doğru değil. Ama sanırım bir iki yeni sektörün ilavesiyle beraber, belki yedi sekiz sektörde büyümeye devam edeceğiz.

“Bu hayata ihanet etmiş oluruz...”

STK’larda çok aktifsiniz... Sivil toplum serüveninizi anlatabilir misiniz?
Benim STK serüvenim 15-16 sene öncesine dayanıyor. Kendime getireceğim en büyük özeleştirilerden biri de, STK’larda çalışmaya geç başlamış olmaktır. Biraz geç adım attım bu işe. Çünkü sivil toplum kuruluşları, bir insanın yetişmesi için arzu ettiği ortamı, öğretileri, örnekleri en kolay yaşayabileceği yer. Randevu bile alamayacağınız insanlarla tanışmak, sohbet etmek fırsatlarına sahip olabiliyorsunuz. Tecrübeyle elde ettiğimiz birikimi cebimize koyup mezara götürürsek, biz bu hayata ihanet etmiş oluruz.  Bu yüzden elde ettiğimiz tecrübeleri muhakkak ki bizden sonraki nesillere aktarıyor olmamız lazım. Nasıl aktaracağız? Sivil toplum çalışmalarıyla. Ve bazen de bizden daha tecrübelileri dinleyeceğiz. Heybemize bir şeyler alacağız. Sonra da götüreceğiz bunları bizden sonrakilerden aktaracağız. Biz bu anlamda bir köprü olmak zorundayız. Şimdi ben de bunun peşindeyim, bunu yapmaya çalışıyorum, vermeye çalışıyorum. Görgülü kuş, gördüğünü işler derler, çok güzel bir atasözüdür. Eğer iyi örnekler oluşturmazsak, o zaman gelecek kuşaklardan da görgülü olmalarını bekleyemeyiz.

“İzmir sevdalısıyım”

Karşıyaka Spor Kulübü için elinizi taşın altına koydunuz. Bu süreç nasıl ilerledi ve Kaf-Sin-Kaf, Mustafa Karabağlı’nın desteğini her daim hissedecek mi?
Bakın, ben İzmir sevdalısı bir insanım. Benim için Karşıyakalı olmak, Göztepe’ye karşı bir sevgisizlikten beslenmez. Önceki hafta Göztepe, Trabzonspor ile karşılaştı; bütün kalbimle Göztepe’yi destekledim. Trabzonlular alınmasın, ama Göztepe İzmir’imizin takımı. Yani ben İzmir'in bütün takımlarını seviyorum. Çünkü ben İzmirliyim. Küçük yaşta lise eğitimi için İstanbul'a gittiğim için memleket hasreti ve özlemi yaşadım. O yüzden İzmir’in her şeyi bizim için değerli. Karşıyaka’da değerli, Göztepede değerli, Altayda değerli. Ama tabi ki Karşıyakalıyım, o bellidir. Beraber yol yürüdüğümüz, ortaklık yaptığımız arkadaşlarımız Karşıyaka'ya destek olmak istediler ve beni de davet ettiler. Yani ben bu noktada ana figür değildim, ana figür olan arkadaşlarıma destek olanarkadaki figürlerden biriydim. O destek her zaman sürecek mi? Şimdi bu arkadaşlarımızın oradaki sorumluluklarının ne kadar süre devam edecek bilmiyorum. Ama tabii ki serde bir Karşıyakalılık var, girdik çıktık, görev aldık, sorumluluk aldık, imzalar attık, bu imzaların hesaplarını vermek zorunda kaldığımız durumlarla karşılaştık. Tabii ki her zaman için destek olmaya çalışırız. Ama sonuç olarak biz iş dünyasına mal olmuş, İzmir'e mal olmuş bir aileyiz. Dolayısıyla sadece Karşıyaka’ya destek olacağız diye bir durum da yok. Hiç böyle bir kıstas koymadık. Başka yerlere de desteklerimiz olacaktır. Normaldir. Çünkü netice itibariyle dediğim gibi, biz İzmir sevdalısıyız, ona bakarız.

“EBSO camiası isterse gömleği giyerim, kaçmam”

TOBB’a bağlı oda ve borsalarda seçimlere bir yıldan az zaman kaldı. EBSO başkanlığına yeniden aday olacak mısınız?
Biraz siyasetçiler gibi konuşacağım ama bu tarz görev ve sorumluluklar, bazen size atfedilir. Az önce Karşıyaka'yı sordunuz ya, benzer bir durum var burada da. Ben Karşıyaka başkanlığına talip değilim, ama bunun için benim kapımı aşındıran insanlar oldu. Ama ben hiçbir şekilde aday olmadım. Demek ki sizin ne yaptığınızdan ziyade kamuoyunun sizi nerede gördüğü önemli. EBSO için de bu durum geçerli, sanayiciler sizi nerede görüyor? Ona bakmak lazım. Sanayi kamuoyu beni başkan görmek istiyorsa, ben aday değilim desem de beni başkan yaparlar. Bu böyledir. Şimdi seçimlere daha 10 veya 11 ay gibi bir zaman var ve bu çok uzun bir süre. Ama diğer yandan da göz açıp kapayıncaya kadar da geçecek kadar kısa bir sürede denilebilir. Genelde oda seçimlerine altı ay kala, beş ay kala biraz daha kulisler hareketlenir. Hatta son gün bile adaylar çıkabilir. O yüzden önce bir son beş altı aya girmek lazım. Bugünden bir şey söylemek çok doğru değil. İşlerimiz var, projelerimiz var, bakalım başka arkadaşlar ne düşünüyor? Mevcut başkanımız ne yapacak? Onun nasıl bir düşüncesi var? Önce bir görmek lazım her şeyi. Ama dediğim gibi aslolan, EBSO camiasının beni nerede gördüğüdür. Bunu gerçekten doğru bulursak, o zaman o gömleği giyeriz. Kaçmayız.

“PARADAN PARA KAZANMA ANLAYIŞIYLA İŞİMİZ OLMAZ”

Yatırım, yatırım, yatırım diyoruz... Yatırım ortamı nasıl şu anda?
“Birincisi, sermayeniz yoksa çok zor. Çünkü yüksek faizlerle kredi kullanıp yatırım yapılması pek akıllıca bir iş değil. Peki paranız olsa dahi faiz yüksekken, yüksek getir elde edebilecekken bunu yatırıma dönüştürmek akıllı bir iş mi? O da ayrı tartışma konusu. Ama en azından kendi öz sermayeniz varsa riskiniz daha az oluyor; fırsat maliyeti olarak bir miktar kaybınız olabilir. Yapılan yatırımların geri dönüşleri açısından bakarsak da yine içinde bulunduğumuz dönem çok cazip değil. Ama şu da bir gerçek ki böyle dönemlerde yapılan yatırımlar, bir müddet sonra çok avantajlı fırsatlar da getirebiliyor. Çünkü ekonomik durağanlığın olduğu dönemler, muhakkak ki bir sıçramayla devam eder. Özellikle sanayi ve üretim ile ilgili konuşuyorum. Dolayısıyla sanayicinin, ortamın zirve yaptığı noktayı aramaması gerekir. Öte yandan da hala daha paradan para kazanmayı yeğleyen, güvenli limanda kalayım diyen bir anlayış var. Bizim onlarla işimiz yok, biz onlardan değiliz. Biz işimize bakarız, çünkü ben iş odaklı bir insanım. Ben iş yaparak para kazanan bir insanım. Ben ekonomik değeri yatırım ve üretimden elde ettim.”

“DEĞERLERİMİZE SAHİP ÇIKAMADIK”

İzmir sizin için ne anlam ifade ediyor? İzmir nedir?
“İzmir bir kültür kentidir. Çünkü İzmir çok derin kültürlerin izlerini taşıyor. Düşünsenize, Cumhuriyet kurulduğunda İzmir'in gayrimüslim nüfusu, Müslümanlardan fazlaydı. Yani bu şu demek oluyor: İzmir çok farklı kültürleri barındırıyor bünyesinde. Diğer tarafta Efes’ten Smyrna antik kentine ve Bayraklı höyüğüne, Yeşilova höyüğüne kadar çok eski bir tarih var. İzmir bu kadar kültürü kendi bünyesinde barındırdığı için hoşgörü timsali bir kent. Neden İzmir’i Türkiye'nin batıya dönük aydınlık yüzü diye adlandırıyoruz? Sebep bu. Kültür kenti kimliğinin çok iyi tanıtılıp anlatılması lazım. Ama değerlerimize sahip çıkmamışız. Hala çıkmamaya da devam ettiğimiz yerler var. Bu kültürleri daha canlı yaşatsak dünyada tanınırlığımız artar.”