Fark ettiyseniz yazılarımda genel olarak ülkemizde ekonomi ve finans ile ilgili açıklanan veri, araştırma, görüş gibi karar almada kullanılabilecek unsurlardaki farklılıklara ve hatta çelişkilere dikkat çekerek, bu verilere bakarak karar alacaklara “Allah yardımcıları olsun”, diyorum. Açıklanan Reel Kesim Güven Endeksi, Ekonomi Güven Endeksi, Perakende Ticaret Endeksi gibi verilere baktığımızda az ya da çok her ay bir artış görüldüğü en azından iyimserlik bandı içinde dolaştığını görüyoruz. Reel Kesim Güven Endeksi’ne (RKGE) baktığımızda, siparişlerin göreceli arttığını, stokların azaldığını, gelecek üç ayda üretim artışının, toplam istihdam ve ihracatın artacağı beklentisi olduğunu görüyoruz. Diğer yanda ise başta Reel sektörden olmak üzere, yaşanan sıkıntıları, zorlukları sürekli olarak duymaya devam ediyoruz. Cirolarda artış görüyoruz ama bu artışların arkasına baktığımızda fiyat artışlarını da görüyoruz ancak bu artışların maliyet ve enflasyon baskılarını dahi karşılamaya yetmediği söyleniyor. Dikkat ederseniz yatırımın ve dolayısıyla istihdamın artması için gereken karlılıktan söz bile etmiyorum. Ortaya bir köşe yazarının belirttiği gibi “Genel gidişat kötü ama işler fena değil” gibi bir tablo çıkıyor. Kamuda da görünüm pek farklı değil. Tahsili planlanan alacakların yüzde 73,8’inin tahsil edildiğini görüyoruz. Ama bunun içindeki yüzde 20’lik payın faiz, gecikme zammı, idari para cezalarından geldiği de ortada. Sadece vergi cezaları yaklaşık beş kat artmış. Bu ekstra gelirlerdeki öngörü 139 milyar TL iken bugüne kadara toplanan tutar 655 milyar TL. Genel tabloda ise Ocak-Ekim döneminde bütçe açığı 1 trilyon 442 milyar olmuş bile. Tüketici tarafında da durum farklı değil. Makro ihtiyatı tedbirlere ve yüksek faizlere rağmen Tüketici Kredi büyümesi yüzde 59,17’ye ulaşmış. Kenarda az çok bulunan tasarruflar ise boşta kalan mayın gibi oradan oraya sürükleniyor. 15 bini aşkın yatırımcı Para Piyasası Fonlarından çıkmış. Serbest Döviz Fonlarındaki yatırımcı sayısı ise 190 bine ulaşmış. Yani kısaca tasarruflarımız yeterli çizgide değil, ülkemizde dolaşan paranın durakları ise sık sık değişiyor. Özellikle küçük tasarruf sahiplerinin, tasarruflarının değerlendirilmesi hususunda finansçı, ekonomist olmasını bekliyoruz. İnsanlar altın mı, döviz mi, vade mi derken şaşkına dönmüş durumda. Sanırım en kötü durumda olanlar ise arkadaşının seçimi kendisinden iyi olup ta daha çok gelir elde edenler olmalı. O bunu yaptı senden çok kazandı eleştirisi altında ezilip duruyorlardır. Ekonomi ve finans yönetimi oyun alanına döndü. Ancak şu gerçeği de aklımızda tutmamız gerekir ki, bu düzensiz ve öngörülemez ortamın en büyük sorumlusu küresel oyunculardır. Bizim yaptıklarımız ise klasik sıkıntılı, gelişmek zorunda olup ta bunu başarmakta zorlanan ekonominin reaksiyonları. Tüm bu aldı verdilerin arasında yıl sonu yaklaştıkça Asgari Ücret tartışmalarının ateşi yükseliyor. Eurostat’a göre, Avrupa Birliği’ndeki 21 ülkede yaklaşık 13 milyon çalışan asgari ücret ya da daha düşük bir gelir elde ediyor. Türkiye, Avrupa’daki ülkeler arasında asgari ücretli çalışan oranı bakımından açık ara en üst sırada yer alıyor. DİSK verilerine göre, 2022 yılında Türkiye’de çalışanların yüzde 37,5’i asgari ücret ya da daha düşük gelir elde etti. Bu oran, Avrupa Birliği ortalamasının üç katından fazla. Rakamlar böyle olunca asgari ücretin tespiti hem çalışanlar için hem de işverenler için hayati önem taşıyor. Bugün asgari ücret yüzde 20 artsa net rakam 26.584, brüt rakam 31.206 olacak. OVP’de yer alan enflasyon hedefine uyumlu yüzde 28,5 artışta ise net 28.404, brüt ise 33.417 TL olacak bir asgari ücretin ne çalışanları ne de işverenleri mutlu edecek rakamlar olmadığını sanırım hepimiz biliyoruz. Türk İş’in açıkladığı rakamlarda 4 kişilik ailenin açlık sınırı 29.828, yoksulluk sınırı ise 97.159 TL. Hadi bekar kalalım desek bekar birey yaşama maliyeti ise 38.752 TL. Asgari ücrete karar verecek olanların işi zor ama asgari ücret ile her günü yaşamak zorunda olanların ise işi gerçekten çok zor.
Refaha ulaşmanın tarifi
Refaha ulaşmanın tarifi
Paylaş: