.
Ekonomik Göstergeler
Dolar
29.84 ₺
Euro
32.45 ₺
GBP
1.124 ₺
JPY
7.842
Ana Sayfa
Gündem
Spor
Köşe Yazıları
Podcast

Raporlar itirafname niteliğinde

Okuma Süresi: 4 Dakika
Toplam Okunma: hesaplanıyor...
Raporlar itirafname niteliğinde
Raporlar itirafname niteliğinde
Paylaş:
Geçtiğimiz hafta Gözlem Gazetesinde yayımlanan yazımı “Zamanla her şey daha iyi anlaşılacak, kimin nerede durduğu, kimin kimlerle iş birliği yaptığı bütün çıplaklığıyla ortaya çıkacaktır” cümlesiyle sonlandırmıştım. Bu hafta; “Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu” olarak adlandırılan komisyonda rol alan siyasi partiler raporlarını sunmaya başladılar. Raporlar açıklandıkça kimin nerede durduğu ortaya çıkmaya başladı. Bence bu raporlardan bazıları; “yazılı itirafname” niteliğinde hukuki belgeler olarak tarihe geçecektir.
DEM Parti’nin raporu özetle; Terörist başı Öcalan’ın hukuki ve siyasi haklarla donatılmış üst düzey siyasi muhatap olarak konumlandırılması, Kürtçenin resmi dil olarak kabul edilmesi, Kürtçe eğitime imkan tanınması, belediyelerde Kürtçe hizmet verilmesi,yerel yönetimlere özerklik verilmesi,Şeyh Sait, Seyit Rıza, Said-i Nursi gibi Türkiye Cumhuriyeti karşıtı, düşmanla iş birliği yapmış isyancılara itibar sağlanması,Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da tesis edilen güvenlik sisteminin kaldırılması, Batı’dan gönderilen askeri birliklerin geri çekilmesi, koruculuk sisteminin lağvedilmesi, cezaevlerindeki PKK’lı teröristlerin tahliye edilmesi, dağdan inen teröristlerin affedilmesi gibi konuları içermektedir.
Bu rapor; PKK ile ABD, İngiltere, Fransa, İsrail gibi emperyalist destekçilerinin 40 yıldır dillendirdikleri bölücü argümanları içeren bir rapordur. Raporun ortaya çıkmasından hemen önce terörist başı Öcalan’ın sözleri dolaşıma sokulmuştur. Terörist başının dillendirdikleriyle raporda sunulanların birbirini tamamladığı görülmektedir. Bunların; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının değiştirilemez maddelerini, ulus devlet yapımızı hedef alan, Türkiye’nin tapu senedi olan Lozan Antlaşmasını yok sayan, Türkiye Cumhuriyeti’nin Ülkesi ve Milletiyle Bölünmez Bütünlüğünü ortadan kaldırmaya yönelik olduğu tartışılmaz bir gerçekliktir. Bu rapor; DEM Parti’nin PKK terör örgütü ile bağlarını ve PKK’nın uzantısı olduğu itirafını içeren hukuki bir belgedir.
Konuyu yakından takip eden hukukçularımız; DEM’in söylemlerinin anayasa ve yasalarımıza aykırı, sürecin bütünüyle hukuksuzluk olduğundan, kurulan komisyonun da hukuki olmadığından söz etmektedirler. Öyle görünüyor ki; sürecin hukuki olması yerine hukukun sürece göre şekillendirilmesine çalışılmaktadır.
Raporların komisyon başkanlığına iletilmesi sürecinde DEM Parti heyeti MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’yi ziyaret etmiş ve görüş alışverişinde bulunmuşlardır. Görüşmenin hemen ardından; DEM Parti İmralı Heyeti üyesi Pervin Buldan; “Öcalan’la yaptıkları görüşmede ele alınan konuları Bahçeli’ye ilettiklerini, DEM’in görüşlerini Bahçeli’ye aktardıklarını, bundan sonra yapılması gerekenler konusunda istişarelerde bulunduklarını, birlikte ikinci aşamaya geçtiklerini, Bahçeli’nin sürece çok büyük katkısı olduğunu, bundan sonra da olacağına inandıklarını" ifade etmiştir. Bahçeli de basının önünde “Pervin Buldan’ın her sözüne imzamı atıyorum” diyerek katkıda bulunmuştur.
Bahçeli’nin DEM Parti’ye katkısı MHP’nin raporuna bütünüyle yansıtılmamış görünmektedir. MHP’nin raporunda DEM Parti’nin isteklerinden söz edilmemekte, son bir yıldır her vesileyle gündeme getirilen bu bölücü taleplere olumlu ya da olumsuz yoruma yer verilmemektedir. Bunun yerine süreci eleştirenler hedefe konulmakta, “Aksi istikametteki tavır ve tutumları millete ve devlete yönelik karşı direniş olarak yorumlamanın kaçınılmaz olduğundan” söz edilmektedir. MHP’nin raporunda; çözüme katkıdan çok eleştirenlerin hedef alınması, ülkemizin kayıp ve kazançlarının neler olacağını izah etmek yerine eleştiri sahiplerini tehdit niteliğinde ifadeler kullanılması, niyet ve maksadın PKK’ya siyasi alan açmak olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. MHP’nin raporu da bu yönüyle DEM Parti’yi, dolayısıyla PKK’yı destekleyici bir belge niteliğindedir.
CHP’nin raporunda; Lozan Antlaşması, ulusal egemenliğin ve cumhuriyetin kurucu değerlerinin temel taşı olarak tanımlanmış, Atatürk İlke ve Devrimlerinin; özgürlükçü bir cumhuriyetin, eşit yurttaşlığın ve kamusal vicdanın kurucu zeminini teşkil ettiği, Atatürk milliyetçiliğinin; yurttaşlık bağıyla cumhuriyetimize bağlı olan herkesin eşitliğini savunduğu vurgulanmıştır. Raporda bu hususlara vurgu yapılırken şifahi açıklamalarda terör sorununun ısrarla “Kürt Sorunu” olarak tanımlanmasına, Özgür Özel’in “Kürt sorununun çözümü konusunda DEM’le CHP ayrı düşemez” şeklindeki açıklamasına anlam vermek, bu açıklamaları Atatürk Milliyetçiliği ile bağdaştırmak mümkün değildir. CHP yöneticilerinin; günümüzde ayrılıkçı odaklar tarafından ortaya atılan ve ısrarla gündemde tutulan “Kürt Sorunu” kavramı ile 20’nci yüzyılın başında emperyalist devletlerin gündeme getirdiği “Şark Meselesi” kavramının benzerliğini, Atatürk’ün buna karşı ne gibi önlemler aldığını incelemelerinde ve bu hatayı tekrar etmekten kaçınmalarında yarar vardır.
Basında; AKP içinde, süreçteki gelişmelerden rahatsızlık duyan geniş bir kesim olduğundan, bu nedenle AKP’nin raporunun sık sık güncellendiğinden, bunun da raporun tamamlanmasını geciktirdiğinden söz edilmektedir. Sürecin başından bu yana bir yıldan fazla zaman geçmiş olmasına rağmen AKP içinde fikir birliği oluşturulamadığına inanmak mümkün değildir. Bence AKP’nin,iç siyasi kaygılarla “herkes konuştuktan sonra konuşmak gibi bir yaklaşım içinde olduğu” fikri daha makul görünmektedir.
DEM’in ve PKK’nın bölücü talepleri ile bazı siyasi partilerin destekleyici tavırları herkesin gözü önünde cereyan ederken toplumun dikkatinin başka yönlere çekilmek istendiği de dikkatlerden kaçmamaktadır. Gündemde tutulması, toplumda farkındalık oluşturması gereken asıl konunun bölücü talepler olması gerekirken tartışmaların odağına “umut hakkı, Apo’nun hak ve özgürlüğü, teröristlerin affı, eyleme katılan-katılmayan ayrımı yapılması…” gibi konuların oturtulması, asıl tehdidin gözlerden uzak tutulmak istendiği kanaati oluşturmaktadır.
Süreç; milli dayanışma, demokrasi, özgürlük, barış, kardeşlik temalarıyla süslenmektedir. Buna karşılık Kürtçülük propagandası ile etnik ayrımcılık, ırkçılık yapanlar ve bunların destekçileri; Atatürk İlke ve Devrimlerini, Cumhuriyetimizin kuruluş değerlerini, birlik-beraberlik ve bütünlüğümüzü savunanları “ırkçı ve faşist” olarak itham etmektedirler. Bu çelişkinin ne anlama geldiği çok iyi değerlendirilmeli, asıl maksatlarının; bizi birbirimize düşürmek, arkalarına aldıkları emperyalist destekle, Büyük Önderimiz Atatürk ve Silah Arkadaşları sayesinde son 100 yılda elde ettiğimiz kazanımları yok etmek olduğu akıldan çıkarılmamalıdır. Öyle görünüyor ki; ülkemizi hedefine koyan iç ve dış cephe, siyasi süreçteki gelişmelere paralel olarak adımlarını sıklaştırmışlardır.
Bu gidişatı engelleyecek, vatanımızın bütünlüğünü, milletimizin birlik ve beraberliğini koruyacak yegâne güç Büyük Türk Ulusunun kararlılığıdır. Bunun için de etnik, dini, mezhebi, sosyal ve kültürel açılardan aramıza sokulmaya çalışılan her türlü nifakı boşa çıkaracak şekilde birbirimize kenetlenmemiz gerekmektedir. Tıpkı atalarımızın Millî Mücadele döneminde yaptıkları gibi…