PKK’dan ziyade YPG/PYD yapılanması var
PKK’dan ziyade YPG/PYD yapılanması var
Paylaş:
Gazeteci Yazar Murat Kışlalı, GÖZLEM’in ülke gündeminin başında gelen olay ve gelişmelerle ilgili sorularını cevapladı. Kışlalı, PKK lideri Öcalan’ın silah bırakma çağrısı, AKP’ye milletvekili transferleri, Erdoğan’ın TÜSİAD’da yönelik eleştirileri, siyasetçiler arasında yaşanan diploma tartışmaları konularında açıklamalarda bulundu.
GÖZLEM – Devlet Bahçeli’nin başlattığı yeni açılım sürecinde hafta içinde Abdullah Öcalan’ı ziyaret eden DEM heyeti, daha sonra Apo’nun “silahları bırakın” çağrısını okudu. Görüşünüz?
K – 10 yıl önce 28 Şubat’ta Dolmabahçe’de yapılan görüşmelerdeki görüntüler ve çağrıda da o dönemki meşhur Apo mektubu ile çok paralel ifadeler yer alıyor. Apo çağrısında “… bu iklimde silah bırakma çağrısında bulunuyor ve bu çağrının tarihi sorumluluğunu üstleniyorum. … kongrenizi toplayın ve karar alın, tüm gruplar silah bırakmalı ve PKK kendini feshetmelidir” ifadeleri yer aldı. İlk açılım sürecinden sonra hendek savaşları başlamış, sokak çatışmaları çıkmış ve açılım büyük bir yıkımla bitmişti. Şimdi bu çağrıdan sonra PKK Kongresini toplayıp kendini fesheder mi? Feshetse bile terör eylemleri biter mi? Üstelik şimdi PKK’dan ziyade Kuzey Suriye’de Kuzey Irak ile birleştirilmek istenilen bir YPG/PYD yapılanması var. PKK’nın Suriye kolu diyebileceğimiz bu oluşum doğrudan ABD’nin koruması, silahlandırması ve yönlendirmesi altında. Suriye ile bir petrol anlaşması yaparak özerk bir yönetime kavuştular. 70-80 bin kişilik ordusunun Suriye’den ayrı kalacağı anlaşılıyor. Bu yapılanma Kuzey Irak’ı da içerecek şekilde düşünüldüğünde, bu açılım sürecinin “terörsüzleştirme” sürecini getireceğini sanmıyorum.
GÖZLEM – Cumhurbaşkanı Erdoğan, “partisine milletvekili transfer etmeyi” gündem haline getirdi; daha önce kendisini ağır şekilde eleştirenlere bile rozet takıyor; ne yapmak istiyor, hedefi ne olabilir?
K – Birincisi “Bize katılın bakın mükafatı hemen ve büyük olur” mesajı vermek istiyor. Bunu yaparken kendi partisindeki eski, sadık yöneticilerinin yakınmalarına neden oluyor ama fıtratında “biat” olan bir anlayışın bunu çok da “takacağını” düşünmem. Muhalefetten transferler yaparak Anayasa değişikliği için Cumhur İttifakı’nın mevcut 323 kişilik milletvekili sayısının 360’a ulaşması için her türlü çabayı göstermeye çalışacağı anlaşılıyor. İkincisi Kongre’de öne çıkarabileceği başka bir “flaş” yoktu ve bunu patlatmak istedi. Aslında her ne kadar Merkez Karar ve Yürütme Kurulu’nun yarıdan fazlasını değiştirdiyse Parti’nin esas olarak politikaları “sunan” organı Merkez Yürütme Kurulu’ndan 5 üye gitti, 7’si transferlerden 9 kişi geldi. Nefes’ten Nuray Babacan “Bu arada son iki seçimin başarısızları olarak adlandırılan genel başkan yardımcılarından Erkan Kandemir, Hamza Dağ ve Fatih Şahin’in genel merkez yönetimine alınmaması ‘troyka gitti’ şeklinde yorumlanıyor... Bu ekibin, seçim sürecinde aday listeleri başta olmak üzere, birçok konuda etkin olduğu, kendi ekiplerini ve adamlarını ön plana çıkardığı iddia ediliyordu. Bir anlamda seçimin faturası bu üç isme kesilmiş oldu” diye yazdı. Üye sayısı 30’a çıkan MYK’nın yeni üyelerinin 7’sinin “yeni transferler” olması da Erdoğan’ın, seçimlerdeki yenilgi sonrası Parti’nin gidişatında oy kaybını anlayıp yönetmek adına “muhalefetten gelen yeni üyelerden” bir katkı sağlamayı amaçladığını gösteriyor. CHP listesinden milletvekili olan Gelecek Partisi’nin anayasacısı Serap Yazıcı, “Erdoğan’ın tekrar Cumhurbaşkanı seçilemeyeceği” ve “Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemi’nin otoriter yolsuzluk düzenini kurmak amacıyla icat edildiği” gibi ağır eleştirilerine rağmen “Cumhurbaşkanımızla yaptığım görüşme sonrasında hissettiğim güven, bu kararı almamda büyük rol oynadı” diyerek AKP’ye geçti. Bu durumu Erdoğan’ın “daha parlamenter bir anayasa yapmak için kendisine söz verdiği ve kendisinden faydalanmak istemesine” bağlayanlar da var, bu “faydalanma”nın liberal tonlar da içeren ama özünde Erdoğan’ı yeniden seçtirecek bir anayasa yönünde olabileceğini düşünenler de. Yazıcı’nın, Abdullah Gül’ün dönemindeki ilk dört maddenin değişmesini de içeren anayasa değişikliği çabaları sürecinde, AKP’nin oluşturduğu komisyonda yer alması ve mevcut Cumhurbaşkanı’nın anayasa danışmanı Mehmet Uçum ile beraber çalışmış olması ikinci seçeneği daha olası kılıyor.
GÖZLEM – TÜSİAD yöneticilerinin, “iş aleminin görüşünü yansıtan” açıklamaları üzerine “yargı baskısı yetmemiş gibi”, Cumhurbaşkanı’nın hemen hemen her konuşmasında açıklamanın üzerine gidiyor. Erdoğan’ın “Eski Türkiye’yi özlüyor olabilirsiniz ama... TÜSİAD, haddini bilmeyi öğreneceksin!” demesi ne anlama geliyor?
K – TÜSİAD’da hem Yüksek İstişare Kurulu Başkanı Ömer Aras’ın, hem de Başkan Orhan Turan’ın konuşmaları çok doğru ve çarpıcı tespitlerden oluşuyor. Başkanların konuşmaları birbirini tamamlıyor ve Aras’ın “Sistem çöktü” diyerek özetlediği şekilde Türkiye’deki gidişatın “çok kötü” olduğunu ağır ve açık olarak ifade ediyor. Erdoğan bunu bir başkaldırı olarak aldı. Hem de sermayeden gelmesini, her ne kadar bu kesimi hiçbir zaman benimsemiş olmasa da bir “ihanet” olarak gördü. İktidardan çıkarı olması gereken, aslında varlıklarını bu iktidara bağlı olduğunu idrak etmiş olması gereken sermayenin kendisine karşı bu şekilde “beklemediği” bir çıkış yapması eminim kendisini çok şaşırtmıştır. Bunu zor idrak etti ve atlatamadığına dair emareler gösteriyor. Onun da ötesinde bu çıkışın 1980 öncesi Ecevit dönemindeki TÜSİAD ilanı ile benzerliği de hissiyatında etkili olmuştur. Bana göre bu başkaldırıyı, Gezi Parkı’ndan sonra kendisine karşı yapılmış en önemli çıkışlardan biri olarak görüyor. Onun için, her zamanki taktiğiyle, “yılanın başını küçükken ezeceksin” deyişinde olduğu gibi, hiçbir geri adım atmadan tüm gücüyle bunun üzerine gidip, benzer olaylara yol açmasına engel olmak istiyor.
GÖZLEM – Hukukçular, siyasetçiler, yazarlar “belediye başkanları, siyasi parti temsilcileri, gazeteciler, sendikacılar ve yazarların ‘kaçma şüphesi ve delil karartma” gerekçeleriyle tutuklanması kararlarının hukuki boyutu sorguluyorlar. Sizin görüşünüz?
K – Anayasa Mahkemesi (AYM) hafta içinde bireysel başvurulara ilişkin istatistikleri yayımladı. Mahkeme’nin 2012’dan bu yana “bir veya birden fazla hak ihlali” sonucuna vardığı toplam 79 bin 251 karardan 56 bin 443’ünü, yani yüzde 70’den fazlasını “makul sürede yargılama” ihlali oluşturdu. Muhaliflerin hakkındaki iddialar ile ilgili bir hüküm giymeden, iddianamelerin yazılmaması ve başka şekillerde çok uzun süreli tutuklu tutulmaları iktidarın en büyük baskı araçlarından biri haline geldi.
GÖZLEM – Yıllarca Erdoğan’ın diploması tartışıldı, şimdi de muhtemel cumhurbaşkanının diploması tartışılmaya” başladı. O yıllarda “diplomayı veren üniversite sessiz kalmıştı” şimdi de “benzeri” yaşanıyor, “gerçeğin bulunması” istenmiyor mu?
K –Ekrem İmamoğlu 1990 yılında Girne ABD Üniversitesi’ne kayıt yaptırıp, bir yıl sonra da İstanbul Üniversitesi İngilizce İşletme Bölümü’ne mevcut yasal düzenlemelere uygun olarak ve o dönem aynı şekilde 51 kişiyle beraber yatay geçiş yapıyor. İktidar bu yatay geçişin yasalara aykırı olarak yapıldığını iddia ediyor ama bu iddiaya, CİMER’e bir başvuru yapılması üzerine İmamoğlu’nun geçiş yaptığı İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Kamil Ahmet Köse 27 Mart 2020 tarihinde olumsuz yanıt veriyor. Sözcü’den Saygı Öztürk yazdı. Köse’nin Rektörlüğe yazdığı yazıda, İmamoğlu’nun yatay geçişinin mevcut yönetmeliklere göre değerlendirildiği belirtiliyor ve “kabul koşullarını yerine getirerek kayıt olmuştur” ifadesi yer alıyor. İmamoğlu’nun tüm yönetmelik şartlarını yerine getirdiğini belgeleriyle beraber avukatı Mehmet Pehlivan ve ceza hukukçusu Prof. Dr. Adem Sözüer de hafta içinde açıkladı. İmamoğlu sadece 2 dersini saydırmış, diğer dersleri baştan almış, okumuş, futbol takımında oynamış ve mezun olup diplomasını almış. Üzerine de yüksek lisans yapmış. Diplomasını 35 yıl sonra iptal ettirip yok saydıracaklar. Oysa İdare Hukuku’nda iptal için başvuru süresi sadece 60 gün. Bu iddiayla ilgili en güzel değerlendirmelerden birini CHP Genel Başkanı Özgür Özel yaptı: “Erdoğan rakibinden çok korkuyor. Bu iş bumerang gibi döner Erdoğan’ı vurur. Erdoğan’ın diploması yok, okul arkadaşları da yok. ...derste, dershanede, amfide gören yok. Okul arkadaşları ile fotoğrafı da yok. Ramazanda üniversite arkadaşlarına bir iftar versin de görelim.”