Petrodolar sistemi; yalnızca petrolün dolar karşılığı satılmasıyla sınırlı bir ekonomik mekanizma değildir. Bu mekanizma, 20. yüzyılın ikinci yarısında Amerikan hegemonyasının en sofistike silahı haline gelmiş; finansal bağımlılığı, askeri korumayla harmanlayarak yeni bir tür “enerji-emperyalizmi” doğurmuştur.
1973 Yom Kippur Savaşı sonrası, ABD ile Suudi Arabistan arasında yapılan kapalı anlaşma, petrolün yalnızca Amerikan dolarıyla fiyatlandırılmasını garanti altına aldı. Böylece dolar, sadece bir milli para olmaktan çıkıp, küresel enerji ticaretinin anahtarına dönüştü. Bugün dünya üzerindeki çoğu ülke, petrol alabilmek için dolar bulmak zorundadır. Bu durum, ABD’nin sınırsız para basmasına rağmen enflasyon krizine girmemesini ve dünya ekonomisini tahakküm altında tutmasını sağlamaktadır.
Bu sistemde yalnızca Washington değil, Londra merkezli finans baronları, Rothschild bağlantılı yatırım fonları ve küresel Yahudi sermaye ağları da rol almıştır. Körfez ülkelerinde biriken trilyonlarca dolarlık petrodolar fazlası, ABD hazine bonolarına ve Wall Street fonlarına akıtılmış; Arap halklarının, Arap oligarklar kontrolüne geçmiş petrol serveti Batı’nın finans kasasına dönüştürülmüştür. Bu döngü, bir yandan İsrail’in güvenliğini garanti altına alırken, öte yandan Körfez hanedanlıklarının tahtlarını Amerikan askeri gücüyle güvenceye almıştır. ABD'nin bölgedeki askeri üs haritası, bu finansal düzenin jeopolitik izdüşümüdür.
Türkiye’nin Körfezle kurduğu zoraki ilişkinin anatomisi
Türkiye'nin Katar, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan ile geliştirdiği ilişkiler, genellikle “kardeşlik”, “İslam dayanışması” ya da “ekonomik iş birliği” gibi yüzeysel argümanlarla açıklanır. Oysa bu ilişki; Türkiye’nin giderek derinleşen ekonomik kırılganlığının ve döviz ihtiyacının doğurduğu zoraki bir ilişkidir.
2018 sonrası başlayan kur krizleri, 2021 ve 2023’te tekrarlayan döviz şokları, Türkiye’yi Batı kaynaklarından uzaklaştırmış; Körfez ülkeleri sıcak para ihtiyacını karşılayabilecek neredeyse tek kapı haline gelmiştir. Swap anlaşmaları, doğrudan fon transferleri, kamu varlıklarının satışı ve Merkez Bankası rezervlerine görünmeyen destekler bu ilişkinin somut araçlarıdır.
Ama bu finansal destekler asla “şartsız” değildir. Katar ve Suudi Arabistan’dan gelen paranın yanında, Yahudilerin ABD diplomasisi eliyle yürüttüğüdış politika yönlendirmeleri ve rejim içi dizayn önerileri de gelir. Türkiye’nin Mısır ile yumuşaması, İsrail’le diplomatik normalleşmeye gitmesi, Filistin konusundaki tutumunu sessizleştirmesi; bu para akışlarının siyasal karşılıklarıdır.
ABD–İsrail–Körfez üçgeninde Türkiye’nin konumu
Türkiye'nin dış politikasındaki dönüşüm, sadece içerideki iktidar değişimlerine değil, aynı zamanda küresel finansal akımların yönüne de bağlıdır. ABD, İsrail ve Körfez merkezli sermaye çevreleri; Türkiye’de yalnızca sıcak parayla değil, medya, STK, akademi ve hatta siyasal partiler üzerinden de etkili olmaktadır.
Bugün enerji nakil hatları, askeri üs anlaşmaları, NATO’ya verilen açık çekler ve İsrail ile sürdürülen kontrollü dostluk; Türkiye’nin petrodolar sistemine entegrasyonunun açık göstergeleridir. Bu sistem, yalnızca ekonomik değil, ideolojik bir teslimiyet üretmektedir: Filistin'e sus, Kudüs'e bakma, İsrail’in güvenliği konusunda sessiz kal, Mavi Marmara'yı unut... ve karşılığında dolar gelsin.
Böylece Türkiye'nin dış politikasında; yerli ve milli menfaatlere dayalı olmayan, dış kaynaklı kredi derecelendirme raporlarından, Washington’daki think-tanklerin memnuniyet seviyesinden ve Tel Aviv'in stratejik endişelerinden etkilenen bir yönelim ortaya çıkmaktadır.
CHP bu yapının neresinde?
Cumhuriyet Halk Partisi, tarihsel olarak laikliğin, halk egemenliğinin ve anti-emperyalist mücadelenin taşıyıcısı olarak görülmüştür. Ancak son günlerde ortaya çıkan “normalleşme süreci”, “terörsüz Türkiye”, “anayasa pazarlıkları” ve “yumuşama” gibi söylemler; CHP'nin bu mirası ne kadar taşıyabileceği sorusunu da beraberinde getirmektedir.
Petrodolar destekli bu restorasyon süreci, CHP’yi sistemin iç meşruiyet dayanağı haline getirme stratejisi üretmektedir. Tutuklu siyasetçilerin serbest bırakılması, anayasal değişiklik pazarlıkları, üçüncü dönem formülleri ve muhalefetle “gönül alma” operasyonları; bu sistemin sürdürülebilirliğini garanti altına alma çabalarıdır.
CHP bu sürece katıldığında, sistemin dışına çıkmak bir yana, sistemin devamlılığı için “muhalefet makyajı” işlevi görecektir. Oysa Türkiye’nin ihtiyacı; CHP’nin statükonun paydaşı değil, dönüştürücüsü olmasıdır.
“Terörsüz Türkiye” maskesi altında yeni bir teslimiyet
Bugün Türkiye'de güvenlikçi söylemler, anayasa değişikliği girişimleriyle örtüştürülmektedir. Bu örtük denklem şunu ima etmektedir:
• “Terörü bitirme” adı altında yürütülen süreç, ABD–İsrail–Körfez ekseninde bir yeniden yapılanma girişimidir.
• Yeni anayasa teklifi; sadece iç barış için değil, dış sistemin talepleri doğrultusunda Türkiye’yi yeniden şekillendirme aracı olacaktır.
• CHP’nin bu süreçteki varlığı, sisteme meşruiyet kazandırmanın ötesinde rakiplerinin; toplumsal muhalefeti kontrol altında tutma aracına dönüşecektir.
“Terörsüz Türkiye” söylemi; aslında "petrodolarlı Türkiye"nin inşasına zemin hazırlayan bir stratejidir. ABD destekli terör pazarlığı, iç siyasette anayasa karşılığına dönüşmektedir.
Son söz: Alternatif mümkün mü?
Türkiye’nin geleceği yalnızca güvenlik politikalarıyla değil, hangi ekonomik/finansal düzene dahil olacağıyla belirlenmektedir.
Petrodolar sisteminin sunduğu geçici istikrar, uzun vadede halkın iradesini devreden çıkaran, egemenliği dış kaynaklara devreden bir düzendir.
Peki CHP ne yapacaktır?
CHP’nin önünde iki yol vardır:
1. Sistemin içine entegre olup, dış sermaye düzenin iç paydaşı olmak.
2. Cumhuriyetten, laiklikten ve tam bağımsızlıktan yana yeni bir ekonomik/siyasal paradigmayı inşa etmek.
Bu iki yoldan birinin tercihi; sadece günlük siyasal bir taktik olmayacak, Türkiye’nin ve Türklüğün geleceğini belirleyecektir.
Bu yüzden CHP; mevcut petrodolar düzeninin iç paydaşı olmamalı, Cumhuriyetten, laiklikten ve tam bağımsızlıktan yana yeni bir ekonomik-siyasal paradigmayı inşa etme yolunu seçmelidir.
Petrodolar, Türkiye ve CHP
Petrodolar, Türkiye ve CHP
Paylaş: