Papa 14. Leo’nun Ankara’ya ayak basar basmaz Anıtkabir’i ziyaret edip saygı duruşunda bulunması, yalnızca bir devlet protokolü değil; Türkiye’nin laik karakterine yönelik açık bir diplomatik saygı beyanı olarak okunmalı. Bu adım, dünyanın zor bir dönemden geçtiği, dinî gerilimlerin siyasal çatışmaları körüklediği bir evrede geldiği için, sembolik değeri daha da yüksek.
Anıtkabir, Türkiye’nin kurucu ilkelerinin mekânsal bir temsili. Bir ruhu, bir yönü var. Buraya yapılan her ziyaret, Türkiye’nin çağdaş devlet kimliğine verilmiş bir onayı içinde taşır. Papa’nın bu tercihi, Avrupa’da yeniden yükselen aşırı sağın göçmen karşıtı ve İslamofobik söylemleri ile Ortadoğu’da süregelen mezhepsel kamplaşmalar arasında dikkatlice dokunmuş bir mesaj niteliğinde. Vatikan diplomatisi, çoğu zaman sessizdir ama hassas noktaları iyi hesaplar; bu ziyaret de o ince hesaplardan biri.
Ortak jeopolitik gerçeklik şu: Ortadoğu bugün hem büyük güçlerin rekabet alanı hem de kimlik siyasetiyle derinleşen çatışmaların merkezi. Lübnan’dan Irak’a, Suriye’den Filistin’e kadar uzanan coğrafya, yalnızca askeri değil, dini–siyasi liderliğin de etkilediği bir denge üzerinde duruyor. Bu nedenle Papa’nın Türkiye ziyaretleri, Batı–Doğu hattındaki sıcak dosyalarla yakından ilişkilidir.
Türkiye açısından bakıldığında ise ziyaret, iki mesaj içeriyor. Birincisi, Ankara’nın bölgesel barışın kurulmasında kültürel ve dini diplomasi kanallarını yeniden etkin kullanabileceğini gösteren bir açılım. İkincisi ise, Türkiye’nin seküler devlet yapısının uluslararası alanda hâlâ güçlü bir referans noktası olduğunu teyit eden bir işaret.
Papa’nın barış mesajlarının bölgeye etkisi ise tek bir konuşmanın ötesine geçen uzun bir diplomatik çizgi içinde değerlendirilmeli. Vatikan’ın Ortadoğu politikası, tarihsel olarak üç temel eksene dayanır: Hıristiyan azınlıkların güvenliği, dinlerarası diyalog, ve siyasi çatışmaların yumuşatılması için ahlaki çağrı. Bu üç başlık, bugün hâlâ geçerli. Ancak hiçbir Papa, bu çağrıları yaparken Türkiye gibi bölgesel bir aktörle kurduğu ilişkiyi göz ardı edemez. Çünkü Vatikan iyi bilir: Ortadoğu’da barış istiyorsanız, Ankara’sız bir denklem kuramazsınız.
Papa 14. Leo’nun konuşmalarında öne çıkan “insani güvenlik”, “karşılıklı saygı”, “dinin siyasetin aracı haline getirilmemesi” gibi temalar, bölgede hem dini liderlere hem de hükümetlere gönderilen birer diplomatik çağrı olarak okunmalı. Bu mesajların hemen sonuç doğurmasını beklemek gerçekçi değil; ancak Ortadoğu’daki aktörler, dünyanın en etkili ahlaki otoritelerinden biri olan Papalık makamının tutumuna kayıtsız kalamaz. Diplomasi dediğimiz şey bazen imzalanan anlaşmalarla değil, toplumların moral yönelimlerini değiştiren sembolik çıkışlarla ilerler.
Ziyaretin bir diğer boyutu da Türkiye’nin uluslararası alanda yeniden “dengeleyici ülke” rolüne uygun bir pozisyon alma isteğini yansıtması. Hem NATO üyesi hem bölgesel bir Müslüman çoğunluk ülke olması, Türkiye’yi Vatikan’ın gözünde benzersiz bir konuma oturtuyor. Papa’nın Ankara’daki temasları bu nedenle yalnızca dinî değil, politik ve stratejik anlamlar taşıyor.
Bugün Ortadoğu’nun temel ihtiyacı, çatışmaları donduran değil, çözüm üretmeye açık, ahlaki zemini güçlü diplomatik girişimlerdir. Papa’nın barış mesajları bu zeminin seslendirilmiş hâli olarak önemlidir; ancak etkili olup olmayacağı, Ankara dahil bölgedeki aktörlerin bu çağrıları ne kadar siyasal somutluğa dönüştüreceğine bağlı.
Sonuç olarak, Papa 14. Leo’nun Anıtkabir ziyareti, bölgeye yönelik barış söylemi ve Türkiye’nin stratejik konumu bir araya geldiğinde, bu ziyaretin diplomatik ağırlığı açıkça ortaya çıkıyor. Bazen bir fotoğraf karesi, bir törendeki saygı duruşu ya da birkaç cümlelik bir konuşma, resmi anlaşmalardan çok daha güçlü bir siyasal hafıza yaratır. Bu ziyaret de tam olarak o karelerden biri oldu.
Papa 14. Leo’nun Ankara çıkışı: Diplomasinin sessiz ama güçlü mesajları
Papa 14. Leo’nun Ankara çıkışı: Diplomasinin sessiz ama güçlü mesajları
Paylaş: