.
Ekonomik Göstergeler
Dolar
29.84 ₺
Euro
32.45 ₺
GBP
1.124 ₺
JPY
7.842
Ana Sayfa
Gündem
Spor
Köşe Yazıları
Podcast

Ortadoğu’nun gelecek kaygıları ve Türkiye’nin endişeleri

Okuma Süresi: 3 Dakika
Toplam Okunma: hesaplanıyor...
Ortadoğu’nun gelecek kaygıları ve Türkiye’nin endişeleri
Ortadoğu’nun gelecek kaygıları ve Türkiye’nin endişeleri
Paylaş:
Ortadoğu’da yıllardır değişmeyen bir gerçek var: Gelecek hep belirsiz, kaygılar hep ağır...
Enerji zenginliğiyle cazibe merkezi olan bu coğrafya, aynı zamanda savaşların, iç çatışmaların ve diplomatik satrançların en sert oynandığı sahne!
Halkların gündelik hayatını belirleyen de artık bu: yarının ne getireceğini bilememenin kaygısı… Türkiye ise bu kaygıları en yakından hisseden ülke. Çünkü Ortadoğu’daki her dalgalanma, sınırlarımızı, ekonomimizi, hatta sokaktaki vatandaşın huzurunu etkiliyor. Suriye’de yıllardır çözülemeyen iç savaşlar, Irak’ta yönetim boşluklarının doğurduğu güvenlik riskleri, İran’ın bölgesel hesapları, İsrail-Filistin hattında tırmanan korkunç şiddet… Hepsi Ankara’nın ajandasında.
En büyük endişemiz, bölgedeki istikrarsızlığın kalıcı hale gelmesi.
Çünkü bu durum, milyonlarca mültecinin güvenli liman arayışını sürekli kılıyor. Aynı zamanda enerji koridorlarının güvenliğini, ticaret yollarının istikrarını ve sınır ötesi terör tehditlerini doğrudan gündemimize taşıyor.
Bugün Türkiye için mesele sadece “komşuda çıkan yangının dumanı bize de gelir” durumu değil. Mesele, Ortadoğu’nun geleceğinde söz sahibi olup olamayacağımız...
Batı ile ilişkilerde yaşanan gerilimler, bölge ülkeleriyle bazen yakınlaşıp bazen uzaklaşan dalgalı diplomasi, Ankara’yı zor bir denge oyununa zorluyor.
Peki çözüm ne? Ortadoğu’nun geleceği için belki de en kritik ihtiyaç, güvenliği sadece askerle değil, iş birliğiyle sağlamaya çalışmak… Ekonomik ortaklıkların geliştirilmesi, karşılıklı bağımlılığın artırılması, halkların birbirini düşman değil, ortak olarak görmesi…
Türkiye’nin önümüzdeki dönemde en büyük sınavı bu olacak: Kendi güvenliğini sağlarken bölgesel barışın da mimarı olabilmek.
Başarırsak hem geleceğe dair kaygılar hafifler, hem de Ankara’nın bölgedeki ağırlığı daha da artar. Başaramazsak, Ortadoğu’nun belirsiz karanlık gündemi, Türkiye’nin de gündemini belirlemeye devam eder.
Ortadoğu, tarihsel olarak istikrarsızlıkla anılsa da 2025 yılı, bölgedeki belirsizliğin ve kaygıların zirveye ulaştığı bir dönem olarak kayıtlara geçti. Türkiye açısından bu tablo, yalnızca coğrafi yakınlık değil, aynı zamanda stratejik bir zorunluluk anlamına geliyor. Çünkü Ortadoğu’daki her gelişme, doğrudan Türkiye’nin güvenliğini, ekonomisini ve uluslararası konumunu etkiliyor.
Kasım 2024’te Lübnan ve İsrail arasında varılan ateşkese rağmen, İsrail’in güney Lübnan’a yönelik hava saldırıları devam ediyor. Birleşmiş Milletler’e göre, ateşkesten sonra 100'ün üzerinde Lübnanlı sivil hayatını kaybetti ve 80.000'den fazla kişi yerinden oldu. İsrail, saldırıları Hizbullah hedeflerini vurmak için gerçekleştirdiğini savunsa da sivil kayıplar ve altyapı tahribatı uluslararası insan hakları kuruluşları tarafından savaş suçu olarak değerlendiriliyor. Bu durum, Ortadoğu’daki güvenlik ortamının ne denli kırılgan olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor.
Suriye'de, Beşar Esad rejiminin Aralık 2024’teki çöküşünün ardından, geçici bir anayasa ilan edildi. Bu anayasa, ülkenin beş yıllık geçiş sürecinin temel hukuki çerçevesini oluşturuyor. Ancak, bu geçiş süreci, mezhebi ve etnik temelli bölünmelerin derinleşmesi, milis grupların varlığı ve dış müdahalelerin etkisiyle oldukça karmaşık bir hal almış durumda. Türkiye ile İsrail'in Suriye’de çatışan çıkarları, Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması ve terör örgütlerinin etkisiz hale getirilmesi için diplomatik ve askeri adımlarını sürdürüyor.
Israil'in saldırılarına rağmen İran’ın nükleer programı, bölgedeki en büyük güvenlik tehditlerinden biri olmaya devam ediyor. Birleşmiş Milletler, İran’a yönelik yeniden yaptırımların uygulamaya konulmasını onayladı. İran, bu yaptırımları "yasadışı" olarak nitelendirerek karşılık vereceğini açıkladı. Ayrıca, İran'ın finansal suçlarla mücadele konusundaki uluslararası standartlara uyum sağlama çabaları, ülkenin uluslararası finans sistemine entegrasyonunu zorlaştırıyor. Bu durum, Körfez ülkeleriyle olan ilişkilerde yeni gerilimlere yol açıyor.
Trump ─ Netanyahu Gazze BarışPlanı ile Filistin bir asır sonra yeniden İngiliz mandasına terk ediliyor. SDG silah bırakmayı zamana yayıyor. Türkiye, Ortadoğu’daki bu karmaşık tabloyu dikkatle izliyor ve bölgesel istikrarın sağlanmasında aktif bir rol oynamaya çalışıyor. Ancak, hem Batı ile ilişkilerdeki gerilimler hem de bölgesel aktörlerle olan ilişkilerdeki belirsizlikler, Türkiye’nin dış politikasını zor bir dengeye oturtuyor. Türkiye’nin önümüzdeki dönemdeki en büyük sınavı hem ulusal güvenliğini hem de bölgesel barışı sağlayacak stratejileri etkili bir şekilde uygulayabilmek olacaktır.