Ekonomik Göstergeler
Dolar
29.84 ₺
Euro
32.45 ₺
GBP
1.124 ₺
JPY
7.842
Ana Sayfa
Gündem
Spor
Köşe Yazıları
Podcast

Olsaydı, olmasaydı

Okuma Süresi: 3 Dakika
Toplam Okunma: hesaplanıyor...
Olsaydı, olmasaydı
Olsaydı, olmasaydı
Paylaş:
Kıbrıs’ın güneyini, Orta Asya’nın bazı ülkelerinin tanıması insanlarımızı çeşitli varsayımlara sevk etti.
Varsayımlarda biraz ileri de gittik.
Elbette Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti adı üzerinde bir Türk Devleti!
Mazisi yarım yüzyılı aşan bu Türk Devleti’nin, dünden bugüne neden yalnız kaldığını hiç düşündük mü?
Gelmiş geçmiş Cumhuriyet Hükümetlerimizin bu yalnız kalmada hiç mi payı yok?
Kıbrıs’ı bilen, tanıyan ve vatandaşı olmaktan da onur duyduğum bu Devleti bizler gereği gibi tanıttık mı?
Burada bir duralım.
Kıbrıs’ı ve Azerbaycan’ı tanıyan bir insan olarak merhum Denktaş’ın, Cumhurbaşkanlığı’ndan ayrıldıktan sonra çalışmış, çabalamış, Azerbaycan’ı ziyaretini gayr-i resmi olarak sağlamıştık.
Fakat muhterem İlham Aliyev, Rauf Denktaş’a görevde olmamasına rağmen yüksek düzeyde bir ağırlama yapmıştı.
Merhum Denktaş’ın bu ziyaretinde pay sahiplerinden biri olan Marmara Grubu Vakfı olarak bizler de aynı günlerde Bakü’deydik. Ev sahiplerimiz Azerbaycanlı iş insanlarıydı. Bunu gerçekleştirmek hiç de kolay olmamıştı. Zira KKTC tanınmayan bir durumdaydı.
Oysa; Muhterem İlham Aliyev, Denktaş’ı ağırlamak jestini gerçek bir Cumhurbaşkanı’na gösterilmesi gereken bir özen ve dikkatle gösterdi. Bununla da kalmadı, 2006 yılında Türkiye Cumhuriyeti’nin Büyükelçiliği’nin açılış merasiminde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile birlikte KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’ı ağırladı.
Muhterem Aliyev; 2007 yılında da Azerbaycan ve Türk Diaspora Teşkilatı 1 Forumu’na, gene Mehmet Ali Talat’ı davet etti. Ben bu üç ziyarette de vardım.
Peki biz ne yaptık?
Veya ne yapmadık?
Buradan şuna gelmek istiyorum. Orta Asya’daki kardeşlerimize kızmaya hakkımız yok.
Onların tanıdığı Güney Kıbrıs’ı, NATO müttefiklerimizin hepsi tanımıyor mu?
Belki de onların tanıması bizim için bir imkân da oluşturabilir. Güney Kıbrıs’a söylemek istediklerimizi, onlar söyleyebilirler.
En nihayet diplomasinin bir diyalog sanatı olduğu gerçeğinden yola çıkacak olursak belki kardeşlerimizin bu davranışları yarınlarda bizler için daha da hayırlı olabilecektir.
Unutmayalım onlar bizim kardeşlerimizdir ama hepsinin müstakil devletleri vardır. Onlar kendilerine ait kararlarını kendileri verirler.
Bize düşen ortak kanaat, ortak çaba ve ortak iş birliklerimizi karşılıklı anlayış ve saygı içinde sürdürmektir.
Onların tanımasıyla ne Türk Devletleri Teşkilatı ne de dostluğumuz sarsılır.
Tarihe bir vefa olarak not düşmek açısından Tufan Türenç’in Hürriyet Gazetesi’nde yayınlanan makalesinden bir bölüm aktararak yazımı sonlandırmak istiyorum! (x)
“Denktaş’ın ziyareti Azerbaycan’da büyük bir heyecan yarattı. Aynı günlerde Marmara Grubu Stratejik ve Sosyal Araştırmalar Vakfı da Azerbaycan’da görüşmelerde bulunuyordu.
Denktaş, devlet adamı olarak ağırlandı. Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, Denktaş’ın onuruna bir aile yemeği verdi. Gördüğü bu olağanüstü ilgi ve sevgi, Denktaş’ı çok duygulandırdı. Bakü’deki son gecemizde iş adamlarının Denktaş’ın onuruna verdiği yemeğe Marmara Grubu da katıldı. Çok güzel bir geceydi. Azerbaycan’ın ünlü sopranosu Azerin, Denktaş’ın onuruna konser verdi. Denktaş’a çok sayıda ödül verildi.
Yaptığı konuşmada Denktaş, Türklerin karşılaştıkları zorlukları aşabilmek için birlik ve beraberlik içinde hareket etmeleri gerektiğini vurguladı. Denktaş’ın konuşmasından sonra sahneye Marmara Grubu Stratejik ve Sosyal Araştırmalar Vakfı Başkanı Dr. Akkan Suver’i davet ettiler. Dr. Akkan Suver kısa ama çok ilginç bir konuşma yaptı. Şöyle dedi:‘Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’i ziyaret ettiğimde kendilerine dedim ki, rahmetli babanız Haydar Aliyev, ‘Biz Türkiye ile bir millet iki devletiz’ demişti. Sizin Kıbrıs için attığınız çok önemli adımdan sonra ben buna bir ekleme yapmak istiyorum: ‘Biz artık bir millet üç devlet olduk.’ Bunu Sayın Denktaş’ın huzurunda da tekrarlamak istiyorum.’Heyecanlanan Denktaş, sarılıp Dr. Akkan Suver’i öptü. Suver dönünce masadakiler, ‘Bunun patentini al. Yoksa birileri sahip çıkar’ dediler.Suver de, ‘Bu patenti tescil etmek benim elimde değil. Bunu ancak gazeteci arkadaşımız Tufan Türenç yapabilir’ dedi. Ben de o gece bunu yazacağıma söz verdim. Şimdi bu sözümü yerine getiriyorum. ‘Bir millet iki devlet’ sözü rahmetli Haydar Aliyev’e aittir. Ama ‘Bir millet üç devlet’ sözünün patenti Marmara Grubu Başkanı Dr. Akkan Suver’e aittir.”
(x) - (Google’da – Hürriyet – Tufan Türenç, Biz artık bir millet, üç devletiz, makalesi 3 Eylül 2005)