.
Ekonomik Göstergeler
Dolar
29.84 ₺
Euro
32.45 ₺
GBP
1.124 ₺
JPY
7.842
Ana Sayfa
Gündem
Spor
Köşe Yazıları
Podcast

Nasıl bir tasarruf politikası?

Okuma Süresi: 4 Dakika
Toplam Okunma: hesaplanıyor...
Nasıl bir tasarruf politikası?
Paylaş:
Sık sık hükümetin açıkladığı tasarruf tedbirleri gündemi meşgul ediyor. Ancak bu tedbirlerin engelli bireylere yönelik hizmetlerden başlaması büyük bir tepkiye neden oldu. Sosyal devlet anlayışının temeli, en kırılgan grupları korumak ve onların yaşam kalitesini artırmaktır. Peki, ekonomik kriz veya tasarruf gerekçesiyle engelli bireylerin eğitim, sağlık ve sosyal haklarında kısıtlamaya gitmek ne kadar doğrudur? -Tasarruf, gereksiz harcamaların önlenmesi ve kaynakların verimli kullanılması anlamına gelir. Ancak, engelli bireylere yönelik destekler ne gereksizdir, ne de lüks. Aksine, bu destekler onların topluma kazandırılması, bağımsız yaşam sürmesi ve temel insan haklarına erişimi için zorunludur. Bugün eğitime erişimi kısıtlanan bir engelli çocuk, yarının bağımsız bireyi olma şansını kaybedebilir. Rehabilitasyon hizmetleri yetersiz kalan bir birey, hayata devam edebilmeleri için daha büyük sorunlarla karşı karşıya kalabilir. Özetle, bu kesintiler, kısa vadede tasarruf gibi görünse de uzun vadede devlete ve topluma daha büyük maliyetler olarak geri döner. -Son açıklamalar, engelli bireylerin Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) muafiyetleriyle araç edinme haklarının sınırlandırılacağını gösteriyor. Bu, sadece bir mali kısıtlama değil; aynı zamanda hareket özgürlüğünü kısıtlayan bir uygulamadır. Engelli bireylerin daha önce 5 yılda bir araç değiştirme hakkı, şimdi 10 yıla çıkarılıyor. Bu, yıllardır devletin sunduğu bir kolaylığın, ekonomik bahanelerle geri alınması anlamına geliyor. Oysa o araçlar, bir lüks değil; bir özgürlük kapısıdır. Kimimiz için sıradan olan bir ulaşım, bir engelli birey için hayata bağlanmanın en önemli yollarından biridir. - Dahası, engelli bireyler için ayrılan bütçelerde kısıtlamalar olduğu belirtiliyor. Bu kabul edilemez. Türkiye'de 10 milyondan fazla engelli birey varken, onların yaşam kalitesini artırmaya yönelik adımların atılması gerekirken, desteklerin azaltılması sosyal devlet anlayışıyla bağdaşmıyor. - Engelli bireyler ve aileleri zaten birçok zorlukla mücadele ediyor. Ulaşımda, istihdamda, sağlık hizmetlerinde ve eğitime erişimde yaşanan sorunlar hâlâ tam anlamıyla çözülmemişken, var olan desteklerin kesilmesi onları daha da zor durumda bırakacaktır. Üstelik bu kesintiler, engelli bireylerin sadece bireysel yaşamlarını değil, ailelerini ve yakın çevrelerini de olumsuz etkileyerek toplumsal eşitsizliği daha da derinleştirecektir. - Tasarruf yapılacaksa, öncelikle gerçekten gereksiz harcamalar gözden geçirilmelidir. Kamu kaynaklarının verimli kullanılması, lüks harcamaların azaltılması, israfın önüne geçilmesi gibi adımlar atılmadan, toplumun en kırılgan kesimlerinden kısıtlamalara başlanması kabul edilemez. - Sosyal devlet, herkese eşit fırsatlar sunan ve dezavantajlı bireyleri destekleyen bir sistemdir. Bu yüzden, engelli bireylerin haklarına yapılan her müdahale sadece ekonomik değil, aynı zamanda vicdani ve insani bir sorundur. Toplum olarak bu adaletsizliğe karşı sesimizi yükseltmek, sadece engelli bireylerin değil, hepimizin ortak sorumluluğudur. - Son dönemde halk eğitim merkezlerinde de engelli bireylere yönelik eğitim programlarında kısıtlamalara gidildiği görülmektedir. Engelli bireylerin meslek edinmelerine, sanatsal ve sosyal becerilerini geliştirmelerine olanak tanıyan kurslar, bütçe yetersizliği ve tasarruf tedbirleri gerekçe gösterilerek iptal edilmekte, ya da sınırlı kontenjanlarla sunulmaktadır. Oysa bu kurslar, onların topluma katılımını artıran, özgüven kazanmalarına yardımcı olan, sosyalleşme ve kendilerini geliştirme imkânlarını ve istihdam fırsatlarını genişleten en önemli desteklerden biridir. Bu kısıtlamalar, sadece bireylerin değil, aynı zamanda ailelerinin de hayatlarını olumsuz etkilemekte, engelli bireylerin bağımsız bir yaşam sürme umutlarını sekteye uğratmaktadır -Engelli bireylere yönelik hizmetlerde kısıtlamalara gidilmesi kabul edilemez bir durumdur. Yetkililerin, bu kesintileri gözden geçirerek daha adil ve kapsayıcı politikalar üretmesi gerekmektedir... Meselâ; Yap-İşlet ve Şehir Hastaneleri sömürüsü sona erdirilmelidir. Mültecilere sağlanan avantalar kaldırılmalıdır. Kur-Korumalı Mevduat tamamen iptal edilmelidir. Kamu bankalarının, yandaş medyayı beslemesine son verilmelidir. Hükümet Konakları, Millet Bahçeleri gibi, önceliği olmayan harcamalar; Taşıt saltanatı; İsraf, yolsuzluk, çok yerden maaş alınması, şaibeli ihale uygulaması, aşırı istihdam, vb. uygulamalardan vazgeçilmelidir. -Elbette, en büyük görev Cumhurbaşkanlığına düşmektedir. Zira yaptığı harcamalar; 5 uçakla ABD'ye ve 3 uçakla Asya’ya gidişler; Uçak, helikopter ve araç sayısı, koruma ordusu, konvoylar, sarayın günde 6 ton çöpü (bin 500 eve eşit), sadece Ocak ayında 1,7 Milyar TL. harcanması (Dakikada 41.000 TL), devamlı olarak gündeme getirilmektedir. -Bakanların da farkı yoktur. Hemen hepsi, Evliya Çelebi ile rekabet etmektedir. Aile Bakanı, 20 ayda 27 ülkeyi gezmiştir. Diyanet İşleri Başkanı da, devamlı seyahattedir. Neticede; Bütçe açığı, Ocak ayında 139 milyar 259 milyon TL’dir. (Cumhurbaşkanlığının harcaması 1. milyar 381 milyon TL’dir. Örtülü ödenekten harcama 1 milyar 563 milyon TL’dir. Faiz harcaması da 163 milyar TL’dir.) Şubat ayı açığı da 397,6 milyar TL olmuştur. (Faiz ödemesi 138 milyar, 233 milyon TL’dir.) -Bu arada, yolsuzluklar (Yunus Emre Vakfı’ndan, Yaşama Tutunan Patiler Derneği’ne kadar) her tarafı sarmıştır. (Dünya, yolsuzluk liginde,180 ülke içinde, 107. sıradayız.) Kayyumlar da, tüm şirketleri batırmaktadır. Meselâ, THK 5 yıldır, kayyum yönetimindedir. Kurum batırılmıştır. Buna rağmen, 2 bin yandaş işe alınmıştır. Kamunun araç kiralama tutarı, 2023 yılında 1 milyar 756 milyon TL iken; 2024’de 3 milyar 289 milyon TL olmuştur. (Yüzde 129 artışla). -Neticede; Enflasyonda, Avrupa 1.’siyiz. (OECD’de yüzde 7,45, bizde TÜİK'e göre 39,05) 18 milyon kişi, devlet yardımı ile geçinmektedir. Vatandaşların bankalara borcu 4 trilyon TL’yi aşmıştır. Hazinenin borcu 9,5 trilyon TL olmuştur, (5,3 trilyonu dış borçtur.) Dünyanın en borçlu 5. ülkesi olduk. Boşanmalar zirve yapmıştır. (2024’te,187 bin 343 çift boşanmıştır.) -Ve Çayırhan Termik Santralini, tüm itirazlara rağmen satan iktidar hâlâ pembe tablolar çizmekte; kalkınma masalları anlatmakta; gündemi değiştirmek için; 14 bin 902 şehidimizin ve 21 bin 667 gazimizin sorumlusu caniyi, (güya terörü bitirmek için) demokrasi havarisi yapmaya çalışmaktadır. HUDA-PAR ve DEM ile iş birliği yapabilmektedir.