.
Ekonomik Göstergeler
Dolar
29.84 ₺
Euro
32.45 ₺
GBP
1.124 ₺
JPY
7.842
Ana Sayfa
Gündem
Spor
Köşe Yazıları
Podcast

Meme kanserinde genlerimiz kaderimiz mi?

Okuma Süresi: 3 Dakika
Toplam Okunma: hesaplanıyor...
Meme kanserinin kadınlarda en sık görülen kanser türü olduğunu belirten Prof. Dr. Zümre Arıcan Alıcıkuş, her sekiz kadından birinin yaşamı boyunca bu hastalıkla karşılaşabileceğini söyledi.
Meme kanserinde genlerimiz kaderimiz mi?
Paylaş:
Meme kanserinin kadınlarda en sık görülen kanser türü olduğunu belirten Prof. Dr. Zümre Arıcan Alıcıkuş, her sekiz kadından birinin yaşamı boyunca bu hastalıkla karşılaşabileceğini söyledi. Genetik faktörlerin meme kanserinin gelişimindeki rolüne de değinen Prof. Dr. Alıcıkuş, toplum da meme kanserinin sadece anneden geçtiği yönünde bir yanlış algı olduğuna değinerek, taramalarda baba tarafına da bakılması gerektiğini dile getirdi.
Kanserin, temelde hücrelerdeki genlerin bozulmasıyla ortaya çıktığına vurgu yapan Prof. Dr. Alıcıkuş, “Hücrelerimizdeki genetik şifrelerimizi taşıyan yapıtaşımız olan DNA’da oluşan hasar, çoğunlukla yaşadığımız süreçte oluşur. Sigara, alkol, kötü beslenme, şişmanlık, stres ve çevresel faktörler bu hasara neden olabilir. Bu durumda kanser kişiye özgüdür, çocuklarına geçmez. Kalıtsal meme kanseri ise farklıdır. Bu durumda kişi, annesinden ya da babasından hatalı bir geni miras alır. Bu gen normalde hücreleri korur, ama bozuk olduğunda koruma ortadan kalkar. Böylece kanser riski artar. Tüm meme kanserlerinin yaklaşık yüzde 5-10’u bu şekilde kalıtsaldır. Toplumda yaygın yanlış bir inanç, bu hastalığın sadece anneden geçtiğidir. Oysa genler hem anneden hem babadan gelir. Yani babasının annesi veya kız kardeşi meme kanseri olan bir erkek de taşıyıcı olabilir ve bu geni kızına aktarabilir. Bu nedenle ailede kanser öyküsü araştırılırken sadece anne tarafına değil, baba tarafına da bakmak gerekir.” dedi.
Kalıtsal meme kanserinde en önemli genlerin BRCA1 ve BRCA2 olduğu bilgisini de aktaran Prof. Dr. Alıcıkuş, “Bu genlerde bozukluk (mutasyon) taşıyan kadınlarda yaşam boyu meme kanseri riski yüzde 60–80’e kadar çıkabilir. Aynı zamanda bu kişilerde yumurtalık kanseri riski de artar. Bununla birlikte, bu bozuk genleri taşımak, mutlaka kansere yakalanacağınız anlamına gelmez. Yalnızca riskin yüksek olduğunu gösterir. Yaşam tarzı, beslenme, egzersiz ve düzenli kontroller, bu riski önemli ölçüde azaltabilir.  Ailesinde meme kanseri olan kadınlar paniğe kapılmamalı, ama bilinçli davranmalıdır. Eğer ailede birden fazla kişide meme veya yumurtalık kanseri varsa, özellikle genç yaşta hastalığa yakalanmışlarsa, genetik test önerilir.  Bu test, kişinin kanından veya tükürüğünden alınan örnekle yapılır ve DNA’daki değişiklikleri gösterir. Genetik test sonucu pozitif çıkarsa bu, kişinin yüksek risk grubunda olduğunu gösterir ama kansere yakalandığı anlamına gelmez. Böyle durumlarda daha sık takip, koruyucu ilaçlar veya risk azaltıcı ameliyatlar gündeme gelebilir. Hangi yolun izleneceğine doktor, genetik danışman ve hasta birlikte karar verir. Genetik test yaptırmak yalnızca kadınlar için değil, ailedeki erkekler için de önemlidir. Çünkü BRCA gen mutasyonu taşıyan erkeklerde prostat ve pankreas kanseri riski de artar.” şeklinde konuştu.

Düzenli kontrolle önüne geçilebilir
Kalıtsal faktörlerin yanı sıra, çevresel ve yaşam tarzına bağlı risklerin de olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Alıcıkuş, konuya dair açıklamalarını şu şekilde tamamladı:
“Fazla kilo, hareketsizlik, alkol ve sigara kullanımı, uzun süreli hormon tedavisinin yanısıraadetlerin erken başlaması, menopoza geç girilmesi, geç yaşta doğum yapmak veya hiç doğum yapmamak gibi etkenler de riski artırır. Ancak bazı basit alışkanlık değişiklikleriyle bu riskleri azaltmak mümkündür. Sağlıklı beslenmek, düzenli egzersiz yapmak, alkolü sınırlamak, sigaradan uzak durmak ve emzirmek koruyucu etki sağlar. Meme kanseri erken evrede yakalandığında tedavi başarısı yüzde 90’ın üzerindedir. Kadınların 20 yaşından itibaren ayda bir kendi kendine meme muayenesi yapması ve 40 yaşından sonra yılda bir kez doktor kontrolü ve mamografi yaptırması önerilir. Ailede kanser öyküsü varsa taramalara daha erken başlamak gerekir. Genel olarak, ailede en erken tanı konulan yaşın 10 yıl öncesinde tarama önerilir. Erken tanı, sağlıklı yaşam ve düzenli kontrollerle bu hastalığın önüne geçmek mümkündür.”