.
Ekonomik Göstergeler
Dolar
29.84 ₺
Euro
32.45 ₺
GBP
1.124 ₺
JPY
7.842
Ana Sayfa
Gündem
Spor
Köşe Yazıları
Podcast

Liberal demokrasinin sonu mu?

Okuma Süresi: 7 Dakika
Toplam Okunma: hesaplanıyor...
Liberal demokrasinin sonu mu?
Paylaş:
Avusturya Cumhurbaşkanı Alexander Van der Bellen, hükümeti kurma görevini aşırı sağcı popülist Avusturya Özgürlük Partisi (FPÖ’nün) lideri Herbert Kickl’e verdi ve muhafazakâr Avusturya Halk Partisi (ÖVP) ile koalisyon görüşmelerine başlanmasını istedi. Cumhurbaşkanı, bu adımı kolay atmadığını halkın endişelerine karşın anayasal ilkelere bağlı kalınmasını sağlayacağını belirtti... İki parti geçmiş dönemlerde çatışmalarla hatırlanıyor. Herbert Kickl hükümet kurma görevini aldıktan bir gün sonra ÖVP'ye zeytin dalını uzatarak koalisyon görüşmelerine davet etti. Aşırı sağcılarla muhafazakârlar arasında yeni bir koalisyon hükümeti kurulması henüz bir netlik kazanmadı ama anketler yeniden seçime gidildiği takdirde FPÖ'nün daha da güçleneceğini gösteriyor. Avusturya'da günlük çıkan ve kendini bağımsız ve liberal olarak tanımlayan der Standard gazetesinin yazarı Paul Lendvai, Avusturya'da liberal demokrasinin sonunun yakın olduğunu yazıyor: “Kickl'in şansölye olması, Avusturya'nın dış ve iç politikasıyla birlikte ekonomik ve kültürel yapısında önemli bir dönüm noktası anlamına gelir. Alman milliyetçisi çevrelerin etkisi altındaki aşırı sağcı siyasetçilerin ağırlık kazandığı bir hükümet, Viktor Orbánve Robert Fico'nun Avrupa Birliği'ndeki yıkıcılar kulübünün yeni üyesi olur. ... Yardakçılar, yalakalar, alçak ve karaktersiz yandaşlar, seçimin galibinin nefret ettikleri 'sistemi' yani liberal demokrasiyi ortadan kaldırmasına yardım etmeye hazırlar." Bunun Avusturya’nın örnek teşkil ettiği ilk vaka olmadığını hatırlamak gerekiyor. Henüz unutulmadı. Doksanlı yılların ortalarındaki Avusturya'da ortaya çıkan Jörg Haider örneği, Avrupa’da sağ popülizmin doğuşu gibi bir şeydi. ... Ve şimdi, 2025’e gireli daha birkaç gün olmuşken yine aynısı gerçekleşiyor. Avusturya’da yaşanan ve Batı Avrupa ülkelerinde geciktirilmeye çalışılan bu kaçınılmaz senaryo şuna benziyor: Aşırı sağ unsurlar taşıyan partilerin dahli ve hatta liderliği olmadan hükümet kurulamıyor. Avusturya’daki vaziyet, eski halk partilerinin parçalanıp sağ popülist ve aşırı sağcı güçlerin nasıl bir hızla iktidara yükseldiğine dair çok çarpıcı bir örnek. Birkaç ay sonra Fransa ve Almanya’da da gözlemleyebileceğimiz bir gidişat olabilir. Avrupa bir dönüm noktasına doğru hızla ilerliyor. Artık Macron'un yapmaya çalıştığı gibi örülmeye çalışılan güvenlik duvarları da işe yaramıyor. Polonya’da yayınlanan politika gazetesi: “Avusturya’da yaşananlar Avrupa’nın geri kalanı için uyarı niteliğinde; çünkü yerleşik partiler arasında ihtilaflar doğunca güvenlik duvarları işe yaramıyor. ‘Eski tip’ siyaset artık işlemiyor, kurallar değişti. Viyana örneği, geniş demokratlar cephesinde yer alan partilerin sırf demokrasiyi radikallerden kurtaracaklar diye koalisyon müzakerelerinde taviz vermeye artık hazır olmadıklarını gösteriyor. Diğerleri de geleneksel tarzda bir hükümet kurmak istemiyor. Duygularla çok iyi oynuyorlar, bilhassa da olumsuz duygularla ve bunları mükemmel bir şekilde abartıyorlar.” Evet. Görünen o ki Avrupa değerleri tehlikede... Hem FPÖ’nün programı hem de Kickl’in şimdiye değin söyledikleri, AB’nin insan hakları, hukukun üstünlüğü ve medya özgürlüğü konularında savunduğu değerlerle temelden çelişiyor. Kickl, Avusturya’ya doğalgaz tedarikinin sürmesi için Rusya’yla ilişkileri geliştirmekten yana. Ülkenin kapılarını göçmenlere kapatmak, iklim aktivistlerine daha ağır cezalar vermek ve transseksüellere hukuken geçit vermemek istiyor. Avusturya, böylece Avrupa karşıtı popülistlerin siyaseten iyice güçlendiği diğer Orta Avrupalı üye ülkelerin saflarına katılıyor. Kickl, Haider'in başaramadığını başarabilir mi bilmiyorum ama aşırı sağcı parti FPÖ dördüncü kez bir Avusturya hükümetinde yer alacaksa, bu sefer bir şeylerin farklı olabileceğini düşünmek gerekiyor. Çünkü bu defa aşırı sağın şansölyelik makamına yükselme ihtimali mevcut...  Haider'ın başaramadığını şimdi Avrupa şüphecisi, güç paylaşımına karşı çıkan, Avusturya medyasını eleştiren, Rusya ile yakın ilişkileri bulunan ve Orbán ile Wilders gibi isimlerle AB'yi değiştirmek isteyen Kickl gerçekleştirebilir. Kickl’in Avusturya Şansölyesi olması, aşırı sağın Avrupa üzerindeki etkisini daha da artırabilir. İşte ülkeler siyaseten böyle kaosa sürükleniyor... Dün bizde bugün Avrupa’da. Suçun kimde olduğunu bulmanın bir anlamı olmasa da bu soruyu sormak gerekiyor. Düne kadar kendilerine ‘devletçi’ diyen parti elitlerinin uzlaşamaması, hükümetlerin halkın ne istediğine kulak asmadan politika yapmaları ülkedeki siyaset biliminin dip noktasını teşkil ediyor. Dolayısıyla, dolgun maaşları vergilerle ödenen profesyonel siyasetçiler yetişkinlerin her gün yapması gerekeni yapamıyor: uzlaşmak ve sorunları çözmek.