T.C. İletişim Başkanlığı 2025 Yılı Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri'ni açıkladığında "Anadolu Arkeolojisi" dalında arkeolog ve akademisyen Prof. Dr. Fahri Işık'ın adını görünce çok mutlandım. Neden mi? Açıklayayım.
90’lı yılların ortasında olacak, Rahmetli Şükrü Tül rehberliğinde Dionysos gezilerinin birinde önünde Caretta Caretta deniz kaplumbağalarının yumurtladığı18 kilometrelik tertemiz bir plaj bulunan Patara’ya uğradığımızda antik alan kumlar içindeydi. Ama duyduk ki o tarihi bölgeye çökmek isteyen rantçılara inat Fahri Işık kazıların başında Anadolu’nun “ilk”lerini, “tek”lerini ve “en”lerini barındıran Patara’yı gün yüzüne çıkarmaya çabalıyor. Nitekim bu çabalar meyvesini verdi ve Cumhurbaşkanlığı 2020’yi “Patara Yılı” ilan edildi.
Osman Korfmann’a Saldırılar
2000’liyılların başı; ‘Bilim ve Ütopya’ dergisinde Alman Arkeoloji Enstitüsünün, Çanakkale’de 1986’dan beri Troya (Truva) kazılarını yürüten Manfred Osman Korfmann’a saldırdığı bir yazıyı okudum. 2003 yılında Türk vatandaşlığına geçen Osman Korfmann’ın suçu, yaptığı kazılardan elde ettiği bilgiler ışığında Troya’nın Batılıların yüzyıllardır iddia ettiği gibi ‘Hellen’ yani Yunan değil kökleri Luvi ve Hititlere dayanan bir Anadolu yerleşkesi olduğunu kanıtlamasıydı.
Korfmann ile aynı üniversitede çalışmış bir başka öğretim üyesi Muharrem Satır şunu belirtiyor: "Troya kazı çalışmalarında elde edilen önemli arkeolojik buluntu olan 'Luvi mührü', içerik ve yazım şekli açısından Troya'nın Hitit benzeri bir Anadolu kültürü olduğu tezini güçlendirmişti. Özellikle Avrupa'da Troya'nın Anadolu'ya ait olma ihtimali şok etkisi yarattı. Korfmann'a karşı, başını eski çağ tarihçisi Prof. Dr. Frank Kolb'un çektiği, neredeyse bir kampanyayı andırır, çoğunlukla bilimsel ve arkeolojik değeri olmayan saldırılar başladı. Yazılı ve görsel medyada devamlı tek yanlı yayınlara yer veriliyordu."
Anadolu’nun zenginliği
Aynı dergide Prof Dr. Fahri Işık’ın Batılı şarlatanlara verdiği yanıt ise çok hoşuma gitmişti. Bu saldırıların oluşturduğu sıkıntılar nedeniyle 2005 yılında 63 yaşındayken aramızdan ayrılan Osman Korfmann’ın Türk hükümetine satıldığı savına karşı “hükümetler keşke bizi satın alsa; şimdiye kadar ihya olurduk!” diye yazmıştı Işık.
Fahri Işık, yıllardır “Anadolucu” diye bazılarının küçük görmeye çalıştığı Cevat Şakir Kabaağaçlı, Sabahattin Eyüpoğlu, Azra Erhat çizgisinin izinde giden “Kuvvacı” bir arkeolog.
(Batı Anadolu’daki atalarımız Luvileri bizlere tanıtmayı ısrarla sürdüren Bilge Umar hocamızı da saygıyla anmadan geçmeyeyim)
1944 yılında Malatya’nınKileyik köyünde doğan Fahri hoca, üniversiteden emekli olduktan ve Patara kazılarını eşi Havva İşkan Işık’a emanet ettikten sonra şimdi makaleleri ve konferanslarıyla Batı’dan kaynaklanan önyargılara karşı mücadelesini sürdürüyor. En son olarak İzmir Kent Konseyi Homeros Salonunda 30 Mayıs 2025 tarihinde izleme olanağı bulduğum Prof. Dr. Fahri Işık’ın söyleşisinin başlığı ‘Luvi’lerin İzinde Anadolu’ya Sahiplik” idi. Helen’ler gelmeden önce Truva dahil Batı ve Güney Anadolu’da yaşamış atalarımızı, Luviler’i vurguladı konuşmasında. Luvice bilen ender kişilerden olan Prof. Dr. Recai Tekoğlu’na seslenerek konuya sahip çıkmasının üzerinde durdu.
Bir söyleşisinde bu konuyu şöyle açıklıyor Fahri Işık: “Demir Çağı’na da girilen MÖ 1200 dolaylarında, Mısır kaynaklarının bildirdiği kuzey ya da deniz halklarının acımasız istilası sonucu, Ege’nin batısında Akha Helenleri ve doğusunda Hitit gibi iki büyük uygarlığın çöküşü ardından ‘Ege Göçleri’ denen bir süreç başlar. Hellas’tan kopan bu göç dalgası eskiçağ biliminde tartışmasız olarak, Anadolu Ege kıyılarının ve önündeki adaların savaşla Helenlerin eline geçtiği biçiminde yorumlanır ve o zamandan başlayarak Batı Uygarlığı’nın kültür ve sanat adına her yaratı Helenlere mal edilir… Öğretmek için öğrendiğimde gördüm ki Ege Göçleri ile Hellas’tan geldiğini sandığım her şey, Anadolu’nun kendi yaratılarıymış. Göçle gelenlerin taşıdığı sürgünden filizlenen, kökü dışarda bir Helen kültürü değil, her zamanda Batı’yı besleyen, binlerce yılın birikimi bir alaşımdan şekillenen bir yerli emek ürünü... Bu nedenledir ki ünlü Homer bilgini Joachim Latacz’a göre ‘Milet’tir Avrupa’nın ana kenti; Atina değil’.”
Uygarlık Anadolu’dan Doğdu
İlk baskısı Mayıs2012’de yapılan büyük eseri “Uygarlık Anadolu’da Doğdu”, Anadolu’muzun üstünlüğünü arkeolojik buluntular ve sözlü anlatımlarla aktaran kapsamlı bir kitap. Bir okuyucunun dediği gibi, “Yunan ‘mucizesi’nin Anadolu kökenli olduğunun kabulü bugün Avrupa medeniyetini oluşturan ülkelerin köken olarak Atina'yı değil de İonya'yı ve hatta Hattuşaş'ı kabul etmeleri demek olacağı için, ‘Anadolu Mucizesi’ tezi Avrupalı arkeologlar tarafından kulak arkası edilmektedir.”
Fahri Işık’ın kitabın Nisan 2012 tarihli baskısındaki ‘Başlarken’ yazısı Mustafa Kemal Atatürk’ten şu alıntıyla noktalanıyor: “Artık vaziyeti düzeltmek için mutlaka Avrupa’dan nasihat almak, bütün işleri Avrupa’nın emellerine göre yapmak, bütün dersleri Avrupa’dan almak gibi birtakım zihniyetler belirdi. Halbuki hangi istiklal vardır ki, ecnebilerin nasihatleriyle, ecnebilerin planlarıyla yükselebilsin? Tarih böyle bir hadiseyi kaydetmemiştir!”
Şimdilerde de benzer yaklaşımları yaşamıyor muyuz?
Kuvvacı bir arkeolog: Fahri Işık
Kuvvacı bir arkeolog: Fahri Işık
Paylaş: