.
Ekonomik Göstergeler
Dolar
29.84 ₺
Euro
32.45 ₺
GBP
1.124 ₺
JPY
7.842
Ana Sayfa
Gündem
Spor
Köşe Yazıları
Podcast

Kıbrıs’ta neler oluyor?

Okuma Süresi: 4 Dakika
Toplam Okunma: hesaplanıyor...
Kıbrıs’ta neler oluyor?
Kıbrıs’ta neler oluyor?
Paylaş:
İsrail; Hamas’ın 7 Ekim 2023’tekisilahlı eylemini, yayılmacı/işgalci planını gerçekleştirmek için fırsat olarak değerlendirdi. Gazze’yi işgal etti. Filistin’i yok etmek üzere. İran’a geri adım attırdı. Katar ve Yemen gibi ülkeleri sindirmek için harekete geçti. Şimdi Doğu Akdeniz’i bütünüyle kontrol altına almak için çalışıyor. Bu da Türkiye’nin bölgedeki siyasi ve askeri varlığını etkisizleştirmekle mümkün olacaktır. Bunu gerçekleştirmek için; başta ABD olmak üzere, emperyalist dostlarıyla birlikte uzun zamandır yoğun bir şekilde propaganda yaptığı ve askeri faaliyetler yürüttüğü dikkat çekmektedir.
Eylül ayı başında Gözlem Gazetesinde yayımlanan yazımda İsrail’in Kıbrıs’taki pozisyonumuzu sonlandırmak için harekete geçtiğinden, ABD, Fransa ve Yunanistan’ın da İsrail’in yanında olduğundan söz etmiştim. Bu bağlamda;
Hamas’ın Avrupa’da İsrail’e ait hedeflere yönelik saldırı planlarını Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) ve Türkiye’den yönettiği, KKTC’nin; Türkiye ve İran’a bağlı unsurların istihbarat, füze ve terör faaliyetlerini yürüttüğü bir üs haline getirildiği, yarım yüzyıl sonra sessiz ama etkili bir Türkiye askerî üssüne dönüştüğü, sadece askerî değil, aynı zamanda finans ve istihbarat operasyonlarının merkezi haline de geldiği, bölgenin artık sadece Kıbrıslı Rumların değil, İsrail’in de meselesi olduğu propagandasını işlediğini,
KKTC’deki Türk askeri varlığından kaynaklanan güvenlik tehditlerini değerlendiren ABD Kongresi’nin de KKTC’nin; Hamas, Hizbullah ve İran Devrim Muhafızlarına yataklık yaptığını, ABD ve müttefikleri olan İsrail, İngiltere, Yunanistan ve Güney Kıbrıs için güvenlik riskleri barındırdığını içeren bir rapor düzenlediğini aktarmıştım.
Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin ve adadaki İngiliz üslerinin uzun zamandır İsrail’e hizmet ettiği bilinmekte ve gündeme getirilmektedir. Son yıllarda İsrail’in Yunanistan ve Fransa ile birlikte adada askeri yığınak yaptığı da bilinen bir gerçektir.
Son günlerde; İsrail’in, yaklaşık bir yıldır Güney Kıbrıs’ta güçlü bir hava savunma sistemi kurmakta olduğu, 2024 yılının aralık ayından bu yana adaya Barak MX Hava Savunma Sistemi sevkiyatı yaptığı ve 150 Km. menzilli bu sistemin doğrudan Türkiye’yi hedef aldığı konuşulmaya başlandı. İsrail Kıbrıs’ta bu askeri yığınağını sürdürürken; Avrupa Birliği (AB)’nin, Güney Kıbrıs Rum Yönetimine “Güvenlik Eylem Planı” kapsamında 1 milyar 181 milyon Euro savunma desteği verdiği, ABD Temsilciler Meclisinde de KKTC’deki Türk askeri varlığının sorgulandığı ve Türkiye’ye yapılacak silah satışlarının; Yunanistan, Güney Kıbrıs, İngiltere ve İsrail’in egemenliğini ihlal etmemesi şartına bağlanmasının görüşüldüğü basına yansıdı.
Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin Savunma Bakanı Vasilis Palmas; Türkiye’yi ve KKTC’yi işgalci olarak tanımlamakta, “Türkiye adayı işgal etmeye devam ederken bizim görevimiz kendimizi korumaktır” diyerek İsrail’in bu faaliyetini “ülkesinin caydırıcı kapasitesini geliştirme zorunluluğu” olarak göstermektedir.
Görünen o ki; Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, İsrail’in güvenlik aparatına dönüştürülmüştür, ABD; Büyük Ortadoğu Projesi’ni gerçekleştirmek maksadıyla, Doğu Akdeniz’de İsrail, Yunanistan ve Güney Kıbrıs’tan oluşan bir cephe oluşturmak için harekete geçmiştir. Bu cephe İngiltere ve AB tarafından da desteklenmektedir.
Bölgede hak, hukuk ve çıkarlarımızı tehdit eden bu cephe küçümsenecek bir cephe, gelişen durum göz ardı edilecek bir durum değildir. Durum böyleyken, ülkemizde; İsrail’in hedefinde sadece Gazze ve Kudüs varmış gibi davranılmakta, Kıbrıs’taki gelişmeler küçümsenmekte, ABD, AB, İngiltere, Fransa, Yunanistan gibi ülkelerin rolü ve tavırları görmezden gelinmektedir. Ülkemizde bu konular gündeme getirildiğinde “durumun yakından takip edildiği” açıklamalarıyla geçiştirilmektedir.
Bölgemizdeki gerginliğin, huzursuzluğun, savaşların, işgallerin nedeninin İsrail’in güvenliği için bölgeyi şekillendirmek olduğu, bu maksatla bölge ülkelerinin ulusal birliklerinin bozulmakta, sınırlarının değiştirilmekte olduğu, bölgede İsrail’in güvenliğine katkı sağlayacak büyük Kürdistan’ın kurulmakta olduğu, bölgenin enerji ve su kaynaklarının İsrail’in kontrolü altına alınmaya çalışıldığı, İsrail’in güvenliği ve bölgenin doğal kaynaklarının kontrolü için Kıbrıs’ın kontrol altına alınması gerektiği, ABD ve ortaklarının artık bu planlarını gizleme gereği duymadıkları, bölge ülkelerinden bazılarının da açık ya da örtülü bir şekilde bu projeye hizmet ettikleri bütün çıplaklığıyla ortadadır.
Böyle bir ortamda Cumhuriyetimizle birlikte 100 yıldan fazla sürede elde ettiğimiz değerlerimiz ve kazanımlarımız büyük bir tehdit altındadır. Göz göre göre gelen ve gittikçe daha da belirginleşip büyüyen bu tehditle başa çıkmak için durumun farkında olmak, gerekli savunma sistemlerini oluşturmak, ulusal birliğimizi korumak ve geliştirmek, siyasi gücümüzü; ulusal değerlerimizi, birliğimizi ve bütünlüğümüzü korumaya yönlendirmek gerekmektedir. Böyle olması gerekirken ülkemizde iç siyasi çekişmelerle, ayrıştırmalarla, kutuplaştırmalarla bu emperyalist projeye hizmet ediliyor gibi bir görüntü vardır.
Türk Ulusu benzer tehditlerle tarihte de mücadele etmiş ve bu günlere gelmiştir. Ulusumuzun vatan ve millet tutkusu, ulusal değerlere bağlılığı bölge ülkelerinin halklarının hepsinden daha üstündür. Bunu bilen muhataplarımız “Kürt sorunu, demokrasi sorunu, inanç sorunu, özgürlük sorunu…” gibi yaklaşımlarla bizi birbirimize düşürmeye, içimizden yıkmaya çalışmaktadırlar. Görünen o ki; bu konuda maalesef büyük ilerleme kaydetmektedirler. Bu tehditle mücadele edebilmek için siyasi bütünlüğümüzü tesis etmek, kurucu değerlerimize sahip çıkmak, ulusumuzu bu değerlerimiz etrafında kenetlemek, iç siyasetimizi ve dış politikamızı kurucu değerlerimiz dışındaki siyasi ideolojilere kapalı tutmak gerekmektedir.