Türkiye Giyim Sanayicileri Derneği (TGSD) yönetim kurulu başkanı, Narkonteks ve Blackspade’in kurucusu tekstil mühendisi Toygar Narbay ile Türk hazır giyim sektörü başta olmak üzere sanayici ve ihracatçının sıkıntılarını konuştuk. Yaşanan olumsuzlukları ve önümüzde ceryan etmesi beklenen uluslararası jeopolitik ve ekonomik fırsatları da Gözlem’e değerlendiren Narbay, “Çözümün ekonomi yönetimi tarafında olması lazım. Kendi yaratmadığımız problemi kendimiz çözemeyiz. Bu kadar basit.” ifadelerini kullandı.
Türk hazır giyim sektörünün dünyanın en büyük 4. üreticisi olduğunun altını çizen TGSD Başkanı Toygar Narbay, sektörün dünyanın en büyük 6. ihracatçısı olduğunu da dile getirdi. Üretici ile ihracatçı arasındaki iki basamaklık farkın ise Almanya ve İtalya’nın markaları için yurt dışında yaptırdıkları üretimleri alıp ihraç etmelerinden kaynaklandığını aktaran Narbay, “Mısır'la karşılaştırdığınızda geçen yıl 17.9 milyar dolar Türkiye'nin ihracatı var. Mısır'ın, 2.6 milyar dolar. Yani arada hâlâ çok büyük fark var. Türkiye'nin altında 13.5 milyar dolarla Hindistan var. Ondan sonraki gelen bütün ülkelerde 10 milyar doların altında.” dedi.
Vazgeçilecek sektör değil
Türkiye nüfusunun 85 milyon olduğunu ve 8 milyarlık dünya nüfusuna bölündüğünde 1,06 rakamının bulunduğunu dile getiren Narbay, “Bakıyorsunuz Türkiye dünya ticaretinden de yüzde 1,08 pay alıyor. Yani Türkiye dünya ticaretinden ancak nüfusu kadar pay alabiliyor. Fakat buna sektörel bazda baktığımızda hazır giyim sektörü dünya ticaretinden son 15 yılda ortalama yüzde 3,67 pay almış. Bizim düştü dediğimiz bu sene bile yüzde 3,48 pay almış. Türkiye’nin aldığı payın üç katından daha fazla. Onun için diyorum ki hazır giyim sektörü hâlâ çok önemli bir oyuncu.” şeklinde konuştu.
Rakamlar doğru değil!
Türkiye’de enflasyonu yavaşlatmak için uygulanan Türk Lirası’nı güçlü tutma programının çok fazla uzatıldığını da dile getiren Narbay, son üç yılda enflasyonun yüzde 138 arttığının açıklandığını, asgari ücretin ise yüzde 249 artırıldığını hatırlattı. Açıklanan enflasyon rakamının doğru olmadığını dile getiren Narbay, “Şimdi eğer enflasyon doğruysa asgari ücretlilerin cebinden para fışkırıyor olması lazım. Demek ki doğru değil böyle bir şey. Asgari ücretli geçinemiyorum diye bağırıyor. İşçilik maliyetini oluşturan asgari ücret yüzde 249 artmış, finansman maliyeti de yüzde 258 artmış. Geliri oluşturan kur yüzde 101 artmış. Şimdi bin lira maaş alıyorsun. Diyelim ki evin gideri 900 lira. O bin lira yüzde 100 artışla yani 2 bin liraya çıkmış. 900 lira da yüzde 250 yani 3,5 kat artmış. 2 bin 750 lira olmuş. Şimdi bunu hazır giyim değil, hiçbir sanayicinin kaldırma şansı yok. Yani dolayısıyla onun için ISO 500'ün üçte biri zarar açıklıyor. Artık bu problem sadece hazır giyim değil, bütün sanayi sektörlerinin veya ticaretle uğraşan, turizmle uğraşan bütün kesimlerin problemi haline geldi.” diye konuştu.
Düşük kur en çok katma değerli sektörü vuruyor
Yaşanan bu süreçte bundan en çok neden hazır giyim sektörünün etkilendiğini de açıklayan Narbay, Türkiye’de ihracatın ithalata bağlılık oranının ortalama yüzde 80 civarı olduğunu ve bu ticarette yüzde 20 değer elde edildiğini hatırlattı. Hazır giyimde ise ihracatın ithalata bağlılığının yüzde 20 olduğunu, yüzde 80 katma değer üreten bir sektörün, içerdeki maliyetlerin artması ama kurun düşük kalması sonucu dış pazarlarda pahalı kalmasına sebep olduğunu, bu politikanın en çok içerde üreterek satan, katma değer yaratan sektörleri vurduğunu sözlerine ekledi.
Hazır giyim sektörünün aslında, içeride bıraktığı katma değerin ihracat kilogram değeri olarak bakılırsa Türkiye’de savunma sanayinden sonra 2. sırada, ihracatın ithalatı karşılama oranı, dış ticaret fazlası, istihdam olarak bakıldığında ise birinci sırada olduğunu belirten Narbay, 14 milyar dolar net ihracat rakamı olan sektörün vazgeçilebilecek bir sektör olmadığının altını çizdi.
Hazır giyim sektörüne yönlendirilen markalaşma eleştirilerine de kayıtsız kalamayan Narbay, “Marka yapılmalı mı? Yapılmalı. Satış kanallarına sahip olalım mı? Yani kendi mağazalarımız olsun, kendi satış platformlarımız olsun, olsun. Biz teknik tekstil yapalım mı? Yapalım. Bunların hepsi amenna yani o tarafa doğru gidelim. Ama yine kendi içinde çelişen bir konu var. Bir tek tekstil ve hazır giyime markalaşalım deniyor. Demek ki sadece tekstil ve hazır giyim markalaşabilecek bir endüstri ki, ne otomotiv ne diğerleri buna yönelik hiçbir şey yapamıyorlar. Demek ki bu iş bu kadar zor olmasına rağmen sadece bizim sektör oraya çok daha yakın. Dünya piyasalarında rekabetçi olabilecek düzeyde ki bize söylüyorlar.” dedi.
TGSD olarak bir modelleme yaptıklarını da aktaran Narbay, 2022 yılında yüzde 10,5 kâr eden bir şirketin bütün bu parametrelerin değişimiyle birlikte 2023 yılında kârının 5.6'ya indiğini, 2024'te -5.1'e düştüğünü, 2025'te de -4.5 olmasıyla birlikte iki yıl üst üste zarar etmiş olacağını belirlediklerini aktardı. Bu oranların ne anlama geldiğine şirket yönetimleri üzerinden açıklık getirmek isteyen Narbay, “Şimdi bu ne demek? Ne anlama geliyor? 100 TL ciro yapıyorsunuz. 25 TL çalışma sermayeniz var. Bu 25 TL çalışma sermayesinin genel olarak yüzde 30'u öz kaynak, yüzde 70'i yabancı kaynak. Yani banka kredisi. Yani 25'in yüzde 30'u derseniz demek ki yüzde 7,5- 8 öz kaynakla çalışıyorsunuz. 2 yıl üst üste yüzde 5 zarar yaparsan ne olur? Öz kaynak kaybolur. Tamamen krediyle dönmeye başlarsın. Firmaların durumu matematiksel olarak da böyle. Yani biz yılbaşında bütün bu parametreleri koyduk. Dedik ki ilk 6 ayda korkunç bir yıkım olacak. Sene sonunu görebilecek firma sayısı çok azalacak. Bu matematiksel nedenden dolayı böyle. Yani bu sektörün kendi yarattığı bir problem değil. Biz yaratmadık bu problemi. Onun için bize işte markalaşın, katma değerli üretin diyerek, bizim çözmemizi beklemeyin. Çözümün ekonomi yöneticimi tarafında olması lazım. Kendi yaratmadığımız problemi kendimiz çözemeyiz. Bu kadar basit.” şeklinde konuştu.
“Avrupa’nın yaptığı hatayı yapmayalım”
Avrupa’nın 1990’lı yıllarda sanayi ve üretimden çıkarak, servisler ve hizmetler sektörüne doğru çekildiğini, sadece inovasyon, teknoloji, tasarım ve markalaşmaya odaklandığını hatırlatan Narbay, geri kalan her şeyi dışarıdan tedarik etme yoluna gittiklerini, bu sayede sanayi mallarının fiyatını düşürerek enflasyonu çok düşük tutmayı başardıklarını ve servis sektöründe çok büyük bir gelir ve refah yarattıklarını hatırlattı. Bu yapılanın uzun vadede çok büyük bir hata olduğunun ortaya çıktığını da sözlerine ekleyen Narbay, “Bugün geldiğimiz noktada Çin dünyanın fabrikası oldu. İnovasyonu da aldı, teknolojiyi de aldı, markalaşmayı da aldı, refahı da aldı. Şimdi Avrupa ‘Nasıl biz Avrupa'da tekrar üretimi başlatırız?’ diye ‘yeşil mutabakat’ dahil bir sürü regülasyon getiriyor ki; hani üretimi Avrupa'ya çekmek için. Eğer Avrupa'nın 90'lı yıllarda yaptığı hatayı şimdi sanayisizleşmeyle burada biz yaparsak hep beraber kaybedeceğiz.” dedi.
Türkiye'nin tekrar sanayi yapısını hiçbir sektörden vazgeçmeden şundan çıkalım, bundan çıkalım demeden yapılandırması gerekliliğinin altını çizen Narbay, dünyada artık yeni bir oyunun kurulduğuna dikkat çekti. Çin'in bu kadar güçlenmesiyle Çin ve Hindistan’ın 2050 yılında dünya gelirinin yarısından fazlasını alacağına işaret eden Narbay, şu an Avrupa ve Amerika’nın yaşadığı paniğin sebebinin de bu olduğunu söyledi. Çin’in 2022 yılında İspanya'daki NATO belgesinde izlenmesi gereken ülke olarak yer aldığı bilgisini de hatırlatan Narbay, “Çünkü Çin, ekonomik güç ve ölçeğini politik güç olarak kullanıyor. Şimdi ortada çok büyük bir gerçek var. Çin nasıl Hong Kong'u geri aldıysa Tayvan'ı da geri alacak. Bizim toprağımız diyor. İşte orada tatbikat yapıyor. Çin Dışişleri Bakanı 3 hafta önce ‘Burası bizim toprağımızdır. Buna kimse engel olamaz’ dedi. Şimdi bu Amerika için büyük tehdit. Çünkü Pasifik'te Çin’le arasında artık hiçbir engel kalmayacak. Şimdi her iki ülke de kendi adına stratejik adımlar atıyor. Türkiye'nin burada avantajı ne olabilir? 5 yıl sonra böyle bir durum ortaya çıktığında, pandemiden daha büyük bir sanayi kırılması olacak. Yani orada bir savaş çıktığında Çin Tayvan'ı ilhak ettiğinde, o bölge karmakarışık hale gelir. Dünyada bütün ticaret akışı durur. Türkiye buna hazır mı bu durumda? Şu an değil. Dolayısıyla Türkiye'nin bütün bu olası ihtimalleri görüp sanayiye ve kendine yeterliliğe çok yatırım yapması lazım. Yani bu sadece savunma sanayi ile olmaz. Bütün sanayi kollarında kendimize yeter hale gelmemiz, makine ve diğer teknolojilerde hepsinde yeter hale gelmemiz lazım ki bu kırılmada Türkiye Çin'in yanında +1 +2 tedarikçi ülke konumuna gelebilsin. Ama bugün yaptığın yatırımları bile kaybediyorsan, buraya yatırımcı gelmesi yerine sen artık yatırımcılarını başka ülkeye kaybediyorsan demek ki politikaların gözden geçmesi lazım. Dolayısıyla Türkiye'nin önünde gerçekten olası jeopolitik gelişmelere baktığında çok büyük bir fırsat var.” şeklinde konuştu.
Yapılması gerekenler
Türkiye’nin sanayicisini ve ihracatçısını ayağa kaldırmak için kur politikasında yapılması gereken değişiklik dışında da bir takım ekonomik yapısal reformlara gidilmesi gerekliliğini de dile getiren Narbay, açıklamalarını şöyle tamamladı:
“Zarar ettikleri için firmaların bilançoları bozuldu. Bilançolar bozulduğu için de bankalar artık line açmıyorlar, hatta mevcut line'larını bile kullandırmıyor. Dolayısıyla Kredi Garanti Fonu'nun devreye girip Exim Bank'tan yüzde 25 teminatla yani yüzde 100 değil yüzde 25 teminatla kalanını da Kredi Garanti Fonu teminatlandıracak şekilde o kredi kısımlarının açılması lazım. Eximbank limitlerini arttırsın. Reeskont faizi politika faizinin yarısına otomatiğe bağlansın. Yani politika faizi 46'dan 43’e düştü mü reeskont da 23’ten 21,5’e düşsün. Reeskont faizi de baştan peşin değil sonunda kesilsin. Bunu baştan keserse 23 açıkladığı faiz 29’a mal oluyor.”
Kendi yaratmadığımız problemi kendimiz çözemeyiz
Toygar Narbay, Türkiye’nen önünde çok iyi fırsatlar olduğunu, bu şansı yakalamak için Avrupa’nın yaptığı hataya düşmeden tüm sanayinin kendine yeterlilik ölçeğinde yeniden ayaklandırılması gerektiğini söyledi.
Paylaş: